Arap dünyasında geçen hafta: Türkiye, savaş sonrasında masada güçlü bir şekilde yer almak istiyor
Arap basının gündeminde bu hafta, Zeytin Dalı Harekatı ve Suriye ordusunun Doğu Guta'daki ilerleyişi vardı. Türkiye'nin Irak'ın Sincar bölgesine harekat yapılabileceği açıklamalarına değinen Lübnanlı akademisyen Muhammed Nureddin, yazısında "Suriye ve Irak’ta savaş sonrası için çeşitli hesaplar yapılıyor. Türkiye de görüşme masasında güçlü bir ortak olarak yer almak istiyor. Ve de ilerde Suriye ve Irak’ta doğrudan bir varlığının olmasını istiyor" ifadelerine yer verdi.
DUVAR - Suriye odaklı gelişmeler bu hafta da Arap dünyasının gündeminde birinci sıradaydı. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) Afrin kent merkezine girmesi ile Doğu Guta’nın Suriye ordusu tarafından geri alınması Arap basınında en fazla işlenen konular oldu.
Bu iki gelişmenin aynı zamana denk gelmesi başka bir konuyu daha tartışmaya açtı. Arap basınında daha önce de sıkça dillendirilen “Afrin’e karşılık Doğu Guta mı?” sorusu, geçtiğimiz hafta daha geniş bir şekilde yer aldı. Bu daha önce Fırat Kalkanı Harekatı ile Suriye ordusunun Rusya’nın hava desteğiyle Halep’i tekrar ele geçirmesi ile bağdaştırılmasını akıllara getirdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Afrin’den sonra Irak’ın Sincar bölgesi için, “Bir gece ansızın girebiliriz” çıkışı da Arap basınının gözünden kaçmadı. Türkiye-Orta Doğu denklemini yakından takip eden Lübnanlı akademsiyen Muhammed Nureddin, Türkiye’nin bu tutumunun sadece “Kürt koridorunu engelleme” şeklinde açıklanamayacağını iddia etti.
Kürt mitolojisinde önemli bir yere sahip olan Demirci Kawa'nın Afrin kent merkezindeki heykelinin yıkılması da Arap basınında yer buldu.
'AFRİN’E KARŞILIK DOĞU GUTA MI?'
Suriye ordusunun müttefiklerinin yardımıyla Doğu Guta’daki ilerleyişinin ve Türkiye’nin Afrin’e yönelik harekatındaki ilerleyişinin zamanlama açısından gösterdiği paralellik, Arap basınında bu hafta sıkça işlenen konulardan biri oldu.
Türk Silahlı Kuvvetleri ve Suriyeli muhalif grupların Afrin şehir merkezine girmesinden çok önce “Türkiye, Rusya ve İran arasında Zeytin Dalı Harekatı’na karşılık Doğu Guta konusunda uzlaşmaya varıldığına” dair haberler, Afrin’e girilmesinden sonra daha sık bir şekilde işlendi.
Rai Al Youm başyazarı Abdulbari Atwan bununla ilgili, “Suriye ordusunun Türkiye’nin ilan edilmemiş onayıyla Doğu Guta’da kontrolü sağlaması ve Türkiye’nin Afrin’e, Rusya’nın yeşil ışığıyla girmesi, sonuçlarını ilerleyen günlerde göreceğimiz gizli anlaşmaları gösteriyor” yorumunu yaptı.
Londra merkezli Suudi El Hayat gazetesi yazarı Hazım El Emin ise, “Afrin’e karşılık Guta. Suriyelilerin bugün karşı karşıya kaldığı yeni denklem bu. Rejim ve müttefikleri Rusya ve İran, Türkiye’nin Afrin’deki Kürt nüfuzunun kırılması yönündeki tavrını gördü ve bunun Doğu Guta ile takas edilmesinin en uygun zamanı olduğu kararına vardılar” ifadelerini kullandı.
Dubai’de yayın yapan 24.ae adlı internet haber sitesi de şu ifadelere yer verdi: “Türk ordusunun Afrin’i kontrol altına alması zamanlama açısından Suriye ordusunun Guta’yı kontrol altına almasına denk geldi. Bu da daha önce basında çıkan ve rejimin Doğu Guta’daki operasyonlarına Türkiye’nin sessiz kalması karşısında, Türkiye’nin Afrin harekâtını Suriye’nin görmezden gelmesi çerçevesinde Rusya ve Türkiye arasındaki anlaşmayı doğruladı.”
'SURİYE YÖNETİMİ AFRİN’E NEDEN SESSİZ KALDI?'
Rai Al Youm gazetesi başyazarı Abdülbari Atwan, Türk ordusunun Afrin şehir merkezine girmesi karşısında Suriye yönetiminin sessiz bir tavır içinde olduğunu belirttiği yazısında, bu sessizliğin nedenlerinin neler olabileceğini irdeledi:
"Suriye yönetiminin, Türk ordusunun Afrin’e girmesi karşısındaki sessizliği bir çok soru işaretini de beraberinde getirmektedir. Bu tavrın Suriye’nin Rus müttefikleriyle koordinasyon içinde olması da uzak bir ihtimal değildir. Suriye yönetimi daha önce Türkiye’nin Afrin’e herhangi bir müdahalesini kendi egemenliğine aykırı olarak nitelendirmiş ve Kürtlerle beraber savaşması için kendisine bağlı birlikleri Afrin’e göndermiştir.
Suriye’nin resmi tutumundaki bu sessizliği açıklayabilecek birkaç önemli nokta var. Bunlardan ilki, Suriye’nin Rus müttefiklerinden Türkiye’nin Afrin’deki varlığının geçici olduğuna ve Türk varlığının silahlı Kürt grupların temizlenmesiyle biteceğine yönelik garantiler almış olabilir. Ki buna da Suriye yönetimi karşı çıkmıyor. İkinci önemli nokta ise Suriye yönetimi, Türk ordusuna karşı Afrin’i ölümcül bir tuzağa dönüştürmek ve Türk güçlerini kanlı bir yıpratma savaşına çekmek için bir planı veya temennilerinin olma ihtimali.
Üçüncü nokta da, Suriye yönetiminin Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında Menbiç'te askeri bir çatışma çıkması konusunda beklentileri olabilir. Konuyla ilgili dördüncü önemli ihtimal ise, Suriye yönetimi Doğu Guta’yı tamamen ele geçirene kadar Afrin’de olup bitenlere ses çıkarmamış olabilir. Zira Suriye yönetim için asıl mesele 'öncelikler' meselesidir.
'AFRİN’DEN SONRA SİNCAR'
Lübnanlı akademisyen Muhammed Nureddin, Birleşik Arap Emirlikleri’nde yayınlanan El Haliç gazetesindeki yazısında, Afrin’den sonra Sincar’a harekat düzenlenebileceği yönündeki açıklamaları değerlendirdi. Nureddin, bunun sadece Türkiye’nin tehlike olarak gördüğü belirtilen “Kürt koridoru” ile alakalı olmadığını iddia etti:
“Afrin’in düşmesinden sonra Ankara yönetimi, bölgeyi PKK’den arındırmak için bir gece ansızın Sincar’a girebileceğini açıkladı. ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ ifadesini Ankara daha önce Afrin harekatı ve Fırat Kalkanı Harekatı’ndan önce tekrarlıyordu. Şimdi ise Sincar için tekrarlanıyor.
Peki Türkiye, Suriye’ye girebilmek için bir yerden yeşil ışık beklediyse ki bu yeşil ışığı da orada varlığı bulunan Ruslar verdi, Türkiye’ye Irak’a girebilmek için nasıl ve kim tarafından yeşil ışık verilecek?
Meselenin bunun da ötesinde. Türkiye’nin Suriye’ye ve eğer gerçekleşirse Sincar’a girişi Türkiye’nin kendi ulusal güvenliği açısından daha tehlikeli gördüğü ‘Kürt Koridoru’ ile bağlantılı. Peki sadece bu kadar mı? Tabi ki hayır.
Suriye ve Irak’ta savaş sonrası için çeşitli hesaplar yapılıyor. Türkiye de görüşme masasında güçlü bir ortak olarak yer almak istiyor. Ve de ilerde Suriye ve Irak’ta doğrudan bir varlığının olmasını istiyor.
Daha da tehlikeli ve dikkat edilmesi gereken ise Türkiye gerçek sınırlarının 1920’deki ‘Misak-ı Milli’ sınırları olduğunu tekrarlıyor. Bu sınırlar o dönemlerde İskenderun ve Halep’ten başlayarak Kuzey Suriye’ye ve Deyr Ez Zor’dan Kuzey Irak’a kadar olan bölgeyi kapsıyordu. Bunun içinde Musul ve Kerkük’ün de bulunduğu Irak Kürdistan’ı da var.”
'SİYASAL İSLAM VE DEMİRCİ KAWA HEYKELİNİN YIKILMASI'
Tunuslu yazar El Habib el Esved, El Arab gazetesindeki köşe yazısında, TSK ve ÖSO’nun Afrin kent merkezine girmesinden sonra, Demirci Kawa heykelinin ÖSO tarafından yıkılmasını ele aldı.
Yazara göre, Demirci Kawa heykelinin yıkılması, siyasal İslam’ın diğer halkların ulusal kimliğine yönelik nefretini ortaya koyuyor:
“Kürt efsanevi kahramanı ve zalim Dehak’ın Kürtlere yönelik zulmünü bitiren Demirci Kawa heykelinin yıkılması, siyasal İslam’ın diğer milletlerin ulusal kimliklerine olan nefretini ortaya koyuyor.
Ve burada şu soru akla geliyor. Türkler ve onların destekçileri olan İslamcı silahlı gruplar, Suriye’de girdikleri bölgelerdeki Osmanlı eserlerini ve anıtlarını neden korudular? Diğer yandan neden Arap ve Kürt eserlerini ve heykellerini neden yıktılar? Diğer halkların gerçek ulusal kimliklerini yok etmeye çalışarak neyi amaçlıyorlar? Ve durum nasıl oldu da, İslamcılar bir başka ülkeden ‘Osmanlı’nın rolü olmasaydı şimdi Müslümanlar olmazdı’ şeklinde bir açıklama yapmaya kadar vardı?” (DIŞ HABERLER)