Araştırma: En eski orman yangını 430 milyon yıl önce yaşandı

Bilim insanları, Dünya’da bilinen ilk orman yangınlarının günümüzden yaklaşık 430 milyon yıl önce yaşandığını tespit etti.

Abone ol

Sid Perkins

Galler ve Polonya’da gün ışığına çıkarılan eski kayalara gömülü haldeki odun kömürü parçaları, orman yangınlarıyla ilgili en eski kanıtları yaklaşık 430 milyon yıl öncesine kadar geri götürüyor. Bulgular, daha önceki rekoru yaklaşık 10 milyon yıl kırmasının yanı sıra, o dönemde Dünya’nın atmosferinde ne kadar oksijenin var olduğunu saptamaya da yardım ediyor.

OKSİJENİ BOL BİR ATMOSFER MEVCUTTU

Araştırmacıların 13 Haziran’da Geology adlı bilimsel dergide aktardıkları kadarıyla, antik atmosferin en az yüzde 16 oranında oksijen barındırması gerekiyordu. Bu bulgu, bir orman yangınının başlaması ve yayılması için ne kadar oksijene ihtiyaç duyduğunu ortaya koyan çağdaş laboratuvar testlerine dayanıyor.

Oksijen, günümüzde var olan havanın yüzde 21’ini oluştururken, son 600 milyon yıl içinde Dünya atmosferindeki oksijen seviyeleri yüzde 13 ile yüzde 30 arasında değişen dalgalı bir seyir izledi. Antik oksijen yoğunluklarını simüle eden uzun vadeli modeller, kömür bataklıklarının yer altına gömülmesi, dağların oluşumu, erozyon ve bunlarla bağlantılı kimyasal değişimler gibi süreçlere dayanıyor. Diğer yandan, her ikisi de ABD’nin Maine eyaletinin Waterville kentinde bulunan Colby College’da paleobotanist olan Ian Glasspool ve Robert Gastaldo, bir kısmı bu zaman zarfında yüzde 10 gibi düşük oksijen seviyelerini öngören bu modellerin, geniş çaplı bir yaklaşım eğilimi sergilediğini ve kısa süreli zirve ve dip seviyelerini saptayamayabileceğini dile getiriyor.

Bir orman yangınından geriye kalan odun kömürü, en azından oksijen yoğunlukları açısından minimum bir eşik sağlayan fiziksel bir kanıt niteliğinde. İlk neden, oksijenin bir yangın çıkarmak için gereken üç etkenden biri olması. İkincisi, ateş, antik dünyadaki yıldırımlardan geldi, diyor Glasspool. Üçüncü gereklilik olan yakıt, 430 milyon yıl önce, Silüriyen Dönemi’nde boy atan bitkilerden ve mantarlardan sağlandı. Dönemin baskın olan bitkileri, yalnızca birkaç santimetre boyundaki bodur bitkilerdi. Bu küçücük toprak örtüsünün arasına dağılmış halde ara sıra diz ya da bel yüksekliğine ulaşan bitkiler ve dokuz metreye kadar yükselen Prototaksit mantarları bulunuyordu. Bu dönemden önce, çoğu bitki tek hücreliydi ve denizlerde yaşıyordu.

YANGIN, TOPRAĞA ÇIKIŞIN ARDINDAN GELDİ

Bir noktada bitkiler okyanustan ayrılarak gelişmeye başladı ve bunu bir orman yangını takip etti. Glasspool, “Neredeyse karadaki bitkilere ilişkin ilk kanıtlara sahip olduğumuz anda, orman yangınlarının gerçekleştiğini ortaya koyan kanıtlarımız var” diyor.

Bu kanıt, -mikroyapısıyla tanımlanan odun kömürü de dahil olmak üzere- kısmi olarak kömürleşen bitkilerin küçük parçalarını ve fosilleşmiş haldeki Prototaksit mantarlarının içine gömülü olan odun kömürü ve bağlantılı minerallerin birikintilerini içeriyor. Bu örnekler, antik kara kütlelerinin hemen kıyısına taşınan tortulardan meydana gelen, bilinen çağlardaki kayalardan temin edildi. Araştırmacılar, bu orman yangını enkazının bulunduğu yere yerleşmeden, birikmeden ve korunmadan önce, açık deniz, akarsu ya da nehirlerde taşındığını savunuyorlar.

Keşif, Silüriyen Dönemi’nde oluşan halit minerallerinde hapsolan sıvı ceplerinin analizleri de dahil olmak üzere, daha eski kanıtlara katkı sağlıyor ve bu zaman zarfında atmosferik oksijenin günümüzde ölçülen yüzde 21’lik yoğunluğa yaklaştığını ve hatta aştığını ortaya koyuyor.

KANITLAR SAĞLAM GÖRÜNÜYOR

Penn State Üniversitesi’nde görevli ve yeni araştırmaya dahil olmayan bir biyojeokimyacı olan Lee Kump, “Araştırma ekibinin kömürleşmeye dair sağlam kanıtları var” diyor. Ulaşılan kanıtlar, kimi modellerin o dönem için önerdiğinden daha yüksek oksijen seviyelerine işaret etse de, oksijenin, Silüriyen’den daha önceki bir dönemde atmosferin önemli bir bileşeni olmasının mümkün olduğunu belirtiyor. Kump, “Oksijen seviyelerinin daha da yüksek olması ihtimalini görmezden gelemeyiz” diyor: “O dönemde yaşayan bitkiler, ardında bir kömür kaydı bırakmaya uygun yapıda olmayabilir.”

Yazının orijinali Science News sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)