Aşırı motivasyon, oyuncunun kendini ve topu kurban etmesine yol açıyor. Maçın anlamına odaklanmış motivasyon, en çok kör vuruşlara neden oluyor. Oyuncu, oyundaki rolü yerine oyunun anlamını öncelediği için, strateji ve taktik düşüncelere yoğunlaşma imkanı bulamıyor ve topu sadece uzaklaştırmak için aşırı güç sarf ediyor. Aşırı motivasyon iyi oyun değil, dinamik hengameye dönüşüyor. Oysa her oyuncu için oyunun anlamı aslında oyundaki rolünün anlamından başka bir şey değildir ve olmamalıdır da.
42 ve 43’üncü dakikalarda iki takımın kaçırdıkları gol, kelimenin tam anlamıyla aşırı motivasyon ürünüydü. Kimi yorumcuların ‘denge ve kontrol’ dedikleri statik oyun, esasen hata yapmamak üzere, bütün oyuncuların yaratıcılıklarını mevki görevleriyle sınırlandırmasından başka bir şey değil. Hata yapma korkusu, oyuna aktif biçimde katılımı engelliyor.
Trabzonspor Galatasaray maçı bu katılık ve donuklukla başladı. İki takımdan hiçbir oyuncu, oyuna bir parça yaratıcılık katıp günah keçisi olmak istemedi. Bila istisnasız, top rakibe geçtiğinde iki takımın refleksi hep defansif oldu ve yapılan ilk hareket kendi kalelerine doğru koşmak olarak sonuçlandı. Kendi kalesine doğru koşan her takım, rakibe oynayabileceği alan ikram eder. Öyle de oluyordu. Nitekim ilk yarı da topun orta sahada görünür olmasının nedeni de buydu.
Ama ikinci yarı şok bir duran top golüyle açıldı ve oyun biraz daha iştah açmaya başladı. İkinci yarı da takımların ceza sahası etrafında görünür olmasının nedeni de atılan bu goldü.
65 de Ünal Karaman’ın yaptığı oyuncu değişikliği, Türkiye’de pek rastlamadığımız doğru teknik adam davranışıydı. Önde olmasına rağmen, savunmadan oyuncu çıkarıp, yerine hücumcuyu sahaya sürdü. Neden doğru, çünkü Galatasaray, oyunu dengelemek için öne çıkacak ve geride çok büyük geniş alanları bırakacaktı. Bu hamle, oyunu mutlak suretle isteyen bir karakterin tavrı mıydı? Öyle olduğunu umuyordum ama öyle olmadı.
Ama maalesef bu doğru kararın ömrü 11 dakika sürdü. Aynı Ünal Karaman bir hücumcuyu oyundan alarak yerine bir orta saha oyuncusunu, oyuna aldı. Bu ülke de her şeyde olduğu gibi güzel şeyler ya rastlantısaldır ya da ömrü çok kısadır.
Teknik adamların sürekli fikir değiştirdikleri bir maçı, tanrı bile, iyi ve akışkan bir yapıya kavuşturamaz. Kötü futbolun tek sorumlusu başarıyı sadece skorla ölçen teknik adamlardır.