Arjantinli Sanzio: Dolar kazanamazsam ülkemde yaşayamam

Son dönemde sıklıkla Türkiye ve Arjantin kıyaslamaları yapılıyor. Arjantin’de yaşayan Belen Sanzio’nun anlattıkları, Türkiye için uyarı niteliğinde: Ülke çok hızlı kötüye doğru gitti.

Abone ol

DUVAR - Türkiye’ye 13 bin 222 kilometre uzak ancak içinde bulunduğu ekonomik koşullar nedeniyle ‘yakın’ bir ülke. Nüfusunun yüzde 40’ı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yüzde 100’ü aşan enflasyon oranı ile dünyanın en yüksek enflasyonuna sahip ülkeler arasında yer alıyor.

Tango, futbol ve Maradona’nın memleketi Arjantin, son dönemde Türkiye ile birlikte anılıyor.

Sebebi, Arjantin’deki yüksek enflasyon oranlarının, fiyat artışlarının ve politik tercihlerin Türkiye’de yaşanılanlara benzetilmesi. Bu nedenle uzmanlar, Türkiye’yi Arjantin ile kıyaslıyor.

İktisatçı akademisyen Murat Birdal da söz konusu uzmanlardan biri. Arjantin ve Türkiye’nin benzerliğinin sadece enflasyon olmadığını vurgulayan Birdal, Arjantin’deki resmi kurumların da verilerde manipülasyon yaptığını ve uluslararası alanda ciddi bir kredibilite kaybı yaşadığını ifade ediyor.

Buenos Aires’te yaşayan 33 yaşındaki Belen Sanzio’nun anlattıkları, Birdal gibi uzmanların iki ülke arasındaki karşılaştırmalarının sadece rakamlardan ibaret olmadığını ortaya koyuyor. Zamanla fiyat algılarının kaybolduğunu ve daha önce alabildikleri ürünleri alamamaya başladıklarını söyleyen Sanzio’ya ve Türkiye’nin Arjantin olma yolunda hızla ilerlediğini söyleyen Birdal’a kulak veriyoruz.

‘ÜLKEDE HER ŞEY ÇOK HIZLI BİR ŞEKİLDE KÖTÜYE GİTTİ’

Arjantin’de doğup büyüyen Sanzio, geçen yıla kadar 4 yıl süreyle Ekvator’da yaşamış. Geçen yıl mart ayında ülkesine dönen Sanzio, 6 yaşındaki kızı ve eşiyle ekonomik krize karşı mücadele ediyor. Amerikalı bir şirket için uzaktan çalıştığını belirten Sanzio, dolarla ücret aldığını, aksi halde ülkesinde yaşamasının imkansız olduğunu ifade ediyor. Kendileri için dönüm noktalarının 2001 yılı olduğundan bahsediyor. Bu tarihte 11 yaşında olduğunu vurgulayan Sanzio, daha sonra ülkede her şeyin çok hızlı bir şekilde kötüye gittiğine dikkat çekiyor.

Sanzio’nun bahsettiği tarihte Arjantin hükümeti, ülkenin içine düştüğü döviz krizinden kurtulabilmek için adına ‘El Corralito’ (küçük ağıl) denilen bir uygulamayla, insanların döviz birikimlerini düşük bir kurla pesoya dönüştürdü. Buna ek olarak bankadan para çekmeyi de sınırlandırdı. Bunun üzerine ülkede büyük çaplı gösteriler meydana geldi. Sanzio, bu uygulama nedeniyle o dönem pek çok kişinin birikimlerini kaybettiğini ve daha da fakirleştiğini dile getiriyor.

‘BİZİM İÇİN PARA, MONOPOLY OYUNUNDAKİ PARA GİBİ BİR ŞEY OLDU’

Sanzio, bir süre sonra ülke olarak küresel iş dünyasında ‘geride bırakıldıklarını’ hissettiğini anlatıyor: “Birçok Amerikalı şirket ülkeyi terk etmeye başladı. Bununla birlikte yeni yerel markalar, üretimler ortaya çıktı. Çocukken ailem dünyanın iyi oyuncak markaları alırken yerel markalar almaya başladı. Kötü değillerdi ama milyonlarca insanın hayat kalitesi düşmeye başladı. Fiyatlar yükseldikçe yükseldi ama maaşlar aynı oranda artmadı. Para, bizim için monopoly oyunundaki para gibi bir şey oldu.”

Paranın değersizleşmesinin olumsuz etkisini ilk başlarda çok hissetmediğini ama zaman geçtikçe daha önce satın alabildiği ürünleri satın alamamaya, kendini mutlu edecek ürünler yerine sadece temel ihtiyaçları satın almaya yöneldiğini dile getiriyor.

Arjantin, 2018 yılında yüksek enflasyon, Merkez Bankası rezervlerindeki düşüş, cari, pesodaki değer kaybı gibi etmenler nedeniyle bir ekonomik kriz sarmalı içine giriyor.

Sanzio da 2018 yılına dikkat çekiyor. Arjantin ekonomisini bir ‘döngü’ olarak tanımlayan Sanzio, 2018 yılında da sıkıntılar olduğunu ancak fiyatların bu kadar yüksek olmadığını vurguluyor. Sanzio, günlük hayatından örnekler vererek geçmiş yıllardaki fiyatları günümüz ile karşılaştırıyor: “2007 yılında okuldan mezun oldum. O zaman okulumun aylık ücreti 300 peso idi ama şimdi 200 bin peso. Birkaç yıl önce bin pesoya alabileceğin bir TV şimdilerde 500 bin pesodan daha ucuz değil. 8 bin pesoya küçük bir daire kiralayabilirken bugün benzer bir daire için 100 bin peso ödemek zorundasınız. Sütün fiyatını söylemek istiyorum. 2019 yılında 80 peso iken şimdi 400 peso. Yine 2019 yılında bir şişe şarap 400-600 peso arasındayken 2 bin pesoya çıktı.

Bir de yurt dışına gitmek isterseniz 5 vergi ödemeniz gerekiyor. Yüzde 45 gelir vergisi, yüzde 25 kişisel mülk vergisi, yüzde 30 ülke vergisi, yüzde 7 Ulusal Turizm Müdürlüğü Vergisi, gittiğiniz ülkeye bağlı olarak bir başka vergi daha… Sadece çok yüksek geliri olanlar yurt dışına çıkabiliyor. Böyle olunca hala yurt dışına gidip gelenler oluyor ama çoğu kişi gidemiyor ve bu vergiler sadece orta sınıf insanları etkiliyor.”

‘PESO KAZANMAK İÇİN ÇALIŞMAK BİR SEÇENEK DEĞİL’

Sanzio’nun ülkesinde işlerin daha iyiye gideceğine dair umudu yok. Politikacıların da bu durum için bir şey yapabileceklerini düşünmüyor. Ülkeyi yönetmeye talip hiçbir adayın da Arjantin’i daha ileri götüreceğini sanmıyor. Hiçbir şeyin televizyonda görüldüğü gibi olmadığının altını çizen Sanzio, “Burada insanlar hükümeti destekleyenler ve desteklemeyenler olarak ikiye ayrılmış durumda” diyor.

Kendisi ve kızı için parlak bir gelecek istiyorsa tek şansının dolar kazanmak olduğunu şöyle ifade ediyor: “Peso kazanmak için çalışmanın bir seçenek olmadığına karar verdim, bu yüzden yapabildiğim sürece kendi ülkemde yaşamak için diğer uluslar için çalışmaya devam edeceğim.”

‘TÜRKİYE KREDİBİLİTESİNİ BÜYÜK ÖLÇÜDE YİTİRDİ’

Türkiye, enflasyon rakamları ile Avrupa ülkeleri arasında lider, dünya ülkeleri arasında ise 10. sırada. TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamı ile Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) açıkladığı rakamlar arasında iki kata yakın fark var. Merkez Bankası’nda yıllar içinde azalan döviz rezervi, giderek artan cari açık gibi etmenler, Türkiye’yi her geçen gün Arjantin’e daha da yaklaştırıyor.

Murat Birdal, önümüzdeki döneme dair daha karamsar bir tablo ortaya koyuyor. Zira Arjantin’in vakti zamanında yaptığı siyasi ve ekonomik yanlışların benzerlerinin Türkiye’de de görüldüğünü ifade ediyor. Birdal’a ‘Arjantin’in 10 basamaklık merdivenin tepesinde olduğunu düşünürsek, Türkiye kaçıncı basamakta’ diye soruyoruz. Birdal’ın cevabı “7. ya da 8. basamakta” oluyor.

Birdal, kurumların güvenirliğinin çok önemli olduğunu vurgulayarak “Türkiye’deki kurumların manipülasyonu, uzun vadede ekonomimize pahalıya patlayacak. Türkiye daha doğru kriterlerle fiyatları toplasa dahi piyasayı ikna etmesi ve tekrardan kredibilite kazanması uzun sürecek. Bu da anti enflasyon politikanın başarılı olması açısından çok önemli bir etken. Maalesef hem Merkez Bankası’nın hem de Türkiye’nin yayınladığı istatistikler büyük ölçüde kredibilitesini yitirmiş durumda. Dolayısıyla piyasa aktörleri de bunları gözlemleyerek pozisyon alıyorlar.”

Uluslararası kuruluşlar bu manipülasyonların farkında değil mi? Birdal, “Farkındalar” diyerek şöyle devam ediyor: “Aslında siz kolay kolay büyük şirketleri, yatırımcıları ikna edemiyorsunuz. Uluslararası yatırım bankaları, gerçek rakamların farkında, belki vatandaş da farkında, kendi hayatından gözlemliyor ama yatırım bankalarıyla vatandaş arasındaki fark, vatandaşın seçeneğinin olmaması… Yatırım bankalarının seçeneği var. Yani istediği faizi almazsa gider. Ama vatandaş açısından, ücretli kesim açısından durum aynı değil. Sendikalar da konuyla ilgili bu hassasiyeti göstermediği için vatandaş mağdur oluyor. Arjantin’de de böyle oldu. Gelir dağılımı keskin bir şekilde bozuldu.

Reel sektördeki şirketlerin kar payının dehşet bir biçimde yükseldiğini görüyoruz. Bunda da en önemli faktör, toplam gelirler içinde personel giderlerinin payının giderek azalması. Bundan kaynaklı olarak da şirketlerin kar payları artıyor.”

‘BU EKONOMİK KRİZDEN ÇIKMAK İÇİN SİYASİ YÖNETİM DEĞİŞMELİ’

Uzun süredir kötü yönetilmiş bir ekonomi olduğuna işaret eden Birdal, bazı ekonomik müdahalelerin bu nedenle pek etkili olmayacağını söylüyor. Önümüzdeki yerel seçimleri de hatırlatarak “Bu politikalar ne kadar devam edecek, emin değilim. Ciddi tereddütlerim var. Aralık ayından itibaren yerel seçimlere doğru son bir kez daha gaza basacaklar. Yine bir genişlemeci politika uygulanacak diye tahmin ediyorum. Dolayısıyla aslında aşama aşama o noktaya gidiyoruz. Türkiye ekonomisi henüz Arjantin değil ama dünyadaki en yakın ekonomilerden biri” diyor.

Türkiye’yi Arjantin olmaktan ne kurtarır? Birdal’ın buna cevabı net: Yönetim sisteminin değişmesi… Birdal, başkanlık sistemiyle ekonomik gidişatın da bozulduğunu ifade ederek şunları söylüyor: “Türkiye’nin önce yönetim biçimini revize etmesi gerekiyor. O yüzden çok kolay bir değişimden bahsetmiyoruz. Bugün yaşanan kredibilite sorununun ardındaki temel neden, başkanlık sistemidir. İstatistik Kurumu’nun temel kadroları sürekli değişiyor. Merkez Bankası Başkanı, teknik direktör değiştirir gibi değiştiriliyor. Hal böyle olduğu zaman, siz ne politika açıklarsanız açıklayın, karşı tarafa güven vermiyor. O yüzden de ‘şu politikayla, bu politikayla Türkiye bu durumdan çıkar’ demek pek mümkün değil. Burada uygulanacak yöntem belli: Belli noktalarda daha fazla tasarruf edilmesi... Ancak kamu kesiminin tasarruflarının özellikle kimi harcamaların kısılması ve bunun eğitim, sağlık gibi alanlardan yapılması kötü sonuçlar doğurur.

Halkın üretkenliğini düşüneceksiniz. Buraları kısarsanız orta vadede emek gücünün verimliğini de düşürürsünüz. Bu çok daha yıkıcı sonuçlara sebep olur. Buralara başvurmadan, kamunun elindeki sınırlı kaynakları daha verimli alanlara yönelttiği bir tasarruf programı uygulanmalı. Ama tüm bunların çatısında siyasi yönetimin değişmesi geliyor ki, böyle bir gündemimiz de yok. Bu nedenle Türkiye’nin çıkışı için pek bir olasılık olmadığını söyleyebiliriz.”