Arap dünyasında geçen hafta: Lübnan siyasi suikastlar dönemine geri mi dönüyor?
Bu hafta Arap Dünyası’nın gündeminde Lübnan ve Libya ön plana çıktı. Libya’da yıl sonunda yapılması planlanan seçimlere kadar ülkeyi idare etmesi üzerinde anlaşmaya varılan yeni yönetim BM gözetimindeki seçimlerde belirlendi. Uzun süredir ekonomik krizle çalkalanan Lübnan’da ise ülkede tanınmış bir siyasi aktivist olan Lokman El Slim’in öldürülmesi ülkedeki gergin havayı daha da arttırdı.
LİBYA’DA YENİ YÖNETİM ÇÖZÜM GETİRECEK Mİ?
DUVAR - Muammer Kaddafi’nin NATO müdahalesiyle devrilmesinin ardından tam anlamıyla bir kaosa teslim olan Libya’daki çözüm arayışları geçtiğimiz hafta sonuç verdi. Yıl sonunda yapılacak parlamento ve başkanlık seçimlerine kadar ülkeyi idare edecek yeni yönetim belirlendi.
Libya Siyasi Diyalog Forumu üyelerinin BM himayesindeki devam eden görüşmelerde yapılan ve 74 üyenin katıldığı seçimleri eski büyükelçi Muhammed El Menfi ve Abdullah El Lafi’nin olduğu liste kazandı. Akile Salih ve Fethi Başağa gibi isimlerin listesinin kazanmaması ise bir şok etkisi yarattı.
LÜBNAN’DA KARANLIK YILLARA GERİ Mİ DÖNÜLÜYOR?
Lübnan’da uzun süredir devam eden ekonomik kriz kaynaklı gösteriler ve gerilimlere ek olarak, Hizbullah’a muhalefetiyle bilinen aktivist Lokman Slim’in öldürülmesi, “Ülke 2005 yılındaki faili meçhul cinayetler dönemine geri mi dönüyor?” şeklindeki yorumlara neden oldu.
Lübnan’da Sünni bloku temsil eden Müstakbel hareketi yanlıları suikastın Hizbullah tarafından yapıldığını düşünüyor. “Direniş ekseni” olarak adlandırılan Şii blok taraftarları ise cinayetin Lübnan’ı ve Hizbullah’ı hedef alan ve kaos yaratmayı amaçlayan bir komplo olabileceğine dair uyarılarda bulunuyor.
BIDEN’IN ORTADOĞU POLİTİKASI NETLEŞİYOR
Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni yönetiminin Ortadoğu politikası netleşmeye başladı. Yeni başkan Joe Biden, Suudi Arabistan’a Yemen savaşında verilen desteğin kesildiğini duyurdu.
Biden’in bu adımı birçok taraf açısından olumlu karşılandı. Ancak bunun yıllardır Suudi Arabistan öncülüğündeki Arap koalisyonunun savaş uçaklarının ağır bombardımanı altındaki Yemen’de bir çözüm için ne kadar işe yarayacağı ise merak konusu.
Biden yönetimi daha önce de Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ile olan silah anlaşmalarını geçici olarak askıya aldıklarını açıklamıştı. Biden’in Filistin konusunda ise nasıl bir tutum takınacağı Arap dünyasında halen en çok merak edilen konulardan biri.
'LİBYA’DA YENİ YÖNETİMİN İŞİ HİÇ DE KOLAY DEĞİL'
“Birleşmiş Milletler gözetiminde ve uzun süren görüşmelerin sonucunda Libya Siyasi Diyalog Forumu'nun 74 üyesinin katıldığı seçim sonucunda bir sürpriz yaşandı ve Trablus'un Yunanistan eski büyükelçisi olan Muhammed El Menfi başkanlık konseyi başkanlığına, iş insanı Abdülhamid El Dibeybe de başbakanlığa seçildi. Bunun yanı sıra Musa El Koni ve Abdullah Hüseyin El Lafi de Başkanlık Konseyi’nin diğer iki üyesi oldu. Seçimlerden önce birçok taraf, General Halife Hafter'e yakın olan Libya Temsilciler Meclisi başkanı Akile Salih ve Trablus'taki hükümetin güçlü adamı ve İçişleri Bakanı Fethi Başağa'nın olduğu listenin seçilmesini bekliyordu.
Şunu belirtmek gerekir ki, yeni Libya yönetiminin önündeki yol hiç de kolay değil. Seçilmiş hükümetin başkanı Abdulhamid Dibeybe'nin silahların devlet tekeline alınması ve profesyonel güvenlik kurumlarının tesis edilmesi planları düşünüldüğü kadar kolay bir durum değil. Ayrıca uluslararası sistemin himayesi ve gerek bölgesel gerekse de Arap dünyasında bu konudaki uzlaşma Libyalıların hayallerini gerçekleştirmeleri için tek başına yeterli değil. Bu durum yeni yönetimin önündeki engelleri kaldırmak için sahip olduğu yeteneklere bağlıdır.” (Kuds El Arabi gazetesi)
'LİBYA’DAKİ YENİ FIRSATLAR'
"Libya'da yeni seçilen geçiş konseyinden istenen; ülkeyi yıl sonuna kadar, devlet başkanlığı ve parlamento seçimleri yapılıncaya dek idare etmesi ve başta ordu ile güvenlik birimleri olmak üzere devlet kurumlarında birliği sağlaması..
En önemli soru, yeni oluşum görevinde başarılı olacak mı? Özellikle de 2015 yılındaki Suhayrat Anlaşması'nın başarısızlığa uğraması ve bu anlaşmadan sonra kurulan Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin savaşta bir taraf olmasından sonra. İşin doğrusu, bu yeni oluşumun önündeki fırsatlar daha fazla olmakla beraber, bu durum karşılaşacağı engellerin şimdiden ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir.
Yine daha önceki süreçlere kıyasla çözüme katkıda bulunabilecek bazı bölgesel ve uluslararası değişimler de söz konusu. Bunların başında Körfez ülkeleri arasındaki uzlaşma ve Mısır'ın Libya'nın doğusunda birçok tarafla ilişki kurmaya başlaması ile ABD'de yeni yönetimin göreve başlaması gelmektedir. Zira bu yeni yönetimin bölgeye olan bakış açısı bir önceki yönetimden farklıdır." (Amro el Şubeki / Mısır El Youm gazetesi)
'LÜBNAN SİYASİ SUİKASTLER DÖNEMİNE GERİ Mİ DÖNÜYOR?'
“Eski başbakan Saad Hariri’nin ölümünün 16. yıldönümünden önce Lübnan’da siyasi suikastlar dizisi genel atmosferi etkisi altına alarak gündeme geldi.
Lübnanlılar, Hizbullah’a olan muhalefetiyle bilinen Lokman Slim’in cesedine ulaşıldığı haberinin yayılmasıyla, onları keskin bir şekilde kutuplaştıran bu siyasi suikastlar atmosferine tekrar girmiş oldu.
Tıpkı 2005’teki suikastlardan sonra olduğu gibi, bu suikast da insanları ikiye böldü ve bir taraf bu suikastta kimin parmak izinin olduğunu görüp aslında detaylı bir soruşturmaya gerek olmadığını düşünmeye başladı. Buna karşılık diğer taraf da sabırlı ve sağduyulu olma çağrıları yaparak ‘beşinci kol’ ve karanlık planlar konusunda dikkatli olunması uyarısı yaptı.
Aktivist Lokman Slim’in öldürülmesi zaman ve mekân bağlamında siyasi istismar girişimlerinden tecrit edilecek mi yoksa Lübnanlıları önümüzdeki haftalarda bekleyen korku senaryolarının ilk bölümü mü olacak? Ve yönetim, 2005’tekinden daha korkunç bir duruma sürüklenmeden önce durumun ciddiyetini anlayacak mı? (Hüseyin El Asi / Lübnan El Nashra gazetesi)
'ÖNCEDEN İLAN EDİLMİŞ ÖLÜM'
“Lübnan’da daha öldürülen defnedilmeden gerçekler defnediliyor. İnsan öldürme, yolsuzluk, ülkeyi yağmalama suçlarının sorumlularının olmadığı bir ülkede, katletme alanları oldukça geniş.
Lübnan’daki siyasi suçların hepsi, sanki Gabriel Garcia Marquez’in ‘Önceden İlan Edilmiş Ölüm’ romanından bir bölümmüş gibi. Bütün şehir Santiago Nassar’ın öldürüleceğini biliyor. Hatta ne zaman öldürüleceğini de.
Bazı Lübnanlılar, ne zaman böyle bir cinayet işlense, uluslararası mahkeme tarafından bir soruşturma açılmasını talep eder. Çünkü Lübnan yargısı hiçbir suikastı açığa çıkarmaya cesaret edemez. Teslimiyetten veya yabancılaşmadan dolayı uluslararası hukukun anlamının az, külfetinin ise çok fazla olduğunu unutuyorlar. Tam on sene sonra ve 500 milyon dolar harcanmasının ardından Refik Hariri suikastını araştıran mahkeme, bir ton patlayıcıyı patlatan, Hariri’nin konvoyunu takip eden ve bütün bağlantıları gerçekleştirip düğmeye basanın tek bir kişi olduğunu ve bu kişinin Selim Cemil Ayeş olduğunu ve gıyabında hüküm verildiğini açıkladı.” (Semir Ataallah / Suudi Şark’ül Evsat gazetesi)
'JOE BIDEN, YEMEN VE FİLİSTİN'
“Biden yönetiminin Yemen’deki krizi önemsemesi ve ABD’nin öncelikleri arasına koyması, bunun yanı sıra Yemen’deki duruma çözüm aramak için özel bir temsilci ataması bizi sevindirdiği gibi hiç de şaşırtmadı. Diğer yandan, Filistin sorununun ABD’nin yeni yönetimi tarafından öncelikler arasına alınmaması ve gereken önemin verilmemesi bizi üzdüğü gibi şaşırtmadı.
Yemen hem halkını hem de bütün ümmeti etkileyen ve altı yıldır devam eden bir felaket niteliğindedir. Tabii bunu Kararlılık Fırtınası operasyonunun başlangıcı olarak kabul edersek. Filistin sorunu ise, ilk Arap-İsrail savaşının başlamasından bu yana 73 yıldır devam eden eski bir felakettir.
Yemen’de savaşı durdurmak, ateşkesi başlatmak, insani koridorların açılmasını sağlamak ABD’nin elindedir. Belki de bütün tarafları bir masa etrafında toplayıp ülkede dengeli bir siyasi çözüme ulaşmak da. ABD bu hedefe ulaşabilmek için Yemen’deki taraflara ve onları destekleyen bölgesel güçlere baskı yapma gücüne sahip. Yemen’deki koalisyon güçlerine desteği durdurmak ve silah anlaşmalarını askıya almakla da bu yola girmiş oldu aslında.
Ancak aynı Washington, Filistin’de aynı lükse sahip değil. Zira İsrail’e baskı uygulamaya pek niyetli değil. Belki böyle bir baskı için elinde yeterli araçları yoktur. İçerde pusuda bekleyen Siyonist-Yahudi lobileri var. Diğer taraftan da ABD’nin İsrail’de bir çıkar şebekesi var ve bu şebeke ABD’yi farklı gözle bakmasını engellemektedir.” (Oraib el Rintavi / Ürdün El Destur gazetesi)