Arkadaşım Betül Tanbay bu sabah (16 Kasım) altıda gözaltına alınmış. Ben de bu yazıyı aynı sabah yazıyorum. Betül Tanbay suçsuzdur. Betül Tanbay bu insan kaynağı kurak ve yönetimi yani devleti her daim yurttaşına hoyrat ülkenin yetiştirdiği nadir bir değerdir.
Matematik profesörüdür. Sizi bilmem benim gibi dört işlemi halen parmak hesabıyla yapabilen biri için bu önemlidir. Doktorasını ABD’nin en saygın üniversitelerinden Berkeley’de Kaliforniya Üniversitesi’nde yapmıştır.
Hani hocalarımız baştacımız ya, işte o elleri öpülecek hocalardandır. Kim bilir kaç öğrenci yetiştirmiştir ömründe. Hani beyin göçü tersine dönsün diyorlar ya, sevsinler, işte öyle bir kadındır Betül Tanbay, ABD’de kalmayıp yurduna dönmüştür.
Betül Tanbay güzel bir kadın, iyi bir eş ve annedir. Yalnızca verdiği eğitim hizmetiyle de yetinmemiştir. Anadolu Kültür Derneği ve benzeri pek çok barışa, çevreyi korumaya odaklı sivil toplum kuruluşunda gönüllü görev almıştır. Çok da iyi etmiştir.
Betül Tanbay çetin bir kadındır. Aynı masaların etrafında oturduğumuz toplantılarda neredeyse boğaz boğaza tartışmışızdır. Hiç anlaşamam ben onunla. Beni delirten bir inadı vardır. Bana göre hayalcidir, idealisttir, siyasetten anlamaz. Ahlakçıdır, doğrucudur, dürüsttür.
Betül Tanbay cömerttir, cesurdur. Herkesin masanın altına saklandığı bu devirde onun evinin kapıları açıktır. Benim gibi onun düşüncelerini en dikine eleştirenleri bile evinde ağırlar. Konukları rahat etsin, aralarında rahat konuşsun, belki bir işe yarar diye.
Betül Tanbay’ı gözaltına almak kendi ayağına değil kendi beynine kurşun sıkmaktır. Aymazlığın, hoyratlığın, ahmaklığın daniskasıdır. “Bizi ciddiye almayın, ne yaptığımızı biz de bilmiyoruz” demenin Türkçesidir.
Betül Tanbay’ı gözaltına almak “biz milletiz, siz illetsiniz, eninde sonunda defolup gideceksiniz” demektir. “Hukuk, guguk yok, bildiğimizi okuyoruz” demektir. “Osman Kavala’yı bırakacağımızı sanıyordunuz, bakın biz Anadolu Kültür’den kim var, kim yok aldık” demektir.
Neden? Efendim, “Gezi’nin odağı” aranıyormuş. Gezi’nin “odağı” benim, biziz, hepimiziz. Size 2002’den beri oy veren halk Gezi’nin odağı. Yurttaşın başlıca hakkıdır “hayır” demek. Yurttaş sokağa da çıkar, toplantı da yapar, bildiri de imzalar. Çok mu zor bunu kavramak?
Siz düşünmeyen yurttaş istiyorsunuz. Siz yurttaş kimdir, anayasal yurttaşlık ne demektir onu da bilmiyorsunuz. Betül Tanbay’ın matematiği benim gibi dört parmak hesabı yapanlara ne denli uzaksa, hukuk, yurttaşlık, hesapverirlik, hak ve hürriyetler size o denli uzak.
Sizden hiç bir şey talep etmiyorum. “Betül Tanbay’ı serbest bırakın” da demiyorum. “Aynaya bakın, ne görüyorsunuz” diye de sormuyorum. Ama şunu söylüyorum: Ben yurttaşım ve hiçbir yere gitmiyorum.
Benim büyük dedemin mezarı 1922’de öldürüldüğü Berlin’de. Kısmetse benim mezarım burada, doğup, büyüdüğüm şehir İstanbul’da olacak. Ben vitrin süsü de, konuk da değilim bu ülkede. Siz ne kadar sahibiyseniz, ben o kadar sahibiyim bu ülkenin.
Defalarca canımı tehlikeye attım bayrak için, hizmet ettim, görev yaptım. Rahat koltuklarından tombul mabadlarını hiç kaldırmamış sahte kahramanlardan, mahalle kabadayılarından, somun pehlivanlarından vatanseverlik dersi alacak değilim. Betül Tanbay da değil.
Milliyetçilik nedir onu da sizden öğrenecek değilim, ben zaten oradan geliyorum. Milliyetçilik zorunluluk değil, milliyetçilik vatanseverliğin DNA’sı bozuk hali, neticede terk edilmiş, köhne bir düşünce akımı. Milliyetçilik hışırlık, lumpenlik, şovenlik de değil, bari o kadarını becerebilin.
Betül Tanbay’ı gözaltına alarak gözdağı verdiğinizi, bizi korkutacağınızı sanıyorsunuz. Yanılıyorsunuz. Burada durup sizi rahatsız etmeye devam edeceğiz. Varız ve biz olmadan, bizi ezerek bu ülkeyi yönetemezsiniz. Yönetmeye kalkarsanız da bu kadar olur işte, hesap ortada.
Bir matematik profesörü çıkaramazsınız aranızdan. Çünkü akıl bizden yana. Özgürlük olmadan, birey olunmadan entelektüel üretim olmaz, kalite olmaz. Baş edemediğiniz kıvrak zeka sizi çılgına döndüren. Betül Tanbay’dan korkunuz da ondan.
Betül Tanbay arkadaşımdır. Onun ve arkadaşlarının yanındayım. Dinçer Demirkent’in yazdığı gibi: “Hayatta kaldık, yaratmayı sürdürmek şimdi görev. Haklı olanlar hakkını alacaklar, mücadele ile dayanışma ile. Elbette hayatta kalarak, mücadeleyi uzun bir soluğu göze alarak, sabır ile, sebat ile. Yalnız ve birlikte olarak…”