Arasında...
İster sanık olsun ister savunman, duruşma salonundaki her avukat, bu güzel mesleğin faşizme, onun merdiven altı yargısına, çürümüş hukukuna teslim olmadığının kanıtı.
Selçuk Kozağaçlı*
Perdeler arasında mola var.
Yapraklar düşmekte gecikti bu sonbahar.
Hüküm ve ilam arasında,
Bir fısıltı bekleme odasında;
Onca olup biten arasında…
Ursula K. Le Guin**
17 Kasım 2021 Çarşamba günü duruşma var. Son celse değil ama yine de sizi çağırmak istedim.
Çok etkileyici bir katılımla yükselttiğiniz 15 Eylül duruşmasında, zulme direnme gücümüzü ve hükmün zaten verilmiş olduğunu hep birlikte hissetmiştik. Hiç endişelenmedik. Orada da söylediğim gibi varlığınız bize yetiyor: Yalnız değiliz, haklıyız, yenilmedik. İlam ise -bu işlerde adet olduğu üzere- bir sonraki duruşmaya kalır; aralık sonu, belki ocak. Şimdi bu ikisinin -hükümle ilâmın- arasında bir celse yapılacak.
Sadece bizim değil mahkeme heyetinin de katılımınızdaki gücü ayırt edebildiğini, duruşmayı İstanbul’a iki saat uzaktaki hapishane kasabasına nakletmeye karar vermesinden anlıyoruz. Heyet, mücadelemizi, bu sefer “artık sığabileceğimizi” söylediği ama aslında “artık dolduramayacağımızı” umduğu Silivri yerleşkesinin orta boy salonunda karşılamayı tercih etti. Hapishane bahçesinde yargılanmak bu devrin şanından sayılıyor; darısı başlarına olsun.
Salon, yıllar içinde avukat, sanık, tanık, izleyici sıfatlarıyla birçok defa girip çıktığım tanıdık bir mekan. Dövülerek atıldığım da oldu, slogan atarak terk ettiğim de. Hatta bu dosyadan tahliye edilmişliğim bile var iki sefer; yabancılık çekmem. Uyuduğumuz yere birkaç yüz metre mesafede zaten. Bu sefer, bize çok yakın size biraz sapa düştü diye endişeliyiz çağırırken.
Ne yapacağız?
Avukatlarımızın, arkada eksik bırakmamak niyetiyle, dosyayı elden geçirip bir parça “ceza davası”na benzetebilmek için gerekenleri talep edecekleri bir çeşit kış hazırlığı günü olacak. Reçel yapıp turşu kuracağız delillerden. Mahkeme heyetinin taleplerimizin tadına bakacağını zannetmiyorum. Onların gıdası, kendi tedarik zincirlerinden paketlenmiş geliyor; yargılamada pişeni değil hazır geleni yemek üzere adalet perhizindeler muhtemelen.
Diğer yandan, onların hakimlikle ilişkisi açısından da “köprüden önce son çıkış” denebilir. Sadece bizimle değil kendileriyle ilgili de bazı kararlar vermiş olacaklar. Nihayet, savcının da esasa ilişkin görüşünü sunması bekleniyor. Kısacası, her ne kadar “terzi kendi söküğünü dikemez” denmişse bile avukatlarımız mesailerini tamamına erdirecek.
Geriye, önümüzdeki celse son söyleyeceklerimizle bugüne kadar söylediklerimizin bedelini yatmak kalıyor: O iş bizde, merak etmeyin. Sevgili Behiç bu çağrımın “ruh hali”ni fazla “mahcup” bulup “İş aslında bizim değil onların; ona rağmen bak, biz ne kadar titiz takip ediyoruz işlerini; onlara böyle söyle” dedi. Size duyulan tavizsiz güvenin sadeliği sanıyorum; elbette ben de güveniyorum.
İster sanık olsun ister savunman, duruşma salonundaki her avukat, bu güzel mesleğin faşizme, onun merdiven altı yargısına, çürümüş hukukuna teslim olmadığının kanıtı. Tarihe kalacak olan ne hüküm ne ilâm sadece bu büyük mücadele. Sizi iki kere daha duruşmaya çağırabilme özgüvenimin tarihsel nedeni aynı zamanda. Anlatılan sadece bizim değil sizin, mesleğimizin hikayesi.
Bizim için salonun bir anlamı daha var. Sevgili Ebrumuz, Avukat Ebru Timtik, son duruşmasına bu salonda katılmıştı. Onun sesini arayacak ve asla kaybolmayacak sözüne sahip çıkmaya çalışacağız. Gelin, beraber yapalım.
Miguel de Unamuno’nun, Étienne Pivert de Senancour’a atfen –tersine çevirerek- hatırlattığı gibi:
“İnsan ölümlüdür. Olabilir; ama direnerek ölelim ve yokluksa eğer bizi bekleyen, öyle davranalım ki bu adaletsiz bir kader olsun!”
Duruşmada görüşmek umuduyla ve eksilmeyen bir kararlılıkla bildiğimiz gibi;
Biz Kazanacağız.
*Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı, Avukat
** Arasında, Ursula K. Le Guin, [Günün Geç Vakitleri içinde], Çev. Can Gürses, 1. Baskı Ocak 2019, Ayrıntı Yayınları