Bugün oynanacak Arjantin- Fransa finaliyle Dünya Kupası sahibini buluyor. Yedi yaşında Ardiles’in sırtına geçirdiği ‘1 numara’lı formayı görüp gönül vermiş bir Arjantin muhibbi olarak meramımız aşağıdadır!
Takım tutmadan futboldan hele de Dünya Kupası’ndan zevk alınmaz. İkincisi iki takım aynı anda tutulmaz. Ya Avrupalı takım tutarsın ya Güney Amerikalı misal… Hem Almanya hem Fransa olmaz. Yani Brezilya olamayacağı için Arjantin biraz da bizimki.
Benim Dünya Kupası ve Arjantin’de dair ilk görsel hafızam 1982’de İspanya’da düzenlenen turnuvaya ait imajlardan ibaret. 1986 Meksika’da bu takıma gönül vermemize neden olan anlar dört yıl öncesine ait yani. Ama 1982’den de dört yıl öncesine gidip bir not ekleyerek döneyim buraya. Futbolseverlerin malumu olduğu üzere Arjantin, 1930’daki ilk turnuvada oynadığı finalden sonra pek görünürlerde olmadığı yılların ardından 1978’de Dünya Kupası’na kazandı. Ama Arjantin’de düzenlenen bu turnuvanın diktatörlük koşulları altında gerçekleştirilmesi, kimi maçların üzerindeki şaibe bugün bile konuşulur. Ki bu yorumların çoğu haklıdır. Ancak, Arjantin takımının ve futbolun her zaman diktatörlerin planlarına uymadığını çok güzel hatırlatır bize Simon Kuper, başucu kitabı “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir”de. Merak eden bu uzun makaleyi bulup okuyabilir.
Dönelim 1982’ye. Arjantin- Brezilya maçının karşısına oturduğumuzda hanede bulunanların çoğunun gündeminin Maradona olduğunu hatırlıyorum. Benim de öyleydi açıkçası. Ama Maradona’nın futbolda o güne kadar görmediğimiz bir ‘şey’ olduğunu anlamam için birkaç yıl daha beklemem gerekecekti. Benim o gün gözümü alamadığımı ise Ardiles’in 1 numarayı giyiyor olmasıydı. Sahada onu her gördüğümde şaşkınlığımın daha da arttığını hatırlıyorum. Bu numarayı kalecilerin tekelinden kurtarıp sırtına nasıl takmıştı? Yoksa Maradona’nın o maçta gösterdiği ve finali kırmızı kart olan performansı pek de sempatik sayılmazdı.
Ama kendisinin bir sonraki Dünya Kupası’na kadar inşa ettiği kimliği, 1986’ya geldiğimizde artık başka bir bağlılık kurmamızı sağlıyordu Arjantin’le. Futbolda bir takımı, bir oyuncuyu sevmeniz için hikayelere ihtiyacınız vardır. Arjantin ve Maradona ülkenin yakın dönemde yaşadıkları nedeniyle fazlasıyla sahipti buna. Tekrarlamaya gerek yok. 1986 Meksika, Arjantin ve Maradona’nın turnuvası oldu. “1 numaralı forma” artık onun sırtındaydı. Dört yıl sonra İtalya’da düzenlenen turnuvada öyle aslında. Kamerun yenilgisiyle başlayıp penaltılarla kazana kazana çıkılan finalde, penaltıyla kaybetmek hikaye değilse nedir ki? Bu turnuvada Arjantin ile Sovyetler Birliği’nin aynı grupta olması biraz dengemizi sarsmıştı. Ama Sovyetler’in dağılma işaretlerini verdiğini bu turnuvadaki takıma bakarak nasıl anlayabilirdik ki!
Messi, 2010’da takımın liderliğini alana kadar tam yirmi yıl boyunca her türden felaketi yaşadık ve hep tutunacak bir dal aradık. Fark ettiyseniz bugüne kadar ne ülkeden, ne takımın oyun formatının devamlılığından ya da iyiliğinden bahsettim. Çünkü Arjantin sevmenin nedeni o ülkeden birini sevmektir çoğu zaman. Kimi Che’yi sever, kimi Eva Peron’u mesela. Maradona’yı da öyle sevdik ve Messi’ye gelinceye kadar kimler geldi kimler geçti… 1994’te Maradona’nın yanında Caniggia, Batistuta’dan bir şeyler bekledik. 1998 kağıt üstünde yıldızlar topluluğuyduk. Kimler yoktu ki, Almeyda, Sensini, Simeone, Batistuta, Ortega, Veron, Crespo, Cavallero, Zanetti… Bu takımın turnuvaya en büyük katkısı 16 turunda Owen, çeyrek finalde ise Bergkamp’tan yenen muhteşem goller oldu. Aynı takım 2002’de gruptan çıkamadı. Ama ben hep Batistuta bir final görsün istedim. Maradona’dan sonra o “1 numaralı forma” Batigol’ün üzerine yakışır diye düşündük ama forma onu seçmedi. Sonrasında acaba Juan Román Riquelme mi dedik, o da olmadı. 2006’da çeyrek finalde Almanlar kesti bileti ama Messi sahaya çıkmıştı bir kere. 2010, 2014, 2018 ve 2022 turnuvalarında Arjantin Messi’ydi artık. “1 numaralı forma” nihayet onun sırtındaydı. 2014’te kupa çok yakındı, olmadı.
Arjantin’i tutmak zordur. Rahat bir turnuva geçirmeyi bırak bir maçı bile huzurlu izleyemezsiniz. Yıldızlarla dolu takımlar gruptan çıkamayıp eve dönerken, iki isimden fazlasını hatırlamadığımız oyunculardan kurulu olanlar finali son dakikada kaybeder. 1986’dan bu yana Arjantin’in bir turnuvayı domine ederek finale kaldığı vaki değildir. Huzur içinde finalimiz de olmamıştır. Hollanda maçında 2-0’dan 2-2’ye gelince Arjantin eleştirenler, 1986’da yaşananları unutuyorlar. 1990’da final önceki iki maçta penaltılarda devleşen Sergio Goycochea sayesinde gelmişti. 2014’te, Hollanda’yı penaltılarla elemiştik. Bu yıl da hiç kolay olmadı. Ama niyeyse bu finalin daha kolay olacağı vehmine kapıldım yazıyı bitirirken!