Aşı savaşlarının kurbanları

Aşı savaşları pandemideki uluslararası utancın en yeni adı. Herkes kendi gemisini kurtarmaya çalışırken hep birlikte daha da zor duruma düşeceğiz gibi görünüyor. Zorluk sadece daha mutsuz ve kalitesiz bir hayat yaşamak değil; daha önemlisi her gün on binlerce insanın daha hayatını kaybetmesi.

Cem Erciyes cemerciyes@hotmail.com

Türümüzün sonunu ne nükleer savaş, ne o, ne bu… yoksa aşı savaşları mı getirecek? Salgın başladığında aklı başında olan herkes dayanışmadan söz etmişti. Ama ulus devletleri yönetenler bu konuda o kadar isteksiz davrandı ki, sonuçta icat edilen aşılar insanlığın hizmetine sunulmuş olmadı. Daha da kötüsü gerçekleşti ve herkes kendi aşısını yapıp kendi milletini korumak için bir rekabete girişti. Bizim gibi ülkeler için biraz umutsuz bir rekabet bu, ama yine de çaresiz çabalamaya devam ediyoruz. Harıl harıl bilim insanlarımız çalışıyor, eğer burun spreyi şeklindeki aşıyı bulursak, hem milletimizi kurtarırız, hem uluslararası aşı piyasasında sıkı bir üstünlük elde eder para kazanırız. Hatta bu kıymetli aşı ile uluslararası siyasi etkinliği artırmak bile mümkün olabilir. Bizimki dahil bütün ülkelerin hesabı bu…

Daron Acemoğlu, Gazete Oksijen’deki yazısında (19 Mart 2021) durumu gayet net özetliyor: “En geç 2020 yazının başından itibaren açıklığa kavuşan bir gerçek var. Eldeki etkin aşılara karşın tüm dünya nüfusu sürü bağışıklığı kazanana, yani enfeksiyon riski taşıyan insanların sayısı hastalığın yayılmasına imkân vermeyecek kadar azalana dek Covid-19 durdurulamayacak. Herhangi bir ülkenin bu noktaya kendi başına varması mümkün değil. Virüs dünyanın başka yerlerinde dolaşımda oldukça, yeni mutasyonlar ortaya çıkmaya devam edecek. Bazıları virüsün aleyhine olurken, kimileri onu daha bulaşıcı ve ölümcül hale getirecek.”

Nitekim önceki gün bir Alman yetkili acı gerçeği açıkladı. Angela Merkel’in özel kalem müdürü Helge Braun, ‘kontrolü kaybetme riski var’ dedi. Braun’un açıklamasına göre Almanya’da hastalığın yayılması birkaç hafta içinde düşmezse aşılara dirençli mutasyonlarla karşılaşmak mümkün. Bu da her şeyi sil baştan yapmaya, bütün ülkeyi yeniden aşılamaya neden olacak… 

Acemoğlu pandemiyi durdurmak için aşı teslimatının global koordinasyonun sağlanması, öncelikle hastalığın hızlı yayıldığı yerlere etkin aşıların sevk edilmesi gerektiğini hatırlatıyor. Aksi takdirde ulusal aşı kampanyaları bir işe yaramayacak ve gelişmiş ülkeler kendilerini korumak için eski zaman yöntemlerine, yani giriş-çıkışta iki haftalık karantina uygulamalarına filan yönelecekler. Bu da dünya düzeninin yaslandığı küreselleşmenin temel ilkelerinden vazgeçmek anlamına geliyor. Aşı milliyetçiliğine tamam diyenler, acaba sermaye ve hizmetlerin millileşmesi karşısında ne yapacak?

Halk sağlığı uzmanı Dr Nuriye Ortaylı, Yetkinreport’taki yazısında dünya liderlerinin utanç verici tavrına işaret ediyor: “Hepimizin hayatlarını ve hayatiyetini etkileyen bu alanda yaşanan kavganın boyutları, koca koca liderlerin söyledikleri, söylemeyip, kapı arkasında yaptıklarını izledikçe şaşırıyor, kızıyor ve utanıyorum.” Ortaylı kızıyor ve onlar adına utanıyor, çünkü küresel bir planlama yapmadan bu işin çözülemeyeceğini defalarca yazmış bir bilim insanı… Ortaylı’nın yazısında anlattığı bir sorun da aşı üretimindeki adaletsizlik. AB ülkeleri ürettikleri aşının sadece yüzde otuzunu ihraç etmiş durumda. Ama bu bile Avrupa halklarına çok görünebiliyor. Utanç verici olan, dünya liderleri kadar, onlara oy veren zengin ülke halklarının tutumu. Almanya’da Merkel’i üretilen aşının çoğunu dışarıya satmakla suçlayanlar bile var. Yani, aşı milliyetçiliği, bütün milliyetçilikler gibi kökleri derinde bir illet… Ulusal yönetimler de buna göre davranıyor, tedarik zincirleri aksıyor, üretilen aşılar bencilce saklanıyor ya da ölçüsüz oranlarda satın alınıp depolanıyor. Hatta bu ülkelerde aşı ihracatına yasak getirilmesi uzun süredir konuşulan bir ihtimal...

Felaket filmlerinde, insanlığa dönük böyle bir tehdit olduğunda bütün ülkeler bir araya gelir… Hoş, çoğu kez bu güç birliği değil ama Amerikalı bir kahraman kurtarır insanlığı. Gün geçtikçe bir felaket filmine dönüşen şu içinde bulunduğumuz durumdan kurtulmak mümkün olacak mı? Bu konuda karamsarlık pandemi kadar hızlı değilse de yavaş yavaş yayılıyor. Hâlâ Abdurrahman Dilipak gibi her şeyin bir yalan olduğunu yazıp çizenler var. Hâlâ karantinaya, maske zorunluluğuna karşı sokaklara dökülen göstericiler var.

Aşı savaşları pandemideki uluslararası utancın en yeni adı. Herkes kendi gemisini kurtarmaya çalışırken hep birlikte daha da zor duruma düşeceğiz gibi görünüyor. Zorluk sadece daha mutsuz ve kalitesiz bir hayat yaşamak değil; daha önemlisi her gün on binlerce insanın daha hayatını kaybetmesi.

Tehlike bariz, liderlere ve onların destekçisi olan insanlara güvenmek mümkün değil. Ama neyse ki insanlığın hayatta kalma refleksi var. Bir yerde toparlayacağız diye bekliyoruz…

 
 
Tüm yazılarını göster