Arka bahçede yeşerenler: Latin Amerika’da sinema

Bu coğrafyada sinema, halkın sesini duyurduğu platformdur. Olabildiğince toplumsal bir sinema olan Latin sineması, özellikle Küba Devrimi’nden sonra yoğunlaşan gerilla hareketleri ile kendini var etmeye çalıştı. Nikaragua’da Sandinistalar, Meksika’da Zapatistalar, Peru’da Aydınlık Yol gibi hareketlerin toplumsal hayattaki yerleri Latin Amerika sinemasını doğrudan etkiledi.

Rıza Oylum r_oylum@hotmail.com

Bolivya’da türlü oyunlarla devlet başkanı Morales yönetimden el çektirilince, haritada yerini göstermekte zorlanacağımız bu küçük ülkenin adını sık sık duymaya başladık. Yerlilerin kıtadaki mücadelelerinin cisimleşmiş hali olan Morales, Meksika’ya seyahat etmek zorunda kaldı. Bu kaotik atmosferin vesilesiyle bu hafta dümeni Latin Amerika sinemasına kırabiliriz.

LATİN AMERİKA NERESİ?

Latin Amerika, üstünde tam bir mutabakat oluşmuş bir kavram değil. Özellikle kapsamıyla ilgili farklı tanımlamalar mevcut. Bazı araştırmacılara göre ABD'nin güneyindeki tüm ülkeler Latin Amerika'dır. Bu tanıma uyan 34 ülke var. Benim nazarımda, özkaynakları zengin buna karşılık halkı yoksul ülkeler toplamıdır Latin Amerika. Batılı sömürgecilerin iştahını kabartan keşif hikâyeleri, bu coğrafyada yaşayan insanların ve hayvanların soykırım hikâyelerine dönüşür.

Bu gerçekliğin belki de en doğal sonucu, farklı gelişmişlik düzeyleri ve farklı şehirleşme deneyimleri edinen Latin ülkelerinde benzer gerçekliklerin oldukça fazla olması. Şehir hayatında gecekondulaşma, yönetimde diktatörlük ve yolsuzluk, ekonomik hayatta gayrimeşru para kazanımları Latin Amerika’nın karakteristik özelliklerine dönüşmüş halde.

Bu tablo sanat ortamını da etkileyip ona şeklini verdi. Latin sinemasında sokakta yoksulluk, damarlarda eroin yol alır. Şiddet bu coğrafyada gündelik hayatın doğal bir parçası olarak sinemada da başat temalardan biri.

DEVRİMİN SİNEMASI KÜBA

Şiddetin ve yoksulluğun başrolde oynamadığı neredeyse tek ülke sineması devrim sonrasının Küba sinemasıdır. Fidel Castro’nun, zengin Amerikalıların kumarhanesine dönmüş bir toprak parçasından umut aşılayan bir ülke yarattıktan sonra Küba’da sinema, insanın emekle merhalesini beyazperdeye yansıtan bir araca dönüştü. Devrimin yarattığı dönüşüm beyazperdede vücut buldu.

DİRENİŞ NEFES ALIR

Direniş de Latin Amerika’da nefes almak gibidir. Öyle doğal, öyle atmosferle tümleşik. Direnişin bin bir hali de Latin Amerika sinemasına sirayet etmiş başlıklardan biri. Özellikle toplumsal mücadelelerin yükselişe geçtiği dönemlerde sinema, zulmün üstüne spotlarını yakmayı bildi.

Son yıllarda Latin Amerikalı yönetmenler, Hollywood yapımcılarının sıkı markajı altında. İlk filmlerini güç bela çeken Latin yönetmenler, tekrardan öteye gidemeyen Hollywood sinemasına yeni bir soluk, yeni bir kan getirdiler. Ancak zaman içinde Hollywood yolunu tutanların önemli bir kısmı “çürümüş çarkta sağlam diş olmaz” şiarını doğrularcasına özgünlüklerini olanca hızıyla saniyede 24 kareyle kaybediyorlar. Para ve özgünlük denklemini tutturmak çok zor. Ancak yine de bu renkli coğrafya, yeni yönetmeler yetiştirmeyi sürdürüyor. Yeni hikâyeler umut dolu.

Latin Amerika’nın politik ve kültürel dönüşümü üstüne çalışmalar yapan sevgili dostum Kemal Sivaslıoğlu’nun Latin Amerika Sineması isimli çalışmasında bu bölge ülkelerinin sinemaları tanıtılıyor. Dünya Sineması Kitaplığı’nın en renkli kitabı. Zira dansların, ritmin, müziğin coğrafyasında sinema da kuşkusuz rengârenk bir kültürün ürünü. Serinin 3. kitabı olan bu çalışmanın Türkçede bugüne kadar Latin Amerika sineması üstüne yazılmış en kapsamlı sinema kitabı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyorum. Sinemayla bağlarını kuvvetlendirmek isteyen, görselliğin büyüsünü keşfeden herkesin ilgiyle okuyacağı bu kitap, umarım alternatif ülke sinemalarını keşfetmeye vesile olur. Bolivya’ya kafa yorarken bu kitabı tekrar okudum.

SOKAKTA DİRENİŞ SİNEMADA GERÇEKLİK

Uzun süre devam eden sömürgecilik faaliyetleriyle öz varlığı büyük yaralar alan bu coğrafya, sömürgecilerin kalıcı zararlar bırakıp kıtadan ayrılmalarından sonra bu kez de burnunun dibindeki ABD baskılarıyla mücadele etmek zorunda kaldı. Siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik alanlarda baskıcı ve müdahaleci tavrını 20. yüzyıl boyunca sürdüren ABD, bu coğrafyada yaşanan sorunların kuşkusuz en büyük sebebi.

Latin Amerika sineması ise bu gerçeklerin hiçbirini reddetmiyor. Bu coğrafyada sinema, halkın sesini duyurduğu platformdur. Olabildiğince toplumsal bir sinema olan Latin sineması, özellikle Küba Devrimi’nden sonra yoğunlaşan gerilla hareketleri ile kendini var etmeye çalıştı. Nikaragua’da Sandinistalar, Meksika’da Zapatistalar, Peru’da Aydınlık Yol gibi hareketlerin toplumsal hayattaki yerleri Latin Amerika sinemasını doğrudan etkiledi.

Latin Amerika gelir dağılımında büyük uçurumlar olan bir kıta. Bundan ötürü yoksulluğun kıtanın her yerine dağıldığını söyleyebiliriz. Bu durumun sonucu olarak ortaya çıkan gecekondu kültürü, Latin sinemasında önemli yer tutuyor.

20. yüzyıldan itibaren Latin Amerika devletleri toplumsal yaşamı belirleyen bir konumdalar. Yıllar süren antidemokratik yönetimlerle toplum üzerinde önemli bir baskı unsuru oluşturuldu. Bu baskı rejimleri süresince devlet; bazen programlı bir şekilde, bazen de dönemsel sansürlerle filmlere müdahale etti. Ancak devletin sinema sektöründeki bu varlığı her zaman olumsuz yönde olmadı. Ulusal sinemaların yaratılması için destek oldukları dönemler de oldu.

GÖKTEN DÜŞMEYEN ELMA ÜÇÜNCÜ SİNEMA

Latin Amerika sinemasının tarihsel gelişiminde doğrusal bir çizgide seyir etmediğini söyleyebiliriz. En önemli kırılma, 60 ve 70’li yıllardaki sinema hareketleri ile yaşandı. Bu dönemde dünya çapında etkileri olan akımlar ve yönetmenler ortaya çıktı. O yıllar sinemada politik radikalleşmenin de üst düzeyde olduğu yıllardı. “Üçüncü sinema” kavramı bu dönem Latin Amerika’da ortaya çıkan en ses getiren sinema akımıydı. Bu terimi Fernando Solanas ve Octavio Getino ilk kez 1968 yılında kullanmışlardı. Onlara göre “birinci sinema” Hollywood merkezli ticari sinema, “ikinci sinema” Avrupa merkezli sanat sineması ve “üçüncü sinema” ise üçüncü dünya ülkelerinde oluşması muhtemel politik ve aydınlatıcı sinemadır. Üçüncü sinema, egemen sinemalara karşı alternatif ve devrimci bir anlayışın ürünü. Sinemanın dönüştürücü gücüyle halkı aydınlatmak ve harekete geçirmek istiyorlardı. Bu akım Solanas ve Getino’nun belgeselleriyle başladı. Daha sonra Küba sinemasından Şili Yeni Dalga akımına kadar kıtanın en önemli sinema hareketi olarak birçok ülke sinemasını etkiledi.

1970’li yıllar başladığında, bu politik uyanıştan rahatsız olan ABD’nin desteklediği askeri darbeler dönemi de başladı. Bunun sonucunda sinema hareketleri de varlığını sürdüremedi yada Şili’de olduğu gibi sürgünde yeni bir sinema oluştu. Birkaç nitelikli filmin dışında uzun soluklu sessizlik dönemi başlamış oldu.

Demokrasilere geçişten sonra geçmişte gerilla hareketlerine sebep olan bu isyan kültürünün günümüzde toplumsal hareketlerle devam ettiğini görüyoruz. Bu hareketler zamanla birbiri ardına halkın sorunlarına daha duyarlı davranan siyasi hareketlerin iktidara gelmesini sağladı. Bu uyanışın doğal getirisi olarak Latin Amerika sinemasının ikinci yükseliş devri başladı.

Çilek ve Çikolata, Motorsiklet Günlükleri, Paramparça Aşklar ve Köpekler, Tanrıkent, Olimpo Garajı, Machuca, Özel Tim, Resmi Tarih, Merkez İstasyonu ve diğerleri… Günümüzde Latin sineması, dili, görüntüleri, karakter örgüsü, müzikleri ve toplumsal duyarlılığı ile kendini kanıtlamış bir sinemaya dönüştü. Uluslararası festivallerde önemli ödüller alarak, gişelerde büyük hâsılatlar yaparak dünya sinemasında önemli bir yer edinmeye başladı. Latin Amerika sinemasının önünde iki somut engel var. Biri başarılı yönetmenleri adeta pusuya yatmış bir avcı gibi avlayıp Hollywood’a taşıyan yapımcılar ve ülke sinemalarına destek veren demokratik iktidarları askeri darbeyle ve paralı militer güçlerle yok etmeye çalışan Amerikan siyaseti.

Tüm yazılarını göster