Arap dünyasında geçen hafta: Suriye'de yedi yıl sonra

Bir yandan Türkiye’nin Afrin’e yönelik harekâtı, diğer yandan Suriye ordusunun Doğu Guta’daki ilerleyişi devam ederken, Suriye’deki kriz yedi yılı geride bıraktı. 15 Mart 2011’den bu yana Suriye’de gelinen durum, Arap basınının bu haftaki en önemli konusuydu.

Abone ol

DUVAR - Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un görevden alınması bütün dünyada olduğu gibi Arap basınında da geniş yankı uyandırdı. Arap medyası Tillerson’un görevden alınmasının şekline ve perde arkasına geniş yer verirken, bunun bölge açısından da geniş anlamda bir değişiklik olduğu görüşü ön plana çıktı.

Suriye’de bir yandan Türkiye’nin Afrin’e yönelik harekâtı, diğer yandan Suriye ordusunun Doğu Guta’daki ilerleyişi devam ederken, Suriye’deki kriz yedi yılı geride bıraktı. 15 Mart 2011’den bu yana Suriye’de gelinen durum, Arap basınının bu haftaki bir diğer önemli konusuydu.

Filistin yönetimi Başbakanı Rami Hamadallah’a Gazze ziyareti sırasında bir suikast girişimi düzenlenmesi, Arap dünyasında gündeme damgasını vuran bir gelişme oldu. Filistin yönetiminin bu girişimin hemen ardından Hamas hareketine yönelik suçlayıcı ifadeler kullanması, Arap basınında “Hamas’ın bundan çıkarı yok, faili başka yerde aramak lazım” şeklindeki yorumlara neden oldu.

'SURİYE’DE YEDİ YIL SONRA: VEKÂLET SAVAŞINDAN DOĞRUDAN SAVAŞA'

Ürdün El destur gazetesi yazarı Arib El Rintavi, Suriye’de artık vekalet savaşları döneminin bitmek üzere olduğunu ve doğrudan savaşların başlayacağını yazdı:

“Suriye’deki savaş, artık ‘vekalet savaşları’ çemberinden çıkıyor ve Suriye’deki savaşta taraf olan bölgesel ve uluslararası devletler Suriye’nin etrafında, gerek karadan gerek havadan gerekse de denizden askeri yığınak yapıyor. Şu ana kadar beş düzenli ordu bunu doğrudan uyguluyor. Bunlar ABD, Rusya, Türkiye, İran ve İsrail’in ordularıdır. Şimdiye dek ‘doğrudan savaş’ şeklinde taraflar arasında bazı çatışmalar çıktı: ABD’nin Deyr Ez Zor’da Rus birliklerini havadan vurması, ABD’nin Suriye’nin Şuayrat Havaalanı'nı vurması, ABD’nin buna benzer bombardımanı gerçekleştirebileceğinin işaretlerini vermesi, Türk ordusunun Afrin’de Suriye ordusuna bağlı yarı düzenli birlikleri vurması, İsrail’in İran, Hizbullah ve Suriye’ye ait hedefleri vurması gibi. O zaman biz vekalet savaşlarından çıkıp doğrudan savaşların başlamasıyla karşı karşıyayız.

Taraflar şu ana kadar kontrol ettiği nüfuz alanlarıyla sınırlı kalmadı. Ve nüfuz alanlarının paylaşımı konusunda nihai sınırlar belirlenmedi. Bu da daha kanlı çarpışmaların kapısını geniş bir şekilde aralayacak. Rejim ve müttefikleri Şam ve çevresini silahlı gruplardan temizlemek için ısrar edecek. Öyle görülüyor ki bu konuyla ilgili, basında koparılan bunca gürültüye rağmen uluslararası bir mutabakat var. Türkiye ise Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarında kontrol altında aldığı bölgeleri Münbiç çevresinde birleştirdikten sonra yumruğunu daha da sağlamlaştıracak. ABD ise Suriye’nin doğusundaki üslerini tutmaya devam ediyor. Sadece Dera kenti ve çevresi yeni bir çatışmayı bekliyor ki bu da nüfuz alanlarının belirlenmesiyle son bulacak.”

'DOĞU GUTA’DAN SONRA ASIL SAVAŞ ALANI NERESİ OLACAK?'

Suriye ordusunun Doğu Guta’daki ilerleyişinin ardından Suriye’deki temel çatışma alanının neresi olacağı, şimdiden tartışılmaya başlandı. Rai Al Youm gazetesine göre, Suriye yönetimi enerji konusundaki ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, Guta’dan sonra önceliği Deyr Ez Zor’daki petrol yataklarının olduğu bölgelere verebilir. Ancak bu da ABD ile doğrudan karşı karşıya gelmesi anlamına geliyor:

“Şu an Ortadoğu uzmanları ve analistleri arasında en fazla dillendirilen soru, Suriye ordusunun Doğu Guta’nın yarısından fazlasını kontrol altına almasından sonraki çatışma alanının neresi olacağıdır. Bu sorunun cevabı savaştaki dört tarafta saklıdır. Bunlardan ilki Muhacirin Sarayı’ndaki Suriye yönetimi, diğeri Rusya lideri Putin ve Kremlin’deki askeri yetkilileri, üçüncüsü Tahran’da Suriye dosyasını elinde bulunduran Kudüs Tugayları Komutanı Kasım Süleymani, dördüncü taraf ise Hizbullah’tır.

Bize göre gelecekteki esas cephe Suriye’nin kuzeydoğusunda açılacak. Nitekim Amerika Birleşik Devletleri 2 bin 500 askerden oluşan gücüyle Suriye’nin topraklarının üçte birini kontrol ediyor. Bir diğer yandan da gelecekte bir Kürt Devleti’nin ordusunu oluşturması niyetiyle Kürt grupları ve aşiret güçlerine askeri eğitim veriyor.

Suriye'nin enerji konusundaki ihtiyacını karşılayabilmesi ve kendi kendine yetebilmesi için bazı bölgelerdeki petrol ve gaz yataklarını ele geçirmesi gerekiyor. Bu yüzden Deyr Ez Zor kentinin doğusundaki bu bölgeleri ele geçirmeye çalışmak Suriye yönetiminin önceliği olabilir.”

'AMERİKAN YÖNETİMİNDE İÇ SAVAŞIN SONU MU?'

Londra merkezli Birleşik Arap Emirlikleri sermayeli Al Arab gazetesi yazarı Hayrallah Hayrallah, Amerikan Dışişleri Bakanı Tilelrson’un görevden alınmasını yorumladığı yazısında, Trump’ın Tillerson’u görevden almasıyla kendisinin “Obama” olmadığını gösterdiğini dile getirdi:

“Rex Tillerson’un görevden alınmasının, Amerikan yönetimi içindeki iç savaşın sonunu mu yoksa bu iç savaşın sadece bir tarafını mı oluşturduğu henüz net değil.

Öyle görünüyor ki ABD yönetimi içerisinde sevilmeyen bir şahsiyet olan Tillerson’un görevden alınması sadece iç politika alanında değil, aksine Türkiye, İran ve Katar ile ilgili politikalarla ilgili de büyük değişiklik olacağına işaret.

Donald Trump, istediği gibi bir hükümet kurduğunu söyleyebilmek için 14 ay bekledi. Ve diğer yandan kendisinin Barack Obama olmadığını göstermek için de 14 ay beklemiş oldu. Peki bunu sadece sözlerle veya Twitter'dan değil de faaliyetleriyle de gösterecek mi?”

'TİLLERSON’UN GÖREVDEN ALINMASI NEDEN ÖNEMLİ?'

Suudi Şark’ül Awsat gazetesi yazarlarından Abdurrahman Erreşad, Tillerson’un görevden alınmasının hangi açılardan önemli olduğunu değerlendirdi:

“Amerikan Dışişleri Bakanının meselesinde asıl şaşırtıcı olan Trump tarafından görevden alınması değil. Aksine asıl şaşırtıcı olan Trump’ın Tillerson’a bir senden daha fazladır tahammül etmesidir. Zira Başkan Trump, öfkesi ve açık sözlülüğüyle bilinmektedir.

Herkes çok açık bir şekilde biliyor ki, Tillerson, birçok önemli meselde Trump’la aynı bakış açısına sahip değil. Özellikle de İran ile nükleer anlaşma, Kuzey Kore ve Rusya ile ilişkiler konularında. Tabii bir de Katar. Bunun yanı sıra Tillerson, Trump’la ihtilaflarının yanı sıra, Trump yönetiminin en bariz kişileriyle de ihtilaflıydı.

Bize gelince ise, başkanla benzer tutumlara sahip olduğumuz sürece, devletin bütün erkânıyla ilişkilerimizin iyi olması bizim için önemlidir. Maalesef Tillerson döneminde ABD dışişlerinin sicili, başta İran konusunda olmak üzere, Beyaz Saray’ın politikalarını ve ruhunu yansıtmıyordu. Bir önceki yönetimin İran ilgili kararları halen geçerli. Örneğin dışişleri halen İran muhalefetini Trump’ın destek açıklamalarına rağmen rejime karşı desteklemekten imtina etmektedir.”

FİLİSTİN BAŞBAKANINA SUİKAST GİRİŞİMİNİN ARKASINDA KİMLER VAR?

Ürdün El Destur gazetesi yazarı Cemal El Alevi, bu suikast girişiminin arkasında Hamas’tan başka bir taraf aramak gerektiğini, çünkü Hamas’ın böyle bir olaydan hiçbir çıkarının olmadığını belirtti:

“Hamas kesinlikle Ramallah’tan Gazze’ye Filistin iç barışını sağlamlaştırmak için gelen Filistin Başbakanına suikast girişiminde bulunmayı düşünemez.

Gazze’deki durum giderek kötüye gidiyor ve dolayısıyla bu ziyaretin başarılı olması Hamas’ın da çıkarınadır.

Bu yüzden bu suikast girişiminde Filistin iç barışı ve tarafların anlaşmasından çıkarı olmayan başka bir taraf aramak gerekiyor. Bunun yanı sıra Filistin Başbakanı Rami Hamadallah’ın Gazze ziyaretinin son bulması için çağrılara neden olan bu girişim için de derinlemesine bir soruşturma başlatılmalıdır.”

'SUİKAST GİRİŞİMİNİN KURBANI: FİLİSTİN İÇ BARIŞI'

Kuds el Arabi gazetesi de Hamas hareketinin Gazze’deki güvenlikten sorumlu taraf olarak tam anlamıyla sorumluluğu üzerinden atamayacağı görüşünü dile getirdikten sonra, suikastın arakasında yine Filistin iç barışı pahasına başka hesapların olduğunu savundu:

“Gazze’de ve Gazze dışında Filistin iç barışına tam anlamıyla düşman olmayan ancak iç barış çabalarını dondurmaya ve içini boşaltmaya çalışan taraflar vardır.

Burada neyin amaçlandığı da çok yönlüdür. Bu amaçlardan bazıları bölgesel alanda güvenlik ve siyasi ajandalardan kaynaklanmaktadır. Bazıları ise Filistin iç barışı üzerinden yine bölgesel düzlemde bir hesaplaşamadan kaynaklanmaktadır.”