Araştırma: Egzersiz, uzun bir yaşamın anahtarı olmayabilir
Egzersiz ile uzun bir hayat arasında kurulacak doğrudan bir ilişkiyi göz ardı edemeyiz; ne var ki bu araştırma, daha önce sanılandan daha küçük bir rol oynuyor olabileceğini savunuyor.
George M. Savva
Hayat tarzı ve uzun yaşam hakkında gerçekleştirilen araştırmalar, daha fazla egzersiz yapan insanların daha uzun bir hayat yaşadığını ortaya koyuyor. Hâl böyleyken, Finlandiya İkizler Kohort Araştırması’nın sonuç kısmında “boş vakitlerde yapılan bedensel faaliyetlerin” yaşam süresi üzerinde çok az doğrudan etkisinin olduğuna ilişkin bir bildirim görmek şaşırtıcı oldu. Peki, bu araştırmayı diğerlerinden farklı kılan şey ne ve bu doğru mu?
İnsan davranışı ve biyolojisi karmaşık bir yapıdadır ve daha geniş bir toplum ve çevreyle de etkileşim halindedir. Bir insanın ne kadar egzersiz yapması gerektiği, genetik yapısıyla, beslenme tarzıyla, bedensel engelleriyle, eğitimiyle, ekonomik durumuyla ya da yalnızca yeterince boş zaman ve elverişli bir yeşil alana sahip olup olmadığıyla bağlantılı olabilir. Bu etkenlerin her biri, yaşam süresi ile farklı biçimlerde ilişkilendirilebilir.
ÇÖZÜLMESİ GÜÇ BİR DÜĞÜM
Muhtemelen hem kişinin sağlığı hem de yaptığı egzersiz miktarıyla bağlantılı olabilecek bir düzine farklı unsur düşünebilirsiniz. Nedenselliğin istikameti daima bariz olmayabilir. Daha çok egzersiz yapan insanların ortalama olarak daha uzun bir hayat yaşayacakları şüphesiz biçimde doğru olsa bile, öteki etkenlere kıyasla ne kadarlık kısmının bizzat egzersizden kaynaklandığını anlamak çok daha güç bir mesele. Bu yegâne nedensel etkiyi insanların hayatlarının karmaşasından nasıl izole edebiliriz?
İkizler üzerinde gerçekleştirilen araştırmalar, tam da bu noktada bize yardım sunabilir. İkizler, benzer ya da özdeş bir genetik ve erken yaşam deneyimi paylaşırlar; buradan hareketle, ilerleyen yıllarda yaşam tarzlarında oluşan farklılaşmanın yaşam süresini nasıl etkilediğini daha doğrudan bir şekilde gözlemleyebiliriz.
Bu, tam olarak Finlandiya’daki Jyväskylä Üniversitesi’nden araştırmacıların benimsediği yaklaşım oldu. 1975, 1981 ve 1990 yıllarında 11 bin çift yetişkin ve aynı cinsiyetten ikize verilen bedensel egzersiz araştırmalarını incelediler ve bulguları 2020 yılına dek uzanan ölüm kayıtlarıyla ilişkilendirdiler.
EN YAVAŞ VE EN AKTİF GRUPLAR DAHA YAŞLI
Beklendiği üzere, en yavaş olanla karşılaştırıldığında en aktif olanların yüzde 24 daha düşük ölüm oranına sahip olduğunu tespit ettiler. Bu etki, daha eski araştırmalarda önerilenden daha düşük ölçekteydi ve aşırı riskin büyük kısmı, araştırma katılımcılarının en yavaş yüzde 10’u ile sınırlıydı. Bunlara ek olarak, DNA hasarının derecesi (metilasyon) aracılığıyla tespit edilen biyolojik yaşa da göz attılar ve beklenmedik bir biçimde hem en çok hem de en az aktif olan grupların, biyolojik bazda diğer insanlardan daha yaşlı göründüğünü ortaya çıkardılar.
İkizleri eşleştirmek, genetik ile bebeklik ve çocukluk dönemi farklılıklarını açığa çıkarabilir. Peki ya sağlık durumunun diğer yönlerini nasıl anlarız?
İncelemede sigara, alkol tüketimi ve vücut kitle indeksi (VKİ) göz önünde bulundurulduğunda, bedensel egzersiz ile uzun yaşam arasındaki ilişki fazlasıyla azaldı; zira ölüm oranına bakıldığında en az aktif olan grup ile diğerleri arasında yalnızca yüzde 9’luk bir fark mevcuttu ve yüksek ve orta düzeyde aktif olan insanlar arasında herhangi bir fark yoktu. Farklı biçimde söylersek, birbirinden fazlasıyla farklı aktivite düzeylerine sahip olsa da aynı sigara alışkanlığı, alkol kullanımı ve VKİ’ye sahip varsayımsal bir ikiz çift için tahmin edilen yaşam beklentisinde çok az fark görülecekti.
Peki, sağlıkla ilgili diğer her şey olduğu gibi kalırken egzersiz düzeylerinde değişikliğe gitmek ne anlama geliyor? Mesela, eğer egzersizin ölüm üzerindeki etkisi kilo kaybından kaynaklanıyorsa, bu araştırma bu bağlantıyı açığa çıkaramaz. Ve şayet egzersiz artarken kilo değişmezse, o zaman telafi edici farklı bir yol mu denenmeli?
Dahası, değerlendirmenin ardından geçen ilk 20 yılda egzersizin yarattığı etkinin sonraki on yıla kıyasla daha güçlü olduğuna ilişkin kimi kanıtlara ulaştılar. Dolayısıyla, uzun bir yaşama kavuşturan faydalarını ilerleyen yıllarda da görmek istiyorsak, egzersize devam edilmesi gerekebilir.
Bu durum ise, mevcut koşullara sahip insanlarda yapılan egzersiz müdahalelerinin sağlık üzerinde yarattığı daha ivedi faydaları ortaya koyan klinik araştırmalardan sağlanan kanıtlarla aynı doğrultuya işaret eder.
SANILANDAN DAHA DÜŞÜK BİR ROL
O halde, Finlandiya’da Ulusal Spor Hekimliği Ödülü verilen ama henüz hakem değerlendirmesinden geçmemiş olan bu son bulgulardan hangi güvenilir sonuçlara ulaşabiliriz?
Açıkça görülüyor ki, daha fazla egzersiz yapan insanlar ortalama olarak daha uzun bir yaşam sürüyorlar. Genetik, sosyal etkenler, sağlık durumu ve yaşam tarzının diğer unsurları, aradaki bağlantıyı kısmen izah edebilir. Egzersiz ile uzun bir hayat arasında kurulacak doğrudan bir ilişkiyi göz ardı edemeyiz; ne var ki bu araştırma, daha önce sanılandan daha küçük bir rol oynuyor olabileceğini savunuyor.
Öte yandan, deneylerde ulaşılan kanıtlar, egzersizin hastalık ve sakatlık sorunlarını önleyebileceğini, ruh hali ve genel yaşam kalitesini iyileştirebileceğini ve pek çok insanın, yalnızca yaşam süresine kıyasla bunu daha anlamlı bir sonuç olarak göreceğini ortaya koyuyor. İnsanların yaşam tarzındaki değişimleri sürdürmeleri güç olabilir ve bundan ötürü sağlıklı yaşam tarzını destekleyen yüksek kaliteli yeşil alanların yaratılması gibi sosyal ve çevresel çabalar anlamlıdır.
Sağlık ve hayat süresi alanında sosyal eşitsizlikler mevcut ve bunlar daha da büyümekte; bu konuda neden ve ne yapmamız gerektiğine dair anlayışımızı geliştirmeye devam etmemiz, hayati bir önem taşıyor.
Yazının orijinali The Conversation sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)