Arzu Bahar: Okur isterse kahraman cinayet işler

Arzu Bahar'ın ilk kitabı "Kovulmadım Ben Ayrıldım" Alakarga Yayınları'ndan çıktı. Bahar ile kitabın oluşum sürecini ve öyküye bakış açısını konuştuk.

Abone ol

Meltem Dağcı mltm__dgci@hotmail.com

DUVAR - Arzu Bahar’ın ilk kitabı Ocak 2017'de Alakarga etiketiyle yayımlandı."Kovulmadım, Ben Ayrıldım"a dair Arzu Bahar ile söyleştik. Bahar, "Yalın bir dille yazmaya çalışıyorum. Bu belki benim de böyle metinleri daha severek okumamla ilgilidir. İmgelere boğmadan, sade bir anlatımla, okuru yormaktan çok zevk almasını sağlayacak metinler ortaya çıkarmayı öğrenmeye çalışıyorum diyelim" dedi.

Arzu Bahar

Öncelikle tebrik ederim. Farklı dergilerde yayımlanan öyküleriniz olmuştu. İlk öykü kitabınız "Kovulmadım, Ben Ayrıldım" kendini nasıl doğurdu bu süreçte?

Teşekkür ederim. Evet, Öykü Gazetesi, Edebiyat Nöbeti, Edebiyatist, Öykülem, Lacivert, Dünyanın Öyküsü Dergisi ilk aklıma gelenler. Yanı sıra pek çok fanzinde de yayımlandı öykülerim. Edebiyat dergileri, yazarın okurla buluşabildiği bazen de okurun karşında ilk kez arz-ı endam ettiği çok önemli platformlar. Dilerim hak ettikleri değeri görürler.

Kitaba gelince, sanırım derdi ‘yazmak’ olan herkesin ortak hayali, yazdıklarının kitap bütünlüğüne ulaşıp rafta yer aldığını görmek. Öyküler ortaya çıkmaya başladıkça, biriktikçe zaten kitap süreci de başlamış oluyor. Tabii ki bu dönemde yanımda olan, yüreklendiren, benimle heyecanlanan, telâşlanan çok önemli insanlar var hayatımda. İyi ki varlar. Bu yolda tek başına yürümek çok zor olurdu.

“Koyu, uğursuz bir sisin içindeyim... Şehrin göbeği kıyamet yeri. Kalbim ağzımda atıyor. Yanık et kokusu, yanık bir sürü şey kokusu...” kitaptaki ilk öykünüz “Salınım”da bacağını kaybeden kişinin psikologuyla yaptığı görüşmelerinin izlenimlerini okuyoruz. Kitabınızdaki kimi öykülerinizde cinayete varan durumlar görülüyor. Toplum baskısıyla davranışları şekillenmiş suç işlemeye meyilli insanlar var. Bilinçli bir tercih miydi bu?

“Salınım” benim de en sevdiğim öykülerimden biri. Doğal olarak etrafınızda olan bitenden, toplumsal olaylardan etkileniyorsunuz. Üzüldüğünüz, sevindiğiniz, görüp işittikçe hırpalandığınız ya da heyecandan içinizi kıpır kıpır yapan her şey öykülerinizdeki olaylarda, kahramanlarda yerini buluyor.

Okuru bir şekilde öyküye dahil etmeyi seviyorum. Kahramanlarımın cinayete varan tepkileri var evet, ama bunu siz isterseniz yapıyorlar. İstemezseniz her şey mutlu sonla da bitebilir.

Toplumsal öğretiler bu anlamda çok etkili tabii ki. Ailemizde öğrendiklerimizden başlayarak bugüne kadar biriktirdiklerimizin hepsi davranışlarımızı şekillendirip, değerlerimizi oluşturuyor elbette. Ve maalesef bunlar suça yatkınlığı da peşinden getirebiliyor. Bazen kontrolsüz bir öfke bazen sizden beklenenin bu olması, suç işlemeyi kolaylaştırıyor. Dediğim gibi okuru öyküye dahil ederek, belki bunun üzerinde düşünmesini sağlayabilmişimdir.

Kovulmadım Ben Ayrıldım, Arzu Bahar, 130 syf, Alakarga Yayınları, 2017.

Kitaba ismini veren “Kovulmadım, Ben Ayrıldım” öykünüzde insanın bazen yaşadığı durum karşısında zaferle sonuçlanacağını umduğunda gidişat bize tam tersini gösterebiliyor. Öykünün sonuna doğru şaşırıyoruz hatta. Hayatın bazı olaylar karşısında bize bekletmeyi öğretmesi gerekir değil mi?

Kesinlikle evet. Öyküdeki kahramanımız bunu sevimsiz bir şekilde öğreniyor maalesef. Aslında sabırlı olmak, tepkilerimizi törpülemek gerekiyor. Bunu bazen düşüp canımızı yakarak öğreniyoruz bazen de daha aklıselim davranmayı başarıyoruz. Ama hayat bize bunu mutlaka öğretiyor.

Hem “ Eda” hem de “ Sibel “ adlı öykülerinizde tipik bir erkek karakteri ile karşılaşıyoruz. Bir yanda toplumda erkeğe yakıştırılan, alışılagelmiş önyargıları olan diğer tarafta da aldatmayı alışkanlık haline getirmiş karakterleri okuyoruz. Kurgu kadar gerçek olan karakterlerin öyküleridir bir anlamda. Öykü dilinizin samimiyeti buradan geliyor sanırım. Öykü tarzınızı etkileyen şeyler nelerdir?

Teşekkür ederim. Böyle düşünmenize sevindim. İçimden geldiği gibi yazmak sanırım. Yalın bir dille yazmaya çalışıyorum. Bu belki benim de böyle metinleri daha severek okumamla ilgilidir. İmgelere boğmadan, sade bir anlatımla, okuru yormaktan çok zevk almasını sağlayacak metinler ortaya çıkarmayı öğrenmeye çalışıyorum diyelim.

Öykü kitabınızın taslak durumundan basım sürecine kadar neler yaşandı?

Çok enteresan bir süreç elbette. Bir kere çok sabırsız biriyken, sabretmeyi öğrendim. Sadece kitabın yayımlanması ile ilgili değil, öyküyü yazarken sabırlı olup, acele etmemeyi de kastediyorum. Yazdıklarımın “dünyanın en iyi metinleri” olmadığını, uzaklaşıp bakmayı, kendime karşı acımasız olmayı öğrendim mesela. Endişe, telaş, heyecan, mutluluk ve daha önce yaşamadığım –adını bile bilmediğim- bir sürü duygu arasında savrulup duruyor insan. Çok gelgitli bir dönem. Bir gün “Artık tamam, dosyayla vedalaşmalıyım,” diye düşünürken, ertesi gün “Olmadı galiba, biraz daha mı beklesem?” endişesine düşüyorsunuz. Ama hayalimi gerçekleştirmenin mutluluğunu anlatacak bir sözcük yok.

Öykü okumaktan haz duyan birisi olarak diyebilirim ki son dönemlerde yayımlanan öykü kitaplarını okumaya yetişemiyorum. Öykü türünün daha çok ön plana çıktığı bu zamanlara içten içe seviniyorum hatta. Peki, Arzu Bahar ileriki zamanlarda yoluna öyküyle devam edecek midir yine?

Bu beni de çok mutlu eden bir durum. Usta öykücülerin yanında çok iyi yeni öykücüler geliyor. Okumaktan zevk aldığım, iyi ki yazmış dediğim insanlar var. Bu çok sevindirici elbette.

Kendim için en azından ikinci dosyamı da öyküyle hazırladığımı söyleyebilirim. Şu an yazmaktan, kendimi ifade etmekten en mutlu olduğum anlatım biçimi, öykü. Ama sonrasında bu elbette değişebilir. Anlatmak istediğim ne ise, ona uygun olan anlatım biçimi ne olacaksa öyle devam ederim sanırım. Zaten bu şekilde kısıtlanmalar, yazmayı da üretmeyi de engelleyen şeyler bence.

Arzu Bahar’ın gözünden öyküyü tanımlayabilir misiniz?

Öykü, kendi içinde değerini barındıran, okumaktan ve yazmaktan mutlu olduğum çok özel bir tür. Kısa bir metinle kahramanları tanıtıp, olayları anlatıp, sonuca bağlanan, bittiğinde aklımızda yer eden, kafamızı kurcalayan bir şey ortaya koymak zor ve emek istiyor. Kendimi –henüz öyküyü öğrenme aşamasında biri olarak- dışında tutup, bu işi hakkıyla yapanlara büyük saygı duyuyorum.

Son olarak, şu an okuduğunuz kitapları öğrenebilir miyiz?

Elbette. En son Faruk Duman’ın ‘Sencer ile Yusufçuk’ kitabına başladım. Öncesinde Emrah Öztürk ‘Anlatamıyorum’, Engin Barış Kalkan ‘Mavereünnehir Nereye Dökülür’ ve Friedrich Dürrenmantt ‘Yunanlı Bir Kız Aranıyor’ ile Andrey Platonov ‘Can’ adlı kitapları bitirdim.