Araştırma: Eski Avrupalılar mandıracılık yapıyor, sütü sindiremiyordu

Antik çanak-çömlek ve DNA’lar üzerinde gerçekleştirilen dev bir araştırma, laktaz direnciyle ilgili ortak evrimsel açıklamaya meydan okuyor.

Abone ol

Cathleen O'Grady

DUVAR - Geçtiğimiz 10 bin yıl boyunca, Avrupa, Afrika, Güney Asya ve Orta Doğu’da birbirinden uzakta yaşayan topluluklar kendi başlarına mühim bir genetik değişim elde etti: bu, süt şekeri olan laktozun yetişkinler tarafından sindirilme yeteneğiydi. Araştırmacılar, bu yeteneğe sahip olan ve süt mandıracılığı kültürlerinde yaşayan insanların beslenmede iyileşme sağladığını, daha fazla çocuk doğurduğunu ve böylece genetik değişimleri yaydığını düşünüyorlardı.

Bununla birlikte, insanların süt ürünleriyle beslendiği ama yetişkinlerin yüzde 95’inin genetik açıdan laktoz direncine sahip olduğu Moğolistan’dan toplanan veriler gibi beklenmedik bulgular, son yıllarda bu hikayeye meydan okudu. Şimdi, gerçekleştirilen bir araştırma, süt mandıracılığı ile ilgili büyük arkeolojik veri kümelerini eski DNA’larla birleştiriyor ve Avrupa genelindeki laktaz direncinin yetişkinliğe kadar yayılmasından önce, insanların binlerce yıl boyunca süt tükettiğini ortaya koyuyor. Araştırmacılar, hastalık ve kıtlıkların laktoz direncini bir sağlık sorunu olmaktan çıkarıp ölümcül hale getirdiğini ve sindirim özelliği bağlamında yoğun [doğal] seçilim dönemlerini tetiklediğini savunuyorlar.

BULGULAR FARKLI SONUÇLARA İŞARET EDİYOR

York Üniversitesi’nde arkeolog olarak görevini sürdüren ve çalışmaya dahil olmayan Jessica Hendy, araştırmayla ilgili olarak “süt kullanımı ile laktaz direnci arasındaki ilişkiye dair uzun süredir sahip olduğumuz anlayışı değiştiriyor” diyor.

Arkeologlar, yeni araştırmada, son 9 bin yılı temsilen 554 Avrupa bölgesinden toplanan yaklaşık 7 bin antik çanak-çömlek parçasından sağlanan süt kalıntılarını bir araya getirdiler. Çömleklerde muhafaza edilen yağları incelemek vasıtasıyla Avrupa’da sürdürülen süt çiftçiliğinin yükselişini ve düşüşünü izlediler. Ardından, antik DNA uzmanlarıyla birlikte, bu verileri aynı bölgelerden ve dönemden kalan 1293 dizilenmiş insan genomunda saptanan laktoz direnci belirtileriyle karşılaştırdılar.

Zaman içinde değişkenlik gösteren süt ürünleri kullanımı, laktaz direncindeki değişimlerle örtüşmüyordu. Araştırmacılar, bundan ziyade, kıtlık ve hastalık işareti olduğunu düşündükleri şeyin, antik DNA’da bulunan laktaz direncindeki sıçramalarla en doğru biçimde eşleştiğini keşfettiler ve ulaştıkları sonuçları Nature dergisinde paylaştılar. (Nüfusun küçülme dönemlerini -belki de kıtlıkları- ve daha fazla nüfus yoğunluğunun yaşandığı zamanları -muhtemelen hastalıkların daha süratli biçimde yayıldığı zamanları- tespit etmek amacıyla arkeolojik kayıtlara başvurdular.)

BELLİ KOŞULLARDA TEHLİKELİ BİR HALE GELEBİLİR

University College London’da insanın evrimini inceleyen bir genetikçi olan araştırma ortak yazarı Mark Thomas, süt kullanan kültürlerde laktoz direncinin hastalıktan ya da açlıktan ölen insanlar açısından tehlikeli olabileceğini savunuyor. Thomas, süt tüketen laktoz direnci sahibi bir insanın normalde şişkinlik ve ishalden muzdarip olduğunu; bunun utanma ve rahatsızlık duyma haricinde daha şiddetli etkileri olmadığını ifade ediyor. “Ancak şiddetli düzeyde yetersiz beslendiğiniz bir durumda ishal olursanız, ciddi sorunlarla karşı karşıya kalırsınız. Dünyadaki en büyük ölüm sebeplerinden biri, ciddi biçimde yetersiz beslenen insanlarda görülen sıvı kaybıdır.”

Araştırmacılar, bulguların, tek başına süt mandıracılığının laktaz direncinin yayılmasının ardında yatan ana sebep olmadığı fikrini desteklediğini ve [doğal] seçilim baskısının büyük ihtimalle yalnızca hastalık ve kıtlıkla birleştiğinde daha da güçlendiğini ifade ediyorlar.

Hendy, sürmekte olan araştırmaların ”heyecan verici bir yol” olduğunu dile getiriyor. Bununla birlikte, antik nüfus dalgalanmaları hakkında tahmin yürütmenin ve bunlara neyin neden olduğunu anlamanın güç olduğu hususunda uyarıda bulunuyor.

Harvard Üniversitesi’nde moleküler arkeolog olan Christina Warinner, araştırmanın Orta Avrupa’da yaygın görülen laktaz direncinin şaşırtıcı derecede geç ortaya çıkması gibi daha önceki araştırma sonuçlarını tamamladığını dile getiriyor. Yine de yeni araştırmanın, birkaç büyük veri kümesinin ağırlığını sorguladığını belirtiyor. Warinner, süt mandıracılığının tarihinin “sürprizlerle dolu” olduğunu ekliyor. “Geçmişin karmaşalarını gerçekten daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor.”

Kaynak: Science

Çeviren: Tarkan Tufan