Turgut Uyar, bestelenemez şairlerden. Onun için şiirinden yapılan az beste var. İlk akla gelenlerden biri, Sezen Aksu’nun seslendirdiği ‘Denge’. Sanatçı, 1998 yılında ‘Adı Bende Saklı’ başlıklı albümüne aldığı şiiri, Aykut Gürel’le birlikte bestelemiş: “Sizin alınız al, inandım / Sizin morunuz mor, inandım” dizeleriyle başlıyor, “Benim dengemi bozmayınız” diye bitiyor. Şiirin tam adı şöyle: ‘Tel Cambazının Tel Üstündeki Durumunu Anlatan Şiirdir’. Denge önemli. Bozulunca neler olduğunu görüyoruz. Doğanın dengesini bozdular, sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz. Sistemin dengesi bozuldu, yukarıdakiler saçmalamaya başladı. Halkın dengesi bozulursa, onların vay haline!
Şiirlerinden yapılmış besteler arasında (bence) en güzeli, Hüsnü Arkan’ın söylediği Fikri Kutlay şarkısı ‘Yokuş Yol’a’. Şairin etkili şiirlerinden: “Dikenleri kopardığın yerleri bir bahar filân sanırsan / Kürdistan’da ve Muş - Tatvan yolunda bir yer kanar” Bugün bile konuşmaktan çekindiğimiz kimi mevzuları şiirine taşımış, söyleyeceğini doğrudan söylemiş. Şüphesiz arada kimi kelime oyunlarına sığınmış ama şairi büyük yapan tam da bu: Şiiri zaman zaman anlaşılmaz bile olsa etkili. Aziz Nesin, bir yazısında Turgut Uyar şiirini bir noktadan sonra anlamadığını söylemiş, onunla (ve ikinci yenicilerle) inceden dalgasını geçmişti.
Ekseriyetle ‘Göğe Bakma Durağı’ ile bilinir. Adını söylediğinizde karşı tarafın aklına gelecek ilk şey bu çünkü yaygın. Okuyanların çoğu diğer şiirlerine pek bakmaz. Oysa memleketteki en güzel kitap adlarından biri onundur: ‘Dünyanın En Güzel Arabistanı’. ‘Arz-ı Hal’le başladığı yolculuğunu diğer kitaplarla sürdürmüş, nihayetinde hepsini ‘Büyük Saat’te birleştirmiş -ki bu kitabın adını ayrıca kıskanırım. Sizi bilmem, benim kutsal kitaplarımdan. ‘Göğe Bakma Durağı’ndan söz etmişken, Fazıl Say bestesini ıskalamayayım. Şarkıyı, 2015 yılında yayımlanan ‘Yeni Şarkılar’ başlıklı albümde Serenad Bağcan seslendiriyor. Yapılmış en güzel bestelerden. Yanına, İrem Candar şarkısı ‘Göğe Bakalım’ı iliştireyim. Güz Kumpanyası’nca seslendirilen aynı adlı bir başka şair var ama göndermesi dışında şairle alakası yok.
Leman Sam, ‘Nereye Kadar’ başlıklı albümünde, Erol Mutlu’nun bestesi ‘Mavi Tango’yu seslendirmişti: “Oy farfara farfara”lı nakaratıyla insanı yakalayan şarkılardan. Turgut Uyar’ın ‘Elli İki Hane’ başlıklı şiirinden adapte. Onur Akın’ın ‘Mor Bir Hüzün’ albümünde yer alan ‘Cahil Beşir’, bir başka Turgut Uyar bestesi. Bir de adını bir şiirinden alan şahane bir topluluğumuz var: Büyük Ev Ablukada!
Yıllar önce, yine bir 22 Ağustos günü BirGün Pazar için bir yazı yazmış, Turgut Uyar’la tanışma maceramı anlatmıştım. Bizi buluşturan, enteresandır, Ferhan Şensoy’du. 1989 yılının 4 Haziran günü, Ankara’da ‘Ferhangi Şeyler’i izlemiş, çıkarken bir şarkıyı aklımda tutmuştum: “Ben ne güzel işerim sabah güneşe karşı” dizesiyle başlayan bir şarkıydı bu ve içinde Turgut lafı geçiyordu. “Belki Turgut çok kızar, sözleri yuvarladım” dizesini dönemin cumhurbaşkanı Turgut Özal’a yormuş, çok eğlenmiştim. Sonrasında, oyunun kasetini aldığımda Turgut Uyar adını duydum, kenara ayırdım. Bir gün Sakarya Caddesi’ndeki Bilgi Yayınevi’ne ait kitapçıda incecik ‘Divan’ı görünce aldım ve çok sevdim. Hâlâ en sevdiğim, yolculuklarda yanımdan ayırmadığım kitaplardan. Nereye gitsem götürürüm, ezberlediğim sayfaları arasında kaybolurum.
Ferhan Şensoy’un “sözleri yuvarladım” dediği şiir, ‘Divan’ın içinde. ‘Su Yorumcularına’ başlığını taşıyan iki şiirden birincisi ve beni güldüren dizeyle başlıyor. Şensoy, şiirin son dizelerini bizzat yazmış: “Ağustos yirmi iki, dediler ‘ustan ölmüş’ / Çok gülünçsün Azrail, Turgut Uyar ölür mü?”
Turgut Uyar, şiirlerinde yaşıyor. Varsın bestelenemesin, ‘Büyük Saat’ yeter. Şiir üzerine yazılarından söz etmiyorum bile. Her biri diğerinden değerli. Bugün, Aşiyan’da, şair arkadaşlarının az ötesinde sessiz sedasız yatıyor ama damgası, kuşaklar boyu silinmeyecek.
Saklı şairlerden değil. Hemen her şeyi göz önünde. ‘Bir Şiirden’den ‘Sonsuz ve Öbürü’ne uzanan yazılarını toplayan kitaplar -ki Yapı Kredi Yayınları, 2009 yılında bunları ‘Korkulu Ustalık’ adlı kitapta topladı- ve onun hakkında yazılanlar, ulaşılabilir durumda. Dahası, onlara ulaştığınızda, hayatına dair hemen her şeyi öğrenebiliyorsunuz. Bütün şiirlerini toplayan ‘Büyük Saat’ bir yana, Orhan Koçak’ın ‘Bahisleri Yükseltmek / Turgut Uyar Şiirinde Kendini Yaratma Deneyimi’ (Metis Yayınları, 2011) adlı kitabı ve bu kitap çevresinde dönen, Bir+Bir dergisinde yayımlanan söyleşiler, Uyar hakkında bilmediklerimizi gözler önüne seriyor. 2014 yılında İletişim Yayınları tarafından basılan ve Derviş Aydın Akkoç tarafından hazırlanan ‘Turgut Uyar’ın Çocuklarıyız’, şairin dört çocuğuyla yapılmış söyleşileri bir araya getiren bir başka enteresan kitap. Hepsi birbirini tamamlıyor.
Yıllar önce yazdığım yazıyı şu soruyla noktalamıştım: 22 Ağustos, Celal Bayar’ın da ölüm günü. Turgut Uyar her yerde şiirleriyle anılırken onun adını hatırlayan olacak mı? Yargılandığı Yassıada’yı “yaslı ada” olarak nitelendiren bile, adanın tam ortasına altın yaldızlı otel dikilmesine müsaade ederken onu anmayı unutacak. Bu noktada, bir BaBa ZuLa şarkısının adını anayım, yazıyı noktalayayım: ‘Âşıkların Sözü Kalır’.