Aşı istifçisi zengin ülkeler uluslararası mahkemede yargılanmalı
Covid aşılarının yoksul ülkelere tedarikini engelleyen veya yavaşlatan ülkelere karşı Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde insanlığa karşı suçlardan soruşturma açılabilir. Roma Tüzüğü ihlal ediliyor.
Anthony Costello*
DUVAR - Gelecek yıl milyonlarca insan daha Covid-19 yüzünden hayatını yitirecek ve birçoğu da aşılanmayacak. Milyonlarca insanın hayatını kurtarabilecek aşılar dünya nüfusunun yoksul çoğunluğuna ulaşmıyor. Var olan zıtlık çok keskin: Yüksek, üst-orta gelirli, alt-orta gelirli ve düşük gelirli ülkelerde tamamen aşılanan insanların mevcut oranı, sırasıyla yüzde 69, yüzde 68, yüzde 30 ve yüzde 3,5.
İngiltere, Kanada, Almanya ve diğer AB ülkeleri, dünyanın en fakir ülkelerinde aşı yapılmasını engelleme amacını güden kasıtlı bir politikayı destekledi ve büyük ilaç patenti anlaşmalarını milyonlarca insandan daha fazla önemseyen ahlâksız ve etik dışı bir ekonomik sistemi savundu. Bu bağlamda, geriye tek seçenek olarak bunu kolaylaştıran devletlerin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde insanlığa karşı suç işlemek gerekçesiyle yargılanıp yargılanamayacağını sormak kalıyor.
ÖLÜME TERK EDİLENLER
Öncelikle, şu ana kadarki etkiyi gözden geçirelim. Küresel çaptaki Covid ölümlerini (5,2 milyon kişi) konu edinen resmi istatistikler, hâlihazırda 20 milyonun üzerinde ölüme daha yol açabilecek gerçek rakamları büyük ölçüde hafife alıyor. Mesela Hindistan’da gerçekleştirilen analizler, gerçek ölüm oranlarının resmi olarak açıklanan 400 bin sayısından 10 kat daha fazla olduğunu ortaya koyuyor. Bu arada, bir diğer araştırma, küresel salgın sebebiyle 1,5 milyondan fazla çocuğun yetim kaldığını saptadı.
Şu anki durum dehşet verici ve buna karşın, pek çok etkili aşının keşfedilmesinden bir yıl sonra bile, hâlâ bir aşı ayrımcılığıyla yüz yüzeyiz. Patent koruması altındaki aşılar, birkaç ilaç şirketi tarafından büyük kârlar karşılığında zengin ülkelere satılıyor. AstraZeneca’nın küresel aşı fiyatı doz başına 2 dolar ile 37 dolar arasında değişirken, Pfizer/BioNTech ve Moderna gibi mRNA aşıları en pahalı olanlar. Moderna, Ocak 2020 ile Aralık 2021 tarihleri arasında piyasa değerini 6,9 milyar dolardan 134 milyar dolara, Pfizer 206 milyar dolardan 314 milyar dolara, BioNTech ise 6,6 milyar dolardan 84 milyar dolara çıkardı.
Açık olan bir şey varsa, o da aşıların yoksul ülkelere dağıtılmasına yönelik mevcut çabaların işe yaramadığı. ‘The Covax Advanced Market Commitment’ [Covax Gelişmiş Piyasa Taahhüdü], Eylül 2020’de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ile ittifak halinde Küresel İttifak Aşı Girişimi tarafından Covıd-19 aşılarının yanı sıra teşhis ve tedavi geliştirilmesine ve üretilmesine hız vermek ve her bir ülkede yaşayan insanların tamamı için bunlara süratli, adil ve eşit şekilde ulaşılmasını sağlamak amacıyla oluşturuldu. Bu sayede, bağışçı ülkeler, üreticilerin düşük ve orta gelirli ülkelere aşı sağlamaları için garanti edilen aşı miktarını finanse edeceklerdi.
ŞİRKETLER VE DEVLETLER AŞI YARDIMI PROGRAMINA UYMUYOR
Hazırlanan Covax programının amacı, bu ayın sonuna dek 2 milyar doz sağlamaktı. Ne var ki, kamuya duyurulmasından bir yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen, 5 Aralık 2021 tarihine kadar Covax programı 144 ülkeye yalnızca 669 milyon doz aşı yollamıştı ve bu makalenin yazıldığı esnada en yoksul 95 ülkeye yalnızca 250 milyon doz aşı bağışı yapılmıştı. Program yalnızca hedefinden şaşmakla kalmadı, aynı zamanda Afrika ülkelerine bağışlanan milyonlarca doz aşının son kullanma tarihleri geçmişti ve bunlar ya geri gönderildi ya da imha edildi. DSÖ, Nisan 2021’de, küresel üretimi süratlendirmeye çalışmak için bir Covid-19 mRNA aşı teknoloji transfer merkezi kurdu. Her üç mRNA aşı üreticisi de bu çalışmaya katılmayı reddetti. Şayet dünyanın üç doz aşıyla aşılanmasını istiyorsak, bunu gerçekleştirmek için en az 20 milyar doz aşının dağıtılması gerekecek. Ürettiği aşının düşük gelirli bölgelerde dağıtılmasını zorlaştıran aşırı soğuk hava depolarına ihtiyaç duyan Pfizer/BioNTech, 2022’nin sonuna dek aşı üretimini en iyi olasılıkla 4 milyar doza çıkaracağını öngörüyor.
Büyük mali çıkarlar, milyonlarca erkek, kadın ve çocuğun yaşamına devam etmesinin önüne konulduğunda dünya ne yapabilir? Elimizde birkaç seçenek mevcut. Bunlardan biri patent feragatnamesidir. Geçtiğimiz yıl diğer bazı ülkelerle birlikte Hindistan, Güney Afrika, Kenya ve Eswatini, gelecekte, büyümekte olan şirketlerin dava tehdidi altında olmamak için böyle bir feragatname talep etti. En nihayetinde ABD ve Fransa da onlara destek verdi. Buna karşın Almanya, Kanada, Japonya, Güney Kore ve İngiltere, büyük ilaç şirketlerini korumak amacıyla bu girişimi engelledi. Covax’ın büyük bir bağışçısı olan Bill Gates de patent haklarını savundu. Aylar boyunca devam eden tartışmaların ardından, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) bir anlaşmaya varılmasını sağlayamadı.
DSÖ genel direktörünün kıdemli danışmanı olan Dr. Peter Singer’ın öne sürdüğü bir diğer seçenek ise büyük ilaç şirketlerinin yönetim kurulu üyelerinin ve yatırımcılarının ahlaki ve etik değerlerine seslenmekti. Bu insanların büyük kısmı, küresel kamu kuruluşlarını ve adalet gerektiren kurumları yönetmişti. Herhangi bir insan, onların tekrar düşünmelerini sağlayacak dini ya da ahlaki ilkelere sahip olabileceklerini düşünebilir. Ne var ki, hisse senetleri patlama yaşarken bu türden bir fedakârlığın yapıldığını gösteren pek az tarihsel örnek mevcut.
İNSANLIĞA KARŞI SUÇ İŞLİYORLAR
Bundan daha etkili olabilecek bir yol, Almanya, Kanada, İngiltere ve benzeri devletlere karşı muhtemel bir insan hakları ihlali yaşandığı gerekçesiyle harekete geçmek olabilir. Bu ülkelerin uyguladıkları politikaların, devletlerin “özellikle de gelişmekte olan ülkelerin gereksinimlerini” dikkate alarak “mevcut teknolojinin kullanılması yoluyla hastalık ve yetersiz beslenmeyle mücadele etmelerini” gerektiren BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni ihlal ettiğine ilişkin çok az şüphe söz konusu. Benzer şekilde, BM İnsan Hakları Konseyi’nde oybirliğiyle kabul edilen BM İş Dünyası ve İnsan Haklarına Dair Yol gösterici İlkeler, “Ticari işletmeleri… geçerli olan bütün yasalara uymaya ve uluslararası alanda kabul gören insan haklarına saygı göstermeye” çağırıyor ve uygulanan politikalar, düzenlemeler ve yargı yoluyla işletmeler tarafından işlenebilecek insan hakları ihlallerine karşı koruma sağlaması doğrultusunda devletin görevini izah ediyor.
Üzücüdür ki, bu sözleşmelerin hiçbirinin ciddi bir yaptırım gücü yok ve ihlaller düzenli biçimde cezasız kaldığından, bu maddeler sürekli ihlal ediliyor. Bu durum geriye 'nükleer' seçeneği bırakıyor: Yani, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde insanlığa karşı suçlar nedeniyle bir soruşturmanın açılması. Roma Tüzüğü’nün 7’ye 1’inci maddesinde, bu suçlar “herhangi bir sivil topluluğa yönelik yaygın ya da sistematik bir saldırı” ve “insanlık dışı eylemler gerçekleştirerek ... kasıtlı biçimde büyük acılara ya da bedensel, zihinsel veya fiziksel sağlık bağlamında ciddi hasarlara neden olmak” diye tanımlanıyor. Uluslararası alanda çalışan avukatlar bu seçeneği göz önünde bulundurmalı ve hızlı hareket etmeli.
Bu katliamın öylece sürüp gitmesine izin veremeyiz. Gelecek yıl 12 milyon ölüme daha tanık olabiliriz. Dünyanın her bir köşesinde yaşayan insanlar adalet talep ediyor. Özellikle de söz konusu aşıların büyük kısmı, büyük ölçüde vergi mükellefleri sayesinde eğitilerek istihdam edilen ve hükümete bağlı çalışan bilim insanları tarafından araştırılıp geliştirildiği vakit, insanlar aşıya erişim hakkına sahip olmalılar. Özel çıkarlar uğruna bir can kurtarmanın önünde engel olan herkes sorumlu tutulmalı.
*Anthony Costello, University College London’da küresel sağlık profesörü ve Dünya Sağlık Örgütü’nde eski bir yöneticidir.
Makalenin orijinali The Guardian gazetesinde yayımlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)