Hak ve Adalet Platformu OHAL Araştırma Raporu 27 Aralık
Çarşamba günü basın toplantısıyla kamuoyuna açıklandı. Hatırlanacağı üzere
15 TEMMUZ 2016 SONRASI “OHAL”DE YAŞANAN HAK İHLALLERİ ve SOSYAL
BOYUTLARI başlıklı online anketle başlatılmıştı araştırma. Yurt
dışı katılıma da açık olan anket 24 Eylül – 1 Aralık tarihleri
arasında tamamlandı. Bu süre içerisinde çok sayıda katılımcı
tarafından ziyaret edilip, 2 bin 173 kişi tarafından tamamlanan
anketin detayları çok önemli. Ancak öncelikle detaylar kadar önemli
bütünlüğün taşıdığı anlama dikkat çekmek yerinde olur. Tarihi
boyunca katman katman toplumsal sorunlar yaşamış bir ülkeyiz.
1- Katmanlardan birincisini siyasi krizlerimiz oluşturmakta.
Devrim-karşı devrim sertliğinde yarılmalarımız olmadı, cumhuriyet
tarihinde. Fakat nispeten daha yumuşak atlatılıp kesinlikle karşı
devrimlerden çok daha kansız siyasi gel-gitler yaşandı. Rejim
tartışmaları hiç eksilmeyen siyasi atmosferin yarattığı, kabaca
halen daha bir yanda halkçılık-demokratlık diğer yanda
seküler-dindar ekseninde sürdüğünü söyleyebileceğimiz kutuplaşmalar
aynı zamanda derin sosyal yaralar da oluşturdu.
2- İkinci bir katmanı Kürt meselesi oluşturmakta. Tarih boyunca
aralıklarla ama son kırk yıldır kısa ateşkesler ve çatışmasızlık
süreci hariç tutulursa neredeyse aralıksız çatışmalı süreç
yaşadığımız Kürt meselesi toplum yaralarımızı, yarılmaya dönüştürme
potansiyeline sahip acılardan.
3- Alevi-Sünni gerilimi bir diğer yara katmanımız. Denilebilir
ki en derinde kalıp kabuk bağlamayı önleyen sızıntılı bir kanama
halinde devam ediyor.
4- Ermeni meselesi tehcir-soykırım karşıtlığı ekseninde, keskin
ayrışmaya yol açan yaralarımızdan. Tıpkı Süryaniler ve diğer Lozan
hükümleriyle azınlık statüsü tanınmış yurttaşlarımızla olduğu gibi,
sosyal ilişkilenmeye de ket vurmada.
Şüphesiz bu katmanlar birbiriyle ve her biri rejim sorunuyla
göbek bağı ilişkisine sahip. 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında
darbeyle mücadele adı altında yaşanan OHAL süreci hak ihlalleri ve
mağduriyetler de bir başka toplumsal yara katmanı.
Rejim bunalımı içerisinde ele alabileceğimiz bu katmanın
diğerlerinden farklı yanları da var elbet. Özellikle iktidarın da
mağdurların da dindar olması, seküler-dindar eksenli kutuplaşmaya
dindarlar arasındaki ayrışmaya yeni bir boyut kazandırmış
görünüyor. İktidarı temsil eden dindarların, dindarlık algısında
devletçilik eğilimini ve etkisini, eskiye oranla tartışmasız son
derece keskin, belirleyici kılan yanıyla ayrışıyor bütün
kutuplaşmalardan. Ama tam da bu yönüyle rejim tartışmalarının
temelinde yer alıyor. Darbecilerin rejim değiştirme hevesi olup
olmamasının bu noktada hiçbir önemi yok. Önemli olan darbenin
bastırılmasının ‘devletin beka sorunu’ olarak görülmesi ve iktidarı
temsil eden dindarların İslamcılıktan devletçi-dindara evrilmesi.
Dindarların kendi arasındaki pek çok ayrımın yanına bu keskin
ayrışmanın yerleşmesiyle sosyal yaralar çeşitlendi. Aile bireyleri
ve akrabalık ilişkileri, fikir ve hayat tarzı yakınlığı, dahası
iktidar yanlıları ile cemaat yanlıları arasındaki irtibat, iltisak
geçişkenliği, adaletsizlikler daha uzun süre devam ettiği takdirde
kolay kapanmayacak yaraları derinleştirmeye aday.
Gündelik siyasetin tarafgirlikleri, çalkantıları,
beklentilerinden bağımsız olarak çok uzak olmayan bir gelecekte bu
yaraları sarmaya çalışacağımıza kesin. Geleceği kaçınılmaz olan o
günlerde adalet duygumuzu geliştirmeye ihtiyaç duyup hakikati
sorgulayacağımız kuşkusuz. Hakikat için de hafıza gerek. Hak ve
Adalet Platformu tarafından gerçekleştirilen ankete dayalı sosyal
araştırma ve raporunun önemli bir hafıza çalışması değeri taşıdığı
açık. 2 bin 173 katılımcının detaylı sorulara verdiği cevaplar ve
bunların analizi, çok uzak olmayan o gün geldiğinde elimizde veri
olarak hak ettiği değeri bulacak. Katman katman sosyal
yaralarımızın sadece yargı süreci ve siyasi önlemlerle kapanması
mümkün değil. Böylesi verilerin elimizde doküman olarak
bulunmasıyla mümkün olacak toplumsal yüzleşmelerle ancak gelecekte
sosyal barışı yakalayabiliriz.
Umulur ki daha fazla gecikmeden siyasi irade ve yargı
mekanizması bu raporu inceleyip gereken dersleri çıkarsın. Toplum
geneli, her bir darbe sürecinde yaşanan kamu görevlisi ihraçlarının
bugün yaşananlardan daha haklı veya daha haksız olmadığını idrak
etsin. Zira başlıkta yer alan ve ankette mağdurların dile getirdiği
ruh halini anlatan “artık ben bir sosyal vebalıyım” ifadesini
geçmişteki her bir çalkantıda her birimiz yaşamış hissetmiştik.
Etnik, dini, siyasi bütün yaralarımız için de aynı ruh hali
geçerli. Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler,
Süryaniler, Romanlar ve daha pek çok kesim kendilerini çoğunlukla
sosyal vebalı gibi hissederek yaşadı. Böyle devam etmek zorunda
değil. Eşit bireyler olarak, vatandaşlık haklarımızla ve kimlik
özelliklerimizle toplum hayatının her alanında özgürce yer almamız
için insana, insan olduğu için değer vermek yeter. Hukukun güçlüyü
yani devleti değil güçsüzü yani bireyi/vatandaşı kimliğinden
bağımsız olarak önceleyip, hakkını teslim etmesi yeter.