Arap dünyasında geçen hafta: Üç devletin saldırısı Esad'a desteği arttırdı
ABD, İngiltere ve Fransa'nın Suriye'ye düzenlediği füze saldırısı, Arap basınında geniş yer buldu. Rai Al Youm başyazarı Abdulbari Atwan, füze saldırısının Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'a, ülke içimde ve dışında desteği arttırdığını savundu.
DUVAR - ABD, Fransa ve İngiltere’den oluşan üçlü ittifakın Suriye’ye füzelerle saldırması Arap dünyasında geniş yankı uyandırdı. Uzun süredir ABD Başkanı Trump’ın tehditlerinin nereye varacağı Arap basınında merakla bekleniyordu.
Özellikle Körfez'deki Arap ülkelerinin basınında Suriye’nin vurulmasıyla ilgili “beklentilerin karşılanmadığı” yönünde bir hava hâkim olurken, saldırının “sınırlı” oluşu çok sık bir şekilde dile getirildi.
Saldırının esasen kimi hedeflediği, Suriye hükümetini mi yoksa Rusya’yı mı yönündeki değerlendirmelerin ortak noktası, hedef Rusya olsa dahi, bu adımın “olumlu” bulunması oldu.
Rusya’nın, füze saldırılarının çoğunun hedefine ulaşmadığı yönündeki açıklamalar ve Suriye Devleti’nin tutumunu değerlendiren bazı yazarlar da, saldırının “Esad’a halk desteğini arttırdığı” yorumunu yaptı.
'SALDIRI ESAD’A HALK DESTEĞİNİ ARTTIRDI'
Rai Al Youm başyazarı Abdulbari Atwan, ABD, Fransa ve İngiltere tarafından Suriye’ye yapılan saldırının, hedefini gerçekleştiremediğini ve hedeflenenin aksine Beşar Esad’ın halk desteğini arttırdığı görüşünde:
“Suriye’ye yönelik üç devlet tarafından gerçekleştirilen saldırının ardından özetle, saldırının çoğu hedefini gerçekleştiremediğini ve aksi bir sonuç verdiğini söyleyebiliriz. Bu aksi sonuçların en başında Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a hem içerde hem de dışarda verilen halk desteğini arttırması, Suriye’nin Rusya, İran ve Lübnan (Hizbullah) ile kurduğu ittifaka yeni bir ivme kazandırması ve Suriye Arap Ordusu’nun dayanıklılığını göstermesi gelmektedir.
Bu saldırıda Suriye ordusunun uğradığı zarar çok sınırlıydı. Bunun temel iki sebebi var. Bunlardan biri havaalanları ve üslerin önceden boşaltılıp ve yeni ve modern uçakların Rusya’nın Hımeymim ve Tartus’taki üslerine konuşlandırılmasıdır. İkinci sebep ise saldırıda fırlatılan füzelerin çoğu ya düşürülmesi ya da hedefinin şaşırtılmasıdır.
Başkan Trump’ın bu saldırının ardından Suriye’den çekilme düşüncesinde ısrar etmesi uzak bir ihtimal değil. Belki de Irak’tan da. Bu saldırıyı da çekilmek için bir gerekçe olarak kullanabilir.
Donald Trump, güçlü bir şekilde görünmek istiyordu ve ülkesine eski heybetini kazandırma niyetindeydi. Ancak her iki durumda da başarısız oldu. Aksine kendi ayağına kurşun sıkan konumuna geldi.”
'SALDIRI RUSYA’NIN BİLGİSİ VE KOORDİNASYONUNDA GERÇEKLEŞTİ'
Londra merkezli Al Arab gazetesinin Lübnanlı yazarı Hayrallah Hayrallah’a göre ise, Suriye’ye yönelik saldırı, Rusya’nın bilgisi dâhilinde oldu ve Rusya olup biteni sadece seyretti.
“Suriye’ye yönelik gerçekleştirilen ve daha öncesinde beklenen saldırı özellikle ABD ve İngiltere için iç politikaya yönelik bir adım mıydı? ABD’de Donald Trump’ın iç sorunlara odaklanılmasından kaçmaya ihtiyacı var. İngiltere’de de Theresa May’in David Cameron’un istifasından beri yürüttüğü başbakanlık görevinde kalmaya kadir olduğunu göstermeye ihtiyacı var.
Askeri açıdan bakıldığında ittifak içinde gerçekleştirilen saldırı başarılıydı. Hedeflerin hepsi istendiği gibi vuruldu ve özellikle Tomahawk füzeleri herhangi bir karşı koyuşla karşılaşmadı. Bütün bu olanlar daha önce bilgilendirilen Rusya’yla koordinasyon halinde gerçekleştirildi. Rusya sadece seyretti ve daha sonra kendi açıklamalarına göre 71 füzeyi düşüren Suriye ordusunu övmekle yetindi.
Bu da gösteriyor ki Rusya’nın Batı’ya yönelik bütün tehditleri boş tehditlerden ibaret. Rusya çok iyi biliyor ki Suriye’de kalması bugüne kadar yerine getirmediği bazı şartlara bağlı. Ancak belki yakın bir zamanda bu şartları yerine getirmesi gerekecek. Bu şartların arasında İran’ın bölgedeki varlığıyla ilgili. Rusya’nın Suriye’de yeri var ancak İran’ın uzun vadede yeri yok. Bunun da aksi ancak Tahran ve Tel Aviv’in uzlaşmaya varması halinde mümkün olur.”
SALDIRI ÖNCESİ RUSYA VE SURİYE ABD’YE BİR ÖNERİYLE GİTTİ Mİ?
Suudi Şark’ül Evsat gazetesi yazarı Abdurrahman Erreşad, saldırı öncesinde Suriye ve Rusya’nın ABD ve müttefiklerine İran’ı Suriye’den çıkarma önerisiyle gittiğine yönelik söylentileri gündeme taşıdı:
“ABD-İngiltere-Fransa bombardımanından önce, Suriye hükümeti ve Rusya’nın herhangi bir saldırıdan kaçınma ve yeni bir siyasi süreç başlatma karşılığında İran ve ona bağlı milisleri Suriye’den çıkarma teklifi sunduğuna dair söylentiler yayıldı. Farz edelim ki bu söylentiler doğru. Kabul edilmesi mümkün mü?
Kesinlikle böylesine sınırlı bir saldırıya göre daha kabul edilebilir. Ancak üç taraf da yalanlarını pazarlamaya dayanıyor. Ruslar bile Şam ve Tahran’ın iddialarını destekledikleri için inandırıcılığını yitirdi. Rusya, Duma’ya yapılan kimyasal saldırı karşısında, bu kimyasal saldırıyı muhalefetin kendisinin yaptığını ve BM’nin sahada incelemeler yapması gerektiği gibi eski hikâyelere geri döndü.
Saldırıdan sonra önümüzdeki günlere bakacak olursak, kimyasal saldırıya verilen askeri karşılık gerçekleşti ve amacına ulaşarak sona erdi. Bu, rejimi ve gücünü zayıflatmadı. Donald Trump bununla, dediğini yapabileceği şeklinde bir mesaj vermek istedi. Bu mesaj da yerine ulaştı. Peki bundan sonra ne olacak?
Biz şu an iki temel sorunla karşı karşıyayız. İran’a yaptırım konusu halen başlamamış bir savaş niteliğinde. İkincisi de Suriye’deki iç savaşı barışçıl yollardan veya başka türlü sonlandırmaya yönelik rağbet.
Suriye rejimi, İran Devrim Muhafızları'nı ve ona bağlı milisleri ülkeden çıkarmaya kadir mi? Gerçekten bu çok zor. Suriye’deki kaos ortamı, bölgede taraf olabilmek için daha fazla koz arayan İran ve Rusya için tamamen uygun bir huzursuzluk kaynağı niteliğinde.”
SURİYE’Yİ VURMAK PUTİN’E HAKARET Mİ?
El Arabi El Cedid gazetesinden Hüsam Kanfani, Suriye’nin vurulmasında asıl hedefin Putin olduğuna, Rusya’nın Washington büyükelçisinin saldırıyı “Putin’e hakaret” olarak yorumlamasını da bunun itirafı olduğuna işaret etti:
“ABD Başkanı Donald Trump, İngiltere Başbakanı May ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un tehditlerini yerine getirmesinden sonra, verdikleri askeri karşılığın Suriye rejimini mi yoksa sınırları dışına taşan yayılmacılığıyla Batı’yı rahatsız eden müttefiki Rusya’ya mı yönelik olduğu sorusunu sorma zamanı geldi.
Öncelikle, çok açıktır ki üç ülkenin Suriye rejimine yönelik askeri hamlesi ve askeri açıdan yankıları oldukça sınırlıydı. Dolayısıyla askeri adımın asıl hedefi büyük bir çatışmaya girme veya bir dünya savaşı başlatma değildi. Ve kesinlikle Suriye rejimini devirme hedefi taşımıyordu. Hatta rejim aslında, Rusya Devlet Başkanı Putin’e bir mesaj niteliğinde olan bu adımın hedefi bile değildi.
ABD’nin Suriye’yi vurması, denildiği gibi rejime ait kimyasal silah depolarını hedeflediği emin olunan bir durum değil. Özellikle rejimin bu silahları saklamak ve başka yere taşımak için önünde çokça zamanı olduğu düşünülürse. Dolayısıyla bu depolar hedef alınmadı, ki bu depoların Rusların kontrolüne girmiş olabileceğini iyi biliyor. ABD’nin bu adımı, Duma’daki kimyasal saldırıya bir karşılık olarak da gelmedi.
Batı’nın istediği çok açık. Mesaj Putin’e ulaştı. Suriye’nin vurulmasını “Rusya’nın devlet başkanına hakaret” olarak değerlendiren Rusya’nın Washington’daki büyükelçisinin itirafıyla hem de. Belki de Suriye’nin vurulmasının asıl hedefi de buydu. Bu yüzdendir ki Trump, ‘görevin başarıyla yerine getirildiğini’ açıkladı.”
SURİYE SALDIRISININ ZAMANLAMASI VE ARAP BİRLİĞİ ZİRVESİ
Mısır’ın El Ahram gazetesi, saldırının Suudi Arabistan’daki Arap Birliği zirvesinden önce gelmesine dikkat çekerek, Arap ülkelerinin Suriye’deki ateşi kendilerine uzanmadan söndürmek için harekete geçmeleri gerektiği yorumunu yaptı:
“Bütün işaretler gösteriyor ki herhangi bir askeri gerilim, sadece Suriye halkının yaşadığı trajediyi derinleştirir. ABD, İngiltere ve Fransa’nın katılımıyla yapılan saldırı da buna dâhil.
Suriye topraklarına yönelik gerçekleştirilen bu saldırının, Suudi Arabistan’ın Zahran kentindeki Arap Birliği zirvesinden bir gün önce gelmesi tesadüf değil. Bu da Suriye halkının yaşadığı krizi sonlandırmak için Arap ülkelerinden ortak bir tutumu zaruri kılıyor. Bütün Arap vatandaşlarının da beklediği ve istediği de bu.
Peki Araplar herhangi bir şey yapabilir mi? Evet yapabilirler. Birçok şeyi gerçekleştirebilecek koza ve güce sahipler. Buradaki tek şart Arapların tek bir fikir etrafında anlaşmalarıdır. Çözüm, çekişen bütün Suriyeli tarafların diyalog masasına dönmeleridir. Bunun için de Arap dünyasının onları desteklemesi ve dışardan müdahale eden güçleri durdurmak için çalışması gerekiyor.
Burada asıl soru, Arap dünyasının Suriye’deki yangını söndürmek için kararlı olup olmadıklarıdır? Ki bu ateş kendilerine uzanmasın. Yoksa hiçbir şey yapmadan böyle saplanmış bir şekilde mi kalacaklar? Seçim Arapların.” (DUVAR)