Arap dünyasında geçen hafta: Suriye’de çözümün yolu netleşmeye başladı

Arap basınında Türkiye'nin Barış Pınarı Harekatı sonrası Rusya ile vardığı anlaşma yer aldı. Putin ve Erdoğan arasındaki görüşme Suriye'de planın netleştiği görüşlerini gündeme getirdi.

Abone ol

DUVAR - Arap medyasında Türkiye’nin Kuzey Suriye konusunda -Amerika Birleşik Devletleri sonra- Rusya ile de mutabakata varması en önemli gündem başlıklarından biriydi.

Arap dünyasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya lideri Vladimir Putin arasında varılan uzlaşmadan kimin karlı çıktığı konusunda farklı yorumlar yer aldı. Özellikle Kürtlerin bundan sonraki durumunun ne olacağı, bölgedeki “hayallerinin” tam anlamıyla sona erip ermediği gibi konularda da görüş farklılığı hâkimdi.

Soçi zirvesinde varılan mutabakatla eş zamanlı olarak, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın İdlib civarındaki askeri birlikleri ziyaret etmesi ve oradan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alması da dikkat çekici noktalardan biri oldu.

Uzun süredir gösterilere sahne olan Irak’ta geçtiğimiz cuma gününden itibaren tansiyon tekrar yükselmeye başladı. Güvenlik güçlerinin müdahale ettiği gösterilerde binin üzerinde kişi yaralandı ve 60’ın üzerinde insan öldü.

Hükümet başkanı Adil Abdülmehdi’nin açıkladığı reform paketi ise, hükümetin istifasını isteyen göstericileri tatmin etmeye yetmedi.

Hükümetin reform vaatlerinin sokağı ikna etmeye yetmediği bir diğer ülke ise Lübnan. Gösterilerin fitilini ateşleyen, iletişim vergilerinde geri adım atılması, milletvekili maaşlarının yarıya düşürülmesi gibi adımlar yetersiz kaldı.

Son olarak Hizbullah genel sekreteri Hasan Nasrallah’ın gösterilerle ilgili yaptığı konuşma geniş yankı uyandırdı. Hükümetin ve cumhurbaşkanının istifasına karşı çıkan Nasrallah, ülke yönetimini mezhep kotalarına ayıran misakın lağvedilmesini de kabul etmeyeceklerini açıkladı. Nasrallah’ın bu sözleri her kesimden ciddi eleştiriler aldı.

'KÜRT TECRÜBESİNDEN GERİYE NE KALDI?'

“Takriben 2012-2013 yıllarında öne Afrin, Kobani ve ve Cezire’de olduğu gibi kantonlar şeklinde başlayan daha sonra özerk yönetim şeklinde devam eden Kürt tecrübesi sona erdi. Askeri, siyasi, maddi ve idari açıdan varlığı tasfiye olan Kürt tecrübesinden geriye, sadece kendi bölgesinde fertler ve bazı yerleşim yerleri kaldı. Ki onların da oralarda kalmayı düşündüğü şüpheli.

Özerk yönetim, Amerikalılar ondan vazgeçince ve Türk ordusunun eliyle vurunca sona erdi. Özellikle de önce Şam ve ardından Moskova ile girilen müzakereler de başarısızlıktan sonra. Ana damarını PKK’yi destekleyen PYD’nin oluşturduğu Kürt mevzusu, güç dengeleri arasında hesap hatası yaptıktan ve onları bir gecede terk eden müttefik Amerika’ya sonsuz güvenden sonra acı bir döneme girmiş oldu.” (Muhammed Nureddin / BAE El Haliç gazetesi)

'KÜRTLER’İN HAYALİ'

“Kürtler’i ve onların bölgedeki konumlarını ve terörle mücadeledeki rollerini yakından takip edenler, savaşçılarının 30 km’lik derinliğe doğru çekilmelerini onlar açısından yıkıcı bir yenilgi olarak görmemektedir. Nitekim eninde sonunda başında kim olduğu bir yana, Suriye Devleti bütün toprakları üzerinde kontrolü sağladıktan sonra Türkiye sınırına da konuşlanacak.

Soçi’nin ardından ve Erdoğan’ın Kuzey Suriye ile Kürtler’i Suriye rejimini ve Rus nüfuzuna teslim etmesinden sonra bazı şartlar gelişti. Bu şartlarla beraber Kürtler’in “hayali” tamamen bitmedi. Zira hayaller iptal olmaz, sadece revize edilir. Bu da sadece Kürtlerle ilgili bir durum değil.

Irak’ta Kürtler’le ilgili yaşananlar ve şu an Suriye’deki gelişmelerle beraber Kürtler için hayallerini revize etmek onlar için sadece seçenekler arasından bir seçenek değil, aksine mecburidir. Zira Kürtler’in hayalleri için intihar niteliğindeki bir savaşla meşgul olmaya başlamalarından bu yana, çevrelerindeki her şey değişti. Değişmeyen ve değişmeyecek olan tek şey ise, Kürtler’in hayali çerçevesinde bağımsız bir devletin kurulmasının imkânsızlığıdır.” (Nebil Amro / Suudi Şark’ül Evsat gazetesi)

'SURİYE’DE SONA DOĞRU'

“Bizim yorumumuza göre Moskova, Ankara ile Şam arasında doğrudan görüşmeler başlatmak için çalışacak. Bu da özellikle Suriyeliler açısından birçok dosyanın açılması için zaruridir. Bu dosyaların başında da mülteciler konusu, bu konunun siyasete alet edilmesinin sona ermesi ve Suriye’ye karşı bir baskı aracı olarak kullanılmaması geliyor. Zira birçok kez görüldü ki, bu konu birçoklarının bahsettiği gibi insani olmaktan ziyade, siyasi bir meseledir.

Çok açıktır ki Putin, Erdoğan ile beraber adım adım ilerliyor. Putin her defasında da Suriye’nin hem toprak olarak hem de halk olarak birlik ve bütünlüğüne vurgu yapıyor. Erdoğan da -niyetinin ne olduğunu bir kenara bırakırsak- bunu alenen tekrarlıyor. Açıkça görülüyor ki, 22 Ekim’de Putin ve Erdoğan arasında imzalanan anlaşma ile Suriye’de çözümün yolu netleşmeye başladı.

Bariz bir şekilde görülüyor ki, Suriye’deki durum sona doğru ilerliyor. Hemen yarını veya bir sonraki günü kastetmiyorum. Ancak bir süre önce Rus dışişleri bakanı Lavrov’un, ‘Suriye’de sona doğru ilerliyoruz’ lafı boş değil.” (Bessam Ebu Abdullah / Suriye El Vatan gazetesi)

'ESAD ERDOĞAN’A NEDEN SERT ÇIKIŞTI?'

“Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın, Putin ve Erdoğan’ın uzun süren zorlu bir görüşmeden sonra mutabık kaldıkları uzlaşma maddelerini açıkladıkları bir sırada İdlib kentini ziyaret etmesi ve buradan hasmı Erdoğan’ı hedef alması, ‘hırsızlıkla’ itham etmek gibi daha önce olmadığı kadar ağır sözlerle yüklenmesi, üç şeye işaret etmektedir:

Birincisi Suriye Cumhurbaşkanı Esad’ın Türkiye ve Rusya arasındaki anlaşmayı veya bazı maddelerini tam olarak onaylamadığını gösteriyor. Özellikle de, güvenli bölgenin meşrulaştırılması, silahlı Kürt gruplarının buradan çıkması ve Türk ile Rus güçlerinin devriye gezecek olması.

İkinci olarak, Esad İdlib’i ziyaret ederek Suriye’deki savaşın bitmesi için esas olarak nitelendirdiği İdlib savaşına hazırlık yapıyor olabilir. Böyle bir ortamda bir meydan okuma niteliğindeki bu ziyaretin başka bir anlamı olamaz.

Üçüncü olarak ise Rusya’nın Türkiye ve Suriye arasında, gerek dışişleri düzeyinde gerekse de Soçi’de zirve düzeyinde doğrudan ve aleni bir görüşme tertip etme konusunda başarısız olması. Rusya’nın Adana mutabakatını tekrar canlandırmak üzere giriştiği bu çabalar başarılı olsaydı Esad, Erdoğan’ı bu sertlikte hedef almazdı.” (Abdulbari Atvan / Rai Al Youm gazetesi başyazarı)

'HİZBULLAH’IN GELECEĞİ BELİRLENİYOR'

“Halk ayaklanmasının başlamasından sonra Hasan Nasrallah’ın tutumu ve göstericilere neyi başarabileceklerini ve neyi başaramayacaklarını anlattığı konuşması pek başarılı değildi. Nasrallah kesin bir dille Taif Anlaşması’nın (ülke siyasetinde makam ve milletvekili kotalarını belirleyen anlaşma) lağvedilmesinin mümkün olmadığını belirtti. Bunu nasıl yaptı? Hiçbir lider veya yönetici halkın sandıkta veya sokakta ortaya koyduğu iradenin aksine ortaya bir şey koyamaz.

Hizbullah’ın şu an durduğu yer hem kendi siyasi geleceğini hem de –maalesef- Lübnan’da direniş eksenine verilen desteği belirleyecek. İsrail’e karşı direnişe verilecek desteğin, Hizbullah’ın siyasi tutumuna bağlı olmaması gerekir. Ancak beğenelim ya da beğenmeyelim durum böyle.” (As’ad Ebu Halil / Lübnan El Ahbar gazetesi)

IRAK VE LÜBNAN’DAKİ GÖSTERİLER İLE RESMİ SÖYLEM

“Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın yüzbinlerce Lübnanlı göstericiye kimsenin garanti etmeyeceği vaatler dışında hiçbir somut şey sunmadığı konuşmasından sonra, Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah çıkıp bu sefer cumhurbaşkanı veya hükümetin istifası, erken seçimler ve mezhebe dayalı sistemin kaldırılmasına yönelik itirazı daha yüksek sesle dile getirdi.

Nasrallah’ın konuşma yaptığı gün Irak başbakanı Adil Abdülmehdi de bir konuşma gerçekleştirdi ve Lübnan cumhurbaşkanı Avn’ın bahsettiği gibi kota sisteminden uzak bir hükümet revizyonundan bahsetti ve Saad Haririr’nin yaptığı gibi reform vaadinde bulundu.

Abdülmehdi’nin tutuklanan veya gözaltındaki bütün göstericilerin salıverileceği ve basına yönelik baskıların sona ereceği şeklinde vaatler ve güvenlik güçlerinin göstericilere yönelik hatalı davrandığına yönelik itiraflar içeren konuşmasından kısa bir süre sonra, ölüm makinesi göstericilere karşı çalışmaya başladı. Binin üzerinde yaralının olduğu olaylarda ölenlerin sayısı halen netleşmiş değil.

Her iki ülkedeki resmi söylemler, gerçek bir değişimi reddediyor ve geçici çözümler içeriyor ve bunun yanı sıra dolaylı olarak veya doğrudan göstericileri kabahatli buluyor.” (Kuds El Arabi gazetesi / başyazı)