Arşivden sonra hayat var mı?
Sanatçı Köken Ergun ve Hasan Özgür Top'un başlattığı konuşma dizisi 'Arşivden Sonra?' ikinci sezonunda uluslararası sulara açılıyor. Son dönemdeki arşiv merakını ve çalışmalarını konuştuk.
Arşiv üzerine çalışan sanatçı Köken Ergun ve Hasan Özgür Top geçen sezon 'Arşivden Sonra?' isimli bir konuşma serisi gerçekleştirdiler. İMÇ'de bulunan sanat inisiyatifi 5533'ün davetiyle gerçekleşen bu çalışma farklı kişileri yanına katıp, farklı mekanları geçici süreliğine mesken belleyerek bu sezon da yoluna devam ediyor.
Arşivler nasıl korunur, kamuya açık olmayan arşivlerin anlamı nedir, bir sanat pratiği olarak arşiv nasıl çalışılır gibi sorular üzerinden ilerleyen konuşmalar ikinci sezonunda da uluslar arası konukları ağırlayacak. Köken Ergun ve Hasan Özgür Top'la Arşivden Sonra? çalışmasını ve arşivlerin önemini konuştuk.
Bu çalışmaya nasıl başladınız? Fikir nasıl doğdu?
Köken Ergun: 5533’ün güzel bir tarzı var. Mekanını küratör ve sanatçıların kullanımına açıp onlara bir nevi carte blanche (açık çek) veriyor, istediklerini yapabiliyorlar. Ama genelde sergiler yapılıyordu. Ben de Hasan Özgür’le 5533’de böylesine bir sergi açılışında tanışmış ve bilgi ve deneyim toplama konusundaki tutkusundan etkilenmiştim. Zamanla işlerimizi birbirimizle paylaştık, derin sohbetlerimizde birçok ortak ilgi alanımız olduğunu gördük. 5533 kurucularından Volkan Aslan da 2016 yılı programları için bizi davet edince hemen ‘sergi olmasın’ dedik. Zira ikimizin de pratiğinde farklı paylaşımlara karşı bir ilgi vardı.
O sıralar Moskova Garage’daki ‘Young Turks’ adlı sergimin uzantısı olarak Ayşe Çavdar ve Yulia Aksenova ile birlikte geniş çaplı bir konuşma ve film gösterimi düzenliyorduk. Hem tepkiler hem de paylaşımlar çok doyurucu oluyordu. Sanırım o yüzden aklıma 5533’de bir konuşma serisi yapmak geldi. Hasan da bu fikri beğendi. ‘Bizi ne bir araya getirdi?’, ‘pratiğimizin ortak paydası nedir?’ diye sorarak tasarladık seriyi. İkimiz de arşiv tutarak çalışıyorduk. Hem de bir çok farklı arşiv. Bunların bir kısmı işimize yansıyor, bir kısmı ise sadece kişisel araştırmamızın arşivi olarak kendi varlığını sürdürüyordu; ama seyircisiz. Bunları bir açalım dedik.
Yani önce ikimiz de birer konuşma yapacaktık; girizgah gibi. Sonra başkaları devam edecekti. Arşivin aciliyeti üzerine düşününce haliyle aklımıza gazete arşivleri geldi. Yakın zamanda Radikal arşivi geçici bir süreliğine yok olmuştu. Cumhuriyet ise o sıralar dava sürecinde idi, halk binanın kapısının önünde nöbet tutuyordu. Bundan daha acil bir şey olamazdı. ‘Toplumsal hafıza kaybolursa ne olur?’, ‘nasıl önlenebilir?’ diye sorduk kendi kendimize. Bu soruları Cumhuriyet’in arşivi üzerinden soralım dedik. Yani kısacası biz aklımızdaki soruları sormak için Cumhuriyet’e gidecektik.
Diğer konuşmacıların seçimi de aciliyet fikrine uygun olarak devam etti. Örneğin sanatçı arşivleri ile ya da (tehlikede olmayan) kütüphanelerle ilgilenmedik. Arşivi yapanın kişiliği ya da arşivin kendisi bir ürün olarak ön plana çıksın da istemedik. Arşivi tanıtılacak bir şey olarak değil tartışılacak bir konsept olarak ele aldık.
5533'le yola çıkmanıza rağmen farklı kurumlarda ve mekanlarda söyleşilerinizi gerçekleştirdiniz? Böyle bir yapı kurmanızın sebebi neydi?
Hasan Özgür Top: Bazı konuşmaları konuşmacı olacak kurumlarda gerçekleştirmek hem bu arşivleri ve çalışma mekanlarını yerinde görme şansı yarattı, hem de o kurumun takipçileriyle, bizim davetimizle gelen izleyici kitlesinin bir araya gelmesini sağladı. Kimi kurumların arşivlerinde çalışan insanlar da izleyiciler arasındaydı. Örneğin SALT’ın arşiv ekibinden insanlar Cumhuriyet arşivi konuşmasında varlardı.
Bikem Ekberzade’nin konuşmasına Hrant Dink Vakfı Kültürel Miras Ekibi çalışanları gelmişti. Bu bir araya gelişler bence önemliydi. Program kurumların diyalog kurmasına kapı araladı. Bir diğer nokta da, konuşmaları farklı mekanlarda gerçekleştiriyor olmanın 'Arşivden Sonra?'yı göçebe kılması. Program bugün İstanbul’da, yarın belki başka bir şehirde, başka bir coğrafyada veya başka formlarda gerçekleşebilir. 'Arşivden Sonra?' bir yurda sahip değil ve bu güzel bir şey.
Kişisel olarak da arşiv materyal üzerine çalışıyorsunuz. Kişisel sanat çalışmalarınızla bu seri hakkında nasıl bir bağ var?
Hasan Özgür Top: Köken fikri bana açtığında hiç tereddüt etmeden yer almak istedim. Her şeyden önce, bu programda konuşmacı olarak yer almak benim için önemliydi. Çünkü bir sanatçı olarak yalnızca atölyemde üretim yapıp sergilemenin ötesinde, beni o işe götüren araştırma, öğrenme, arşivleme süreçlerinin de izleyiciyle buluşmasını önemsiyorum.
Üretim sürecim bunların hepsini kapsıyor ve bu sürecin tümünü sunarak bütünsel bir anlatı yaratabileceğimi düşünüyorum, umuyorum. Bunun yanı sıra programı oluştururken ve süreci götürürken pek çok şey deneyimleme ve öğrenme şansım oldu. Hem bir program oluşturmaya dair; hem de konuşmalarda, arşive, arşivlemeye, çalışma metodlarına ve teknik konulara dair. Bütün konuşmalarda ben de varsa sorularımı sordum, konuşmaları merakla dinledim, merakla öğrendim.
İlk sezonda kimler konuşmacı olarak katıldı? Kişileri hangi saiklerle seçtiniz?
Hasan Özgür Top: İlk sezonda Köken ve benim konuşmalarımızın yanı sıra, Bikem Ekberzade, Hafıza Merkezi’nden Gamze Hızlı ve Özlem Kaya, Cumhuriyet Gazetesi’nden Gülsev Toksöz, Hrant Dink Vakfı Kültürel Miras Ekibi’nden Vahakn Keshishian, Nagehan Uskan ve Selin Sönmez‘in konuşmaları gerçekleşti. Konuşmacıların ve başlıkların mümkün olduğunca farklı alanlardan olması bence mühim bir noktaydı. Çünkü çalışma konusu çoğu zaman arşivleme yöntemleri üzerinde çok belirleyici oluyor. Bu anlamda bütüne baktığımızda, program izleyiciye sanatçıların arşivlerini, gazete ve gazeteci arşivlerini, sivil toplum kuruluşlarının arşivlerini ve yöntemlerini tanıma fırsatı sundu.
Konuşmacı kişi ve kurumları aklımızda canlandırırken güncel meselelerle olan bağları hakkında da kafa yorduk. “Arşiv” kelimesi insanlara çoğu zaman “geçmiş”i hatırlatır. Oysa ilk sezonda yer alan başlıklar, alabildiğine güncel konular. Basın özgürlüğü, çatışmalı bölgelerle ilgili bilgi edinmek, hak ihlalleri, oldukça güncel konular. Coğrafyadaki bazı kronikleşmiş sorunlar, ilgili arşivlerin nostaljikleşme ihtimaline izin vermiyor. Bu anlamda, güncel konuların tartışılması da konuşmalarda mümkün oldu.
Cumhuriyet Gazetesi arşivi sizin için neden önemliydi?
Köken Ergun: Çok sıkışmış bir dönemden geçiyoruz. Edward Snowden’in, Trump’ın seçilmesinin ardından dediği gibi bazı devletler kişisel hak ve özgürlüklerin ‘güçlü devlet’ inşasının önünde bir engel olarak görüyor. Bu eksen de Türkiye’de yaşananlar ile Çin ve Rusya’da yaşananlar ile ABD’de NSA olayı ile yaşanmış olanlar benzerlik gösteriyor. Haber alma özgürlüğü de bu haklardan biri. Ülkemizde bu hak kısıtlanmış durumda. Bu hak kısıtlanınca geriye dönük de tahribat yapıyor ve gazete arşivleri zarar görüyor ya da yok oluyor.
Cumhuriyet Türkiye’nin en eski gazetelerinden biri. O sıralar olduğu gibi hala risk altında. Bu gazetenin sayfalarında Türkiye’nin toplumsal hafızası var. Biraz düşünürseniz, aslında bu ülkenin en değerli toplumsal hazinelerinden biri Cumhuriyet gazetesinin arşividir. Kaybolmasını isteyecek bir çok güç olabilir. Zira tarihte bunun örnekleri görüldü. Türkiye’deki arşivlerin yok edilmesini yazan Rıfat Bali ve dünyadaki örneklerini yazan Fernando Baez bu konuda bize yol gösterici oldu. Biz de haliyle sorduk: ‘Peki bu denli önemli olan Cumhuriyet arşivi nasıl korunuyordu?’. Onlar da bizi kendi arşivlerine davet ettiler ve konuşma orada, tanıklık ile yapıldı. Sohbet niteliğinde oldu ve ne yazık ki gerektiği gibi korunamadığını öğrendik.
Hasan Özgür Top: Teknik anlamda da ilginç bir arşiv. Geleneksel metotlar sürdürülüyor, yani kupürler kesiliyor, zarflanıyor, ilgili başlıklarla kategorilendiriliyor ve saklanıyor. Arşivin, materyalin kendisiyle yapılması ve yalnızca kronolojik olarak değil, içeriklerine göre de insan eliyle sınıflandırılması kategorizasyon açısından iyi, ancak böyle bir arşivin korunması için mekana dair sorunların giderilmiş olması gerekir.
Ortam benim için ilgi çekiciydi. Köklü bir mekan olmamasına rağmen içeride bulunan materyallerin, eski dizgi makinelerinin, malzemelerin, mobilyaların etkisiyle, o hep anlatılan Babıali duygusunu hissettim. Ancak bu denli önemli bir arşivin muhafaza edilmesi için yeterli bir yer değil. Arşivin niteliği sebebiyle siyasi gelişmeler vesilesiyle yaşayabileceği tehlikeler bir yana, çok basit bir tesisat problemi bile bu arşivin varlığını tehlikeye düşürebilir. Umarım bu kırılganlığı giderilebilir.
Bikem Ekberzade konuşmasında foto muhabirlerinin savaş bölgelerinde çektiği, ancak medyada kullanılmayan fotoğrafın arşivlenmesi üzerinde duruyor. "Tek bir kare fotoğraf bize sadece tarih noktasındaki sınırlı bir alanı anlatır, arşiv ise aslında kolektif hafızamızdır," cümlesini kuruyor. Görsel arşivlerin korunması bu açıdan neden önemli?
Köken Ergun: Aslında Bikem’in çektiği fotoğrafların bazıları medyada bile kullanılmıyor. Bikem gibi foto-muhabirleri Birleşmiş Milletler gibi kurumlar için çalıştıkları zaman savaş alanına savaşın ardından ilk girenler oluyorlar. Görevleri de sadece kanıtlandırmak için fotoğraf çekmek. Bu fotoğrafları fotoğrafçı ve ‘işvereni’ dışında kimse göremiyor. O konuşmanın başlığındaki ‘Görünmeyen Arşiv’ terimi işte buradan geliyor.
Bu tür arşivler kamusal erişime kapalı arşivler olduğu için kolektif hafızaya aslında katkıları yok. Bu da fotoğrafları çeken fotoğrafçı için ilginç bir ikilem oluşturuyor. Herkesten saklanan bir sır gibi. Bence çok ağır bir yük bu. Bu yükü üstlenmiş birini karşınızda ‘cismen’ görmek, konuşmasını dinlemek oldukça değerli. Aslına konuşmalarda bizim yapmak istediğimiz şey de bu: arşiv konseptini vücuda getireni ‘cismen’ görmek, arşiv konseptini o yolla anlamak. Aynı kişi konuşma yapmak yerine bunları yazsaydı, biz de okusaydık aynı etkiyi yapmazdı.
Ya da kısıtlı erişim olan Osmanlı arşivlerini düşünün. Kolektif hafızaya katkısı devletin iradesi özelinde gelişiyor ve arşive erişim tarihsel olarak farklılıklar gösteriyor. Bugün açıksa yarın kapanabilir. Kapandığı zaman o arşivdeki malzemelerin güvenliğinden nasıl emin olabiliriz? Dolayısıyla arşiv ile arşivi elinde tutan kişinin misyonu, keyfi ve ahlakı arasında doğrudan ilişki var. O nedenle arşivi yapanlarla tanışmak, onları rahat bir ortamda, kişisel veya kurumsal tanıtım endişeleri olmadan dinlemek istedik.
Hasan Özgür Top: Buna daha güncel bir cevap da ekleyebiliriz belki; internet ve sosyal medya kullanımının küresel ölçekte kitleselleşmesiyle görsel arzı ve akışı inanılmaz arttı. Paylaşılan binlerce görsel, internetin gelip geçici doğası içinde yok olup gidebiliyor. Bilhassa benim çalışma alanım için bunu söyleyebilirim. Debisi yüksek bu akış içerisinde mümkün olan en geniş ölçüde kafesleme ve kaydetmeyi yapma telaşı içerisindeyim. Bu hızlı akış içerisinde manşete çekilen bir kare müthiş bir tahakkümle ilgili sürecin tek sembolü haline gelebiliyor. Ancak bu çoğu zaman hakikat noktasında aldatıcı bir işlev de görebiliyor. Ancak arşivin kendisi manşet olmasa da; varlığı, hakikatin her zaman daha geniş ölçekte didiklenebilir olmasına imkan sağlıyor.
Son dönemde arşivler ve dijitalleşme üzerine dünyada çalışmalar hızlandı. Türkiye'de de adımlar atılıyor. Arşivden Sonra? çalışmasının bu konjonktürde yeri nerede duruyor?
Hasan Özgür Top: Evet arşiv çalışmalarında bir artış var. Biz ise Arşivden Sonra? ile arşiv yapmıyoruz. Arşivlerin ve arşivcilerin konuşulmasını sağlamaya çalışıyoruz. Programı hazırlarken halihazırda farklı başlıklarda arşiv yapanları bir araya getirmek, bilgi, deneyim, tekniklerin paylaşılmasına alan açmak istedik. Bu arşivlerin sonrasında nelere vesile olduğunu gösteren, arşivin sonrasında oluşan farklı rotaları yan yana koymak istedik.
Konuşmalar arşivcilerin dışa açık kulis toplantıları gibiydi diyebiliriz. Bu anlamda, yaptığımız şey diğer arşiv çalışmalarından nitelik olarak farklı. Bir de bence 'Arşivden Sonra?'nın en çekici tarafı son derece dinamik olması. Programın göçebe ve geçirgen olması etkileşimi ve dinamizmi arttırıyor, ilk bakışta birbirine uzak gibi görünebilecek mekan, kişi, kurum ve konular bir araya gelebiliyor.
İkinci sezon için ne gibi yenilikler yapmayı düşünüyorsunuz? İkinci sezonda arşiv konusu hangi açılardan ele alınacak?
Köken Ergun: Arşivden Sonra’nın asıl amacı bilgi paylaşılmasına ve mümkünse bilgi üretilmesine aracı olmak. İkinci sezonda konuşmaların yanı sıra atölyeler de gerçekleştireceğiz. Bu atölyelerde arşiv tutan kişi ve kurumları bir araya getirmeyi planlıyoruz. Böylece hem arşiv tekniklerinin geliştirilmesine yardımcı olacağız hem de umarız yeni arşivlerin doğmasına fırsat vermiş olacağız.
İkinci sezonun kesinleşen konuşmacıları kimler?
Köken Ergun: Dünyanın en eski tohum bankalarından biri olan St. Petersburg’daki Vavilov Enstitüsü’nden Prof. Igor Loskutov tohum arşivinin toplumsal geleceğimiz için önemini anlatacak. Bu konuşma 27 Eylül’de SALT Galata’da gerçekleşecek. Ardından 11 Ekim’de özellikle imge ile ilgili çalışmalarıyla tanınan Prof. Zeynep Sayın'ın konuşması Studio X'te gerçekleşecek.
Zeynep Sayın konuşmasında arşiv yapmanın imkansız olduğu durumlardan bahsedecek. Mesela Auschwitz.
Atina’daki Küçük Asya Araştırmalar Merkezi (KMS)’den Stavros Anestidis Türkiye’de oldukça iyi tanınan biri. Kurtuluş doğumlu ve Türkçe yapacağı konuşmada mübadele ile Yunanistan’a sürülmüş Anadolu ve Trakya Rumlarının sözlü tarih arşivlerinden bahsedecek. Bu konuşma da 14 Kasım’da DEPO’da gerçekleşecek. Henüz kesinleşmemiş konuşmaları da zaman ilerledikçe açıklayacağız.
İleride bu çalışmayı nasıl devam ettirmeyi düşünüyorsunuz?
Hasan Özgür Top: İkinci sezonun sonrasında bir kitap hazırlama fikri ufukta görünüyor. Hem konuşmaların dökümünü, hem de yeni makaleleri içerecek kapsamlı bir kitap, tartışma sürecinin toplu okunabilirliğini sağlayabilir ve 'Arşivden Sonra?'nın kendi arşivini oluşturabilir.
Geçen sezon yapılan konuşmaların kayıtlarını dinlemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Arşivden Sonra? konuşmalarından haberdar olmak için buraya tıklayabilirsiniz.