Arap-İslam dünyasında feminizmin tarihi

Avrupa ve ABD’de feminist hareketin örgütlenmeye ve sesini duyurmaya başladığı 19'uncu yüzyıl, Arap-İslam dünyasındaki kadın hareketi açısından son derece cılızdır. Bu yüzden Arap kadın hareketinin güçlenmesi için 19'uncu yüzyıl sonu ve 20'nci yüzyılın başını beklemek gerekecektir. Araştırmacı Selma Abdüssettar Ebu’l Hüseyn’e göre kadın hakları hareketinin öğretileri, 20'nci yüzyılın ilk döneminde Batılı ülkelere ziyarete giden bilimsel delegasyonlar, Arap entelektüellerinin yaptıkları çalışmalar ve yarı aristokrat sınıfın Batı kültür ve davranış kalıplarını taklidi yoluyla Arap ülkelerine girmeye başlar.

İslam Özkan islamozkan@gmail.com

İslam dünyasında feminist hareket, Batılı muadilleriyle karşılaştırıldığında çok geç ortaya çıktı. Belirli dini, siyasi, ekonomik ve toplumsal nedenlere dayanan bu gecikmeye rağmen yine de bu ülkelerdeki entelektüel dinamizme koşut olarak kadın hareketinin tedrici olarak filizlendiğini, sömürge ülkelerinin bağımsızlığını kazandığı 1950’li yıllardan itibaren ivme kazandığını söyleyebiliriz. Toplumsal alanda verilen özgürleşme hareketi, İslam dünyasında post-kolonyal süreçte kurulan yeni ulus devletlerden de destek görmüştür. Bunun en önemli nedeni modernleşme programını üst hedef olarak belirleyen yeni ulus devletlerin, modernleşme sürecini hızlandıracağını düşündükleri kadın hareketine sıcak bakmasından ileri gelmektedir. Bir başka neden ise post-kolonyal süreçte iktidara gelen parti ya da siyasi grupların, kadın hareketini destekleyen sistem karşıtı ideolojilerden, sosyalist ve Marksist ideolojiden etkilenmiş olmasından kaynaklanmaktadır.

Avrupa ve ABD’de feminist hareketin örgütlenmeye ve sesini duyurmaya başladığı 19'uncu yüzyıl, Arap-İslam dünyasındaki kadın hareketi açısından son derece cılızdır. Bu yüzden Arap kadın hareketinin güçlenmesi için 19'uncu yüzyıl sonu ve 20'nci yüzyılın başını beklemek gerekecektir. Araştırmacı Selma Abdüssettar Ebu’l Hüseyn’e göre kadın hakları hareketinin öğretileri, 20'nci yüzyılın ilk döneminde Batılı ülkelere ziyarete giden bilimsel delegasyonlar, Arap entelektüellerinin yaptıkları çalışmalar ve yarı aristokrat sınıfın Batı kültür ve davranış kalıplarını taklidi yoluyla Arap ülkelerine girmeye başlar.

Arap feminizminin gelişim sürecine bakıldığında sömürgeci işgallerin başladığı 18'inci yüzyıldan bu yana farklı aşamalardan geçtiği söylenebilir. İlk aşama Napolyon’un Mısır’ı işgali 1798 yılında başlar. Bu dönemde kadın konusu ikincil önemdedir ve Arap dünyası için önemli bir entelektüel uyanışın adı olan “Arap Rönesansı”nın gölgesinde kalır. Bu dönemdeki talepler, kadının eğitim hakkına ilişkin taleplerden öteye gidemez, kadının çalışma hakkına şöyle bir değinilir ve karma eğitim talebi dile getirilir. Ancak bu iki mesele, cinsler arasındaki eşitlik ilkesinden hareketle değil, söz konusu konuların eğitim ve çalışma hayatının gereklerinden biri olması üzerinden dile getirilir. Bu dönemde dinin sabiteleri ve postülalarıyla doğrudan çelişen konulara girilmez, kadının geri kalması konusunda dini metinlere ilişkin mevcut anlayışın rolüne hiç değinilmez. Bu aşamada kadın hakları savunucuları erkektir ve kadınlar bu mücadelede henüz yerlerini almamışlardır.

İkinci aşamanın başlangıcı konusunda fikir birliği bulunmamaktadır. Bazıları bu aşamayı 1894'te Murkıs Fehmi’nin, kadın haklarını dini inançlarla yüzleşme kapsamında ele aldığı, büyük bir toplumsal sarsıntıya neden olan “Doğu’da Kadın” kitabıyla başlatırken diğerleri ise Kasım Emin’in Arap kadınını Batılı kadınların izini sürmeye çağırdığı 1900 yılında yayınlanan kitabını başlangıç noktası olarak alır. Emin, burada kadın haklarını ele alırken seküler ve liberal bir çizgi ortaya koymuştur. Ebu’l Hüseyn, 1923'te Mısır Kadınlar Birliği'nin kurulmasıyla birlikte bu çizginin daha da aktif hale geldiğine işaret etmekte. Dünya Uluslararası Kadın Hareketi Federasyonu Başkanı’nın Mısır'a Mısırlıların örgütü inşa etmesine ve desteklemesine yardımcı olmak için gelmesi önemli bir dönüm noktasıdır. Bu dönemin en önemli feministleri arasında Hüda Şa’ravi ve Safiye Zağlul isimleri sayılabilir.

Bu aşamada makale, yazı ve kitapların tamamı, Arap kadınını Batı medeniyetine katılmaya ve Batılı kadınları rol model olarak görmeye yönelir, eğitim kurumlarında cinsiyet eşitliği gibi daha önce gündeme getirilmemiş konularla ilgilenir. Artık kadın yazarlar da bu süreçte görünür olmaya ve kadın haklarını savunmak erkeklerin işi olmaktan çıkmaya başlar. Bu dönemde Mısır’da kadınlara hitap eden ve kadın haklarını savunan “Bintu’l Nil” (Nil’in kızı) dergisi yayın hayatına başlar. Derginin genel yayın yönetmenliğine Derya Şefik adlı bir kadının getirilmesi, kadın haklarının artık kadınlarca savunulmaya başladığını ortaya koyar niteliktedir. Bu dönemin en önemli özelliği, kadın hareketinin örgütlenmeye başlamasının yanı sıra toplumsal mücadele veren kadın derneklerinin görünür hale gelmesidir. Bu dönemde kadın hareketinin öncüleri İslam dünyasında kadınların sorunlarını inceleyen uluslararası konferanslara katılmaya başlar.

Üçüncü aşama ise 50’li yıllara rastlar. Bu dönemde Batılı literatür çok hızlı bir şekilde Arapçaya çevrilmekte ve transfer edilmektedir. Bu dönemde Arap feminist hareketi, birebir Batılı kadınları çalışma hayatında taklit etme meselesini aşıp feminist felsefi metinlerden ilham alma noktasına geçer. Bu yönelim, dini öğretiyi karşısına aldığı için kadın hareketinin talepleriyle İslam öğretisi arasında denge kurmayı amaçlayan yeni “İslami Feminist Hareketi”nin doğuşuna yol açar.

İslami feminizm, Arap feminist hareketinin alt koludur. Batılı feminist okulunun fikirlerinin yayılmasına bir tepki olarak ortaya çıkar. Arap toplumlarının kültürel ve dini hususiyetlerine saygı duyulması anlayışına dayanan İslami feminizm terimi, doksanlı yıllarda görülmeye başlar. İranlı aktivist Ziba Mir Hüseyni, “İslami feminizm” adını ilk kullanan kişidir. Bu fikri somutlaştırmak için ortaya çıkan en belirgin hareket, 2009'da Malezya'da düzenlenen ve dünya çapında yaklaşık 50 ülkeden 250'den fazla kadın ve erkeğin katıldığı küresel "Eşitlik Hareketi"dir. “İslami feminizm” kavramı, Virginia Üniversitesi Tefsir profesörü Amina Wadud sayesinde meşhur olur ve tüm dünyaya yayılır.

İslami feministler, İslam ülkelerinde yasal olan çokeşliliği eleştirmekte ve yasaklanmasını talep etmektedirler. Mirasta eşitlik istiyor, kadınların devlet başkanı olabileceğini vurgularken toplumda kadınların erkeklerden soyutlanmamaları gerektiğini belirtiyorlar.

Tüm yazılarını göster