Arap dünyasında geçen hafta: Türkiye 'ikinci cumhuriyet' dönemine girdi
Arap basınında çok sayıda yazar Türkiye'nin başkanlık rejimine geçişini "ikinci cumhuriyet" olarak nitelendirdi. İkinci tartışma konusu ise İran'ın Suriye'de neler yapacağı...
DUVAR - Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birçok ülke temsilcisinin katılımıyla yemin ederek, yeni sistemin resmen başlaması ve Türkiye’nin bundan sonraki gidişatının ne olacağıyla ilgili haberler ve değerlendirmeler Arap basınında geniş bir şekilde yer aldı.
Birçok yazar, Türkiye’de “ikinci cumhuriyet” döneminin başladığına dikkat çekerek, bunun sadece söylemde değil fiili olarak da böyle olduğunun altını çizdi. Yeni sistem konusunda birçok yorumcu ve köşe yazarı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirirken, Erdoğan’a övgüler yağdıran yazarların sayısı da az değil.
Suriye’de ordunun Dera’da Suriye bayrağını dalgalandırmaya başlaması, geçen hafta Arap dünyasının en önemli gelişmelerinden biriydi. Ancak İran’ın durumunun ne olacağı, İran’ın Suriye’den çekilip çekilmeyeceği, çekilecekse de bu çekilmenin hangi düzeyde olacağı henüz tam netleşmiş değil. Bu yüzden Suriye bayrağı Dera’da dalgalansa da, “güney sorunu” halen devam ediyor.
Haftanın bir başka önemli konusuysa, Suriye’de yönetim ve Kürtler arasında diyaloğun başladığıyla ilgili haberler oldu. Özellikle ABD’nin tutumlarından dolayı, Kürtler’in yönetimle uzlaşma ihtimallerinin güçlü olduğu ifade ediliyor.
'YENİ BİR DERİN DEVLET KURULDU'
Akademisyen ve yazar Muhammed Nureddin, Birleşik Arap Emirlikleri El Haliç gazetesindeki haftalık yazısında, Türkiye’nin fiili olarak ikinci cumhuriyet dönemine girdiğini ve bunun sadece söylemde kalmadığını belirtti:
“Türkiye’nin yeni sistemle birlikte ‘ikinci cumhuriyet” dönemine girdiğini söylemek abartı olmaz. Bu da fiili bir dönüşümdür ve sadece boşuna yapılan bir adlandırma değildir. Yönetimdeki ağırlık noktası artık meclis veya hükümet değil, cumhurbaşkanıdır.
Başkanlık sistemi, 1945 yılında başlayan siyasi çeşitliliğin önemini düşürmektedir. Zira Türkiye bundan sonra tek bir adamın iktidarıyla yönetilecek. Tek bir partinin değil. Erdoğan Türkiye’deki eski derin devletini yıktı ama onun yerine de yeni bir derin devlet oluşturdu. Bunun da ismi ‘Derin Erdoğan devletidir.’
Yeni bir sistem, ikinci cumhuriyet ve yeni bir derin devlet, her şeye rağmen halen çok şey gizleyen Yeni Türkiye’nin başlıca konuları olacak.”
'ERDOĞAN MODERN TÜK TARİHİNE DAMGASINI VURDU'
Katar el Şark gazetesi yazarlarından Rabi Bin sabah El Kuwwari ise, Erdoğan’ın Türkiye’nin modern Türk tarihine damgasını vurduğunu ancak yolunun zorlu olacağını kaydetti:
“Öyle görünüyor ki Erdoğan, şimdi olduğundan daha güçlü bir Türkiye’yi inşa etmek için kemeri sıkmak konusunda kararlı olacak. Bu inşa süreci de 16 bakandan oluşturulan yeni hükümetle beraber başlayacaktır.
Erdoğan modern Türk tarihine damgasını vurdu. Altın suyuyla yazılan bu tarihin önünde uzanan yol da şüphesiz güllerle kaplı olamayacak. Aksine bunun önüne engel koymak isteyen komplocu ülkelerle karşı karşıya kalacak. Bunun yanında içerideki bazı krizler ve Türkiye’ye komşu ülkelerin yaşadığı krizlerle de karşı karşıya kalacak.”
'ATATÜRKÇÜLÜK’TEN ERDOĞANCILIK'A'
Irak El Sabah gazetesinden Sadık Kazım, yeni sistemi, “Atatürkçülük ’ten Erdoğancılık’a” şeklinde nitelendirdi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’yi yeni sorunlar ve yeni krizlerle karşı karşıya bıraktığını savundu:
“Erdoğan kendisine tarihi ve otoriter bir pozisyon oluşturdu. Bunun da modern Türk tarihine ciddi etkileri olacaktır. Erdoğan bununla beraber, yürütme ve yargı yetkilerini elinde toplayan Kemal Atatürk’ten sonra ikinci lider oldu. Böylece Türkiye’yi de modern Cumhuriyet’in kurucusu Kemal Atatürk’ten sonra yeni bir döneme soktu.
Erdoğan seçimlerdeki başarısından sonra liderliğini kurmayı ve onu sürekli kılmak için çalışıyor. Bu liderliğini ebedi kılması da uzak bir ihtimal değil. Daha önce Çinliler ’in yaptığı gibi. Ancak bölgede izlediği siyasi çizgisini de koruyacak. Suriye’deki nüfuzunu, Ruslar ve İranlılarla kurduğu ilişkiden faydalanarak sürdürmeye çalışacak. Orada bir Kürt oluşumunu engellemeye de davam edecek. Ayrıca hiç şüphesiz Katar’ı da Suudiler ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne karşı desteklemeye de devam edecek.”
'İRAN SURİYE’DEN ÇIKMAYACAK'
ABD ve Rusya arasındaki Suriye konusundaki pazarlıklar devam ederken, İran’ın bölgeden çıkıp çıkmayacağı ile ilgili hararetli tartışmalar da Arap basınında geniş bir şekilde yer alamaya devam ediyor. Rai Al Youm gazetesi başyazarı ve genel yayın yönetmeni Abdulbari Atwan, İran’ın Suriye’den ancak bir savaş neticesinde tamamen çıkacağını ve aksini söyleyenlerin bölgeyi bilmediğini iddia etti:
“İran Suriye ve Irak’taki müttefiklerini kurtarmak için on milyarlar harcadı. Tıpkı yüzlerce asker ve subay kaybettiği gibi. Tabi müttefiklerinin kaybettiği binlerce askerin yanında. Bu yüzden İsrailliler ’in İran’ın Suriye’den çıkması için baskı yapması, birçoklarının saflığı ve yanlış değerlendirmelerini de beraberinde getiriyor.
İran’ın Suriye’den çıkmasını isteyenlerin bilmediği şey, İran’ın buradaki varlığı herhangi bir Amerikan veya İsrail saldırısına karşı bir sigorta poliçesidir. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un, ‘İsrail’in İran’ın Suriye’deki varlığını sonlandırması yönündeki talepleri mantık dışıdır’ şeklindeki açıklamaları da bunu çok iyi açıklıyor.”
'İRAN’IN SURİYE’DEKİ VARLIĞI TAMAMEN BİTİRİLEMEZ'
Ürdün El Destur gazetesi yazarı ve stratejist Oraib El Rintavi, Moskova’nın bazı hususlar karşılığında İran’ın Suriye’deki rolünün azaltılması talebini kabul edebileceğini ancak İran’ın varlığının tamamen sonlandırılmasının mümkün olmadığını yazdı:
“Moskova, ABD’nin İran konusundaki kırmızı çizgilerinin bazılarını kabul edebilir. Ama hepsini değil. Bunların arasında İran’ın denge kırıcı niteliğindeki, hava savunma sistemleri ve uzun menzilli füze teknolojisinden vazgeçmemesi var. Bunun yanında da İran’ın Suriye’deki rolünün tam anlamıyla bitirilmesi değil azaltılması var. Çünkü tam olarak yok edilmesi mümkün değil. Bunun yanında ayrıntıları üzerinde çalışılan bazı konular daha var.
Bunun karşılığında Rusya, ABD başkanı Trump’tan kendisinin yararına olan bazı ayrıcalıklar istiyor. Bunların arasında ambargoların kalkması ve büyükler kulübüne geri dönüş var. Ayrıca bölgesel ve uluslararası konulardaki rolünün de tanınmasını istiyor. Ayrıca karşılıklı yardım için ilişkilerin kurulması ve bu şekilde yeni dünya düzenine hazırlık yapılması.”
'SURİYE’DE KÜRTLER VE REJİM ARASINDA HANGİ DİYALOG?'
Suriyeli Kürt yazar Hurşit Dalay, El Arabi El Cedid gazetesindeki yazısında, Suriye’de Kürtler ve Suriye hükümeti arasındaki diyalog tartışmalarını değerlendirdi. Yazar, bir diyalog başladığı yönündeki haberlerin Kürtler tarafından yalanlandığına ancak bazı göstergelerin bu diyaloğun başlamasını zorunlu kıldığına yer verdi:
“Suriye rejimine bağlı gazete ve internet sitelerinde, Kürtlerle bir diyaloğun başladığı yönünde yer alan haberler, maddeleri belirlenen bir uzlaşmaya varıldığı şeklindeki haberlere dönüştü. Bu haberlere göre de, uzlaşmanın içeriği arasında Kürtler ’in petrol tesislerini rejime devredeceği, hükümetin YPG’nin kontrolü altındaki özerk bölgelere geri döneceği, bunun karşılığında da diğer tarafın yönetim tarafından tanınacağı, bunun da yeni bir yerel yönetimler kanunu çerçevesinde yapılacağı var.
Ancak bu ve buna benzer haberler, özerk yönetim tarafından tamamen reddedildi. Peki olan biten ne? Neden durumlar bu yönde seyrediyor?
Sahadaki gelişmeler ve uluslar arası ittifaklar, Kürtler’in isteklerinin aksi doğrultuda ilerliyor. Bu değişen dengeler de Kürtler ile rejim arasında bir diyaloğun başlamasını hızlandırabilir. Peki nasıl ve hangi zeminde? En önemlisi de her iki taraf da Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruyacak ve Kürt kimliğini tanıyacak bir diyaloğa başlama iradesine sahip mi? Birçoklarına göre, Kürtler’in önündeki seçeneklerin sınırlı olması, rejimin güneyden sonra İdlib’e yoğunlaşmak istemesi ve Kürtler’den Türkiye karşısında faydalanmak istemesi, ilerde böyle bir diyaloğun başlamasını güçlü bir ihtimal olarak kılmaktadır.”