Aşk 101: İsyan, şiddet, 90'lar

Aşk 101, konforlu anlatısı doğrultusunda gençlerin taşkınlığını zenginin yoksul üzerinde kurduğu türden bir sınıfsal şiddete, kafa karışıklığını ise "şımarıklığa" çeviriyor...

Abone ol

Netflix'in yerli yapımlarından Aşk 101 ikinci sezonuyla yayınlandı. İlk sezonda olduğu gibi okuldan atılmamak için kendini paralayan arkadaş grubuna bu kez yeni bir isim ekleniyor: Elif. Dizi, ayrıca beş arkadaşın günümüzdeki durumunu gözler önüne sererek onları sembolik mekânları olan yalıda, bir masa etrafına topluyor.

ÇETE BU KEZ IŞIK İÇİN TOPLANIYOR!

Aşk 101, beş liseli arkadaş Kerem, Sinan, Osman, Eda ve Işık'ın öyküsü... Bir Anadolu lisesinde geçen dizi, zorba müdür yardımcısı Necdet'in birbirine pek benzemeyen bu gençleri tek bir torbaya doldurup okuldan atmaya çalışmasıyla gelişiyor. İlk sezon, aykırı arkadaş grubunun zeki ve çalışkan öğrencisi Işık'ı da yanlarına çekerek okulda kalma mücadelesini işlemişti. Disiplin kurulundaki tek destekçileri Burcu Hoca'nın tayin istediğini öğrenince harekete geçen gençler, Burcu Hoca'nın arasını basketbol yaşamı bir sakatlığın ardından sona erdiği için beden derslerine giren yakışıklı Kemal ile yaparak okulda kalmasını sağlayıp son senelerini garanti altına almaya çalışıyorlar. Pragmatist bir eylem birliğinden doğan arkadaşlıklarıysa aşkı ve dostluğu tanıyacakları bir sürece evriliyor.

Özür dilemeye çıkarıldıkları tören kürsüsünden herkese söverek, tüm değer yargılarına küfrederek ayrılan arkadaşlar yeni yıla yenilgiyi kabullenmiş bir halde başlarlar. Işık hariç herkes müdürlüğe yükselen Necdet'in emrine girmiş, asi tavırlardan eser kalmamıştır. Durumu garipseyen Işık bir süre sonra arkadaşlarının tehdide maruz kalarak kendisinin atılmaması için fedakarlık yaptıklarını öğrenir ve bir tören esnasında müdürün tepesinden kırmızı boya döküp kendince protestoya girişir. Kuşkusuz protestosu okuldan atılmakla son bulur. Ailesinin sırt döndüğü kızcağız teyzesinin yanına sürülür. İkinci sezon böyle başlarken okulun yeni öğrencisi yetenekli piyanist Elif ise ailesinin dayattığı şartlardan bunalmış, aşkı aramaktadır. Aradığı aşkı, tüm hayatını bir şeyler organize etmeye harcayan ve aslında takımın da beyni sayabileceğimiz Osman'da bulur. Dizi, yeni ilişkilerin filizlendiği bu son sezonunda Işık'ın yeniden okula dönmesi için yapılan planlar, üniversite sınavına girecek öğrencilerin yaşadığı ruhsal problemler ve tüm bunların tetiklediği olaylar üzerinden ilerliyor.

OMURGASI MANTIKTAN YOKSUN ÇATILMIŞ BİR DİZİ

Aşk 101 için söze başlarken şunu ifade etmek gerek: İzleyeceğiniz (yahut izlediğiniz) dizide bir mantık hatası yok çünkü dizi tamamen mantıksızlık üzerine kurulu! Hatta kendi içinde gayet tutarlı, olay örgüsü bakımından doygun ve heyecanı eksiksiz.. Gelin görün ki bir grup gencin okuldan atılmamak için çağdaş bulup arkadaşlık geliştirdikleri, kendilerini her defasında ipten alacağına inandıkları bir öğretmeni okulun yakışıklı, karizmatik hocasıyla birleştirme uğraşları ve bunun ötesinde tüm umutların bu saçma fikre bağlanması oldukça gülünç duruyor. Tasdikname ile uzaklaştırma kararı oy birliğiyle mi alınıyor bilmiyorum ancak tüm eğitimci kadrosunun nefret derecesinde karşı çıktığı bu uğursuz gençleri tek bir hocanın kurtarması yeterince mantıksızken üstüne bir de kadını zorla baş göz etme gayretinin tutarsızlığı ekleniyor.

Çatışmada çıkış noktasının acemice kurulduğunu söyleyebiliriz, şunu unutmadan tabii: Günümüz platform anlatılarında acemilik geçer akçe! Bir anlatının omurgasına bakılmıyor. Prometheus'un tanrı Zeus'u kandırdığı yemek sahnesini hatırlayalım. Prometheus Zeus'a sunduğu yemekte hileye kalkışınca Kafkas Dağları'nda zincire vurulmuş, ciğeri kartallara yem edilmişti. Peki ne yaptı da bunca hiddetin hedefi oldu? Kemiklerin üzerini yağlı parçalarla, derilerle örterek kandırdı Zeus'u. Günümüz çevrimiçi platformların yaptığını yaptı yani! Platformlar tutarsız, omurgası zayıf öyküleri güzel sahneler ve uçuk karakterlerle süsleyerek, hani yirmi yıl önce karşımıza çıksa burun kıvıracağımız dizilerden, hakkında yazı yazılacak ürünler çıkardı.

İlk sezonuyla Zeus'u (izleyiciyi) kandıran Aşk 101'de mantık, bir değerlendirme kıstası sayılmadığından esas çatışmasını bir kez daha saçma argümanlara yaslıyor. Arkadaş grubu Necdet'i koltuğundan ederek Işık'ı yeniden okula kazanmak istiyor ancak benimsedikleri yöntemler pek gerçekçi sayılmaz. İlk olarak müdürün karşısına yeni bir müdür adayı çıkarıyor, dahası bu adayın Elif'in babası olan il milli eğitim müdürü tarafından desteklenmesini sağlıyorlar. Her şey yolunda giderken müdür, ayak oyunuyla bozuyor tuzağı ve yeni adayı okuldan attırıyor. Devamında gençler boş durmayıp bu defa okulda muz, pide dağıttırarak masrafını müdürün karşıladığı dedikodusu yayıyorlar. Dağıtımı kestiklerindeyse homurtular yükseliyor, veliler okulu basıyor. Müdür buna da çare buluyor ve personelin maaşını keserek öğrenciye promosyon akışını sürdürüyor. Hangi lisede, hangi dönemde böyle bir olay olmuştur? Tamam bizim eğitimcilerimiz arasında haksız yere gururlanmayı sevenler vardır illa... Veya ceplerini dolduranlar, nüfuzunu kullananlar... Ama siz söyleyin, hangi müdür personel maaşından kesip de öğrenciye muz dağıtır? Eskiden "film bu" deyip geçerdik artık "platform bu" deyip geçiyoruz! 

AŞK 101 BİLDİĞİMİZ LİSE DİZİLERİNE BENZEMİYOR

Dizinin karakterlerine ve gençlik dizileri arasındaki yerine değinmek istiyorum. Yıllar evvel Pis Yedili hakkında bir değerlendirme yazmıştım. Kimsenin dikkate almayacağı bu diziye dair yazımı herhangi bir mecrada yayınlamadım. Ancak savunduğum görüş, kabaca lise dizilerinin tek bir kalıba sıkışıp kaldığı, öyküleri bakımından sıçrama yapamadığı yönündeydi. Bazıları güldürü, bazıları romantizm bakımında ağır basan bu diziler ya yoksul-zengin "sığ" karşılaşmasından rekabet ve aşk devşiriyor ya uğursuzların bir okul takımı koçu tarafından ıslahını ele alıyordu. İdealist hocalar da eksik olmuyordu tabii. Lise Defteri, Koçum Benim, Hayat Bilgisi, Pis Yedili, Adı Efsane vb. Oysa Aşk 101, idealist öğretmeni hariç tutarsak lise dizilerinin şablonlarına adeta meydan okuyor.

Evvela öğrenciler ıslah edilmiyor. Anlatıdaki koç (diğer örneklere kıyasla) olumlu çizilmemiş. Zengin-fakir çatışması izlemiyoruz. Burada duracağım. Aşk 101'de kimse maddi sıkıntı çekmiyor. Çetemizin üyeleri "iyi koşullarda" eğitim görüyorlar. Kerem'in babası herkesin tanıdığı bir iş insanı, Osman'ın babası Mercedes marka arabadan inmiyor, Eda herhangi bir aksilikte Fransa'ya naklini aldırabilecek imkânlara sahip, Sinan yıkık dökük de olsa bir yalıda yaşıyor. Ve Işık orta sınıf bir ailenin çocuğu... Gruba sonradan katılan Elif de dubleks bir evde yaşıyor. Babası memur maaşıyla her akşam viskisini içebiliyor! İçlerinden yalnız Osman'ın durumu farklı olabilir. Temiz giyimli ve hırslı bu gencin babası özel şoför olabilir, o kısmı tam anlayamadım.

Tüm bu olumlu tabloya karşın lojistik sıkıntılardan söz açabiliriz. Ailesi tarafından terk edilen, harçlıkla koca yalıyı döndürmeye çalışan Sinan, dedesini de yitirdikten sonra kefil bulamadığı için daire kiralayamıyor ve okulun deposunda yatıp kalkmaya başlıyor. Bu ufak tefek sorunları saymazsak her şey bir gençlik rüyasına benziyor! Kerem dilediğinde motora biniyor, bazen pederden arabayı kaçırıyor. Osman, büyük bir çıkar ağı kurmuş, "gözlük" biçiminde anılan çalışkan öğrencileri ödev ticaretinden tutun kantin ihtiyaçlarının tedariğine değin kullanıyor. Eda, dönemin para kazanmak için göze kestirilen meslekleri düşünüldüğünde pek de gelecek kaygısı ifade etmeyen grafikerlik gibi alanlara yönelebiliyor. Elbette dizide bu tatlı koşulları zorlaştıran mesele Bok Necdet'in yanı sıra çocuklarıyla gurur duymaya yahut onları birilerine yamayarak "hayatlarını kurtarmaya" çalışan ebeveynlerin tutumu. Burcu öğretmen "idealist" kadrosunu doldurduğundan "farklı" bir aileyle karşılaşmıyoruz. İlk sezonun sonunda oğlu Osman'ın isyankar tavrını alkışlayarak onaylayan baba bile bir sonraki sezon hesap sormayı ihmal etmiyor. Sınıfsal durumun varsıldan yana idealize edildiği anlatı platformların çizgisini yansıtıyor. Platformlar, seyirciye sunduğu anlatılarda sınıf meselesine ucundan kıyısından dokunmak bir yana dolaylı olarak bile ayak bağı olmasını, hız kesmesini istemiyorlar.

YENİ BİR SLOGAN: İSYAN, ŞİDDET, CİNSELLİK

Aşk 101'in ikinci sezonunda dikkatleri okuldaki isyan çekiyor. Sınav stresi ve okul yönetiminin rekabeti tetikleyen, öğrenciye yarış atı muamelesi yapan ayrımcı eğitim sistemi bir noktadan sonra ters tepiyor. Kerem ve Osman'ın ajitasyon konuşmalarıyla kendinden geçen öğrenciler önlerine ne çıkarsa yakıp yıkıyorlar. Şüphesiz bu sahnenin belli düzeyde bir nedensellik taşımasına rağmen politik ol(a)mayışının üç önemli sebebi var. Bir: İsyanı kışkırtanlar anında geri çekilip öncülükten provakatörlüğe geçiyorlar. İki: Olayın sonuçlarını görmüyoruz. (büyük ihtimal üçüncü sezona saklanmıştır bu kısım) Ve üç: Sahne akmaya başladığında bir anda beliren tuvalet kâğıtları, meşale ve kırmızı boyalar gerçekçiliği zedelerken taşkına gösteri havası katıyor. Oysa lise bahçelerinde polis araçlarının beklediği güzel ve zırhlı ülkemizin netameli bir dönemi söz konusu... Hadi bu okul polis radarında değil, hemen müdahale edilmedi. Peki, okul yönetimi basit birkaç kabahate derhal ceza keserken bu isyanı kışkırtanlar neden herhangi bir yaptırıma uğramıyor? Savcıları göreve çağırmıyorum elbette ama ortada ciddi olayları var. Yağma, kamu malına zarar, özgürlükten alıkoyma işlenen suçlardan birkaçı. Aynı yıllarda (99'da) "baklava çalan çocuklar" davası görülmüş, Gaziantep'te yaşanan olayda çocuklar dokuz yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Camların kırıldığı, sıraların bahçeye fırlatıldığı, işin artık kundaklamaya varacağı bu deşarj anı, öğrencilerin gözlerindeki parıltılar ve danslarla yumuşatılmış belki ama eylemin özünde yatan şiddeti yadsıyamayız.

Aşk 101'in anarşist yönetmen Jean Vigo'nun "Hal ve Gidiş" (Zero de Conduite, 1933) filmindeki çocuk isyanı sahnesine selam vermeyişinin sebebi bu pasajın özünden koparılarak genç seyirciyi tavlama amacıyla kullanılması. İsyan var ama isyan yok! Doğrusu aynı anlayışı öğrencilerin okul kürsüsünden birbirlerini satmadıkları "s.ktirin gidin" çıkışı için de değerlendirmek mümkün. Bu çıkış ergenliğin dumanlı havasına yoruluyor ve ilginç bir biçimde, ergen dayanışması üzerinden yükselen dizi tornistan edip bir gençlik kendini bilmezliğine kayıyor. Aşk 101, kendi isyanını bastırınca geriye manasız bir şiddet gösterisi kalıyor. Özellikle ilk sezondaki laboratuvar sahnesi (ikinci sezonda bu sahnenin karşılığı okulda çıkan isyan sahnesi sayılabilir) yıkıcı bir potansiyel taşıyor. Öğrencilerin neşeyle birbirlerine saldırdıkları bu sahneye bir laboratuvarın ev sahipliği yapması düzene, düzenin kurumlarına bir çeşit başkaldırı olarak okunabilir fakat dizi, ağır çekimlerle sergilenen şiddetin düşünsel boyutunu örtüyor.

Kafada parçalanan şişeler, açılan kaşlar, alınlara, kollara saplanan cam parçaları, havalarda uçuşan tuvalet kâğıtları, meşaleler, patlayan lambalar, deney tüpleri, babasına sinirlendiğinde gözlerini belerten Kerem... Bu bağlamda Aşk 101, şiddeti anlatısına dinamosu kılmış diyebiliriz. Elbet televizyon gençlik dizilerinde tanık olamayacağımız bir cinsel yoğunluğu da ekleyelim. Dizide, kullanılan anlamıyla "cesur sahne" bulunmuyor fakat cinsel çekimin bir gençlik dizisinde beklendiği ölçülerde karşılandığını görüyor, çok geçmeden karakterlerin aslında tüm akıl fikirlerinin "orada" olduğunu anlıyoruz. Yanı sıra Burcu ve Kemal'in, kadının kırmızı elbisesi vasıtasıyla özgürlüğü toplumsal çekincelerin giderilip cinsel tabuların yıkılmasına bağlayan ilişkisi de öne çıkıyor diyebiliriz.

OYUNCULUKLAR ÜZERİNE

Aşk 101'in karakterlerine özenilmemiş. Buna lüzum duyulmaması da normal... Ancak karakterlerin yüzeysel kalması oyunculukları doğrudan etkiliyor. Bok Necdet'ten başlayalım. Müfit Kayacan, Necdet rolünde iyi iş çıkarmış. Abartmamış, hikâyenin tahammül sınırları geniş diyelim. Pınar Deniz Burcu Hoca'da, Kaan Urgancıoğlu ise Kemal'de idare etmişler. Kayda değer bir performansları yok fakat sanki Urgancıoğlu'na "umursamaz adam ol" demişler de o "ağzından kerpetenle laf alınan" adam olmuş. Kuşkusuz yüz hatları ve fiziği fazlasına müsaade etmiyor ancak bu kadar sessiz kalması hayra alamet değil. Gençlerde yüzü uygun oyuncuların seçilmesi sevindirici... Hayat Bilgisi'yle uzun süre dalga geçilmişti malum! Kerem Kupacı bir önceki dizisinde (Baba Evi) evliydi, boşanıp lise sıralarına dönmüştü falan! Aşk 101'in gençleriyse canlandırdıkları yaşa daha yakınlar. Alina Boz, İpek Filiz Yazıcı ve Ece Yüksel lise çağlarını aşmış olsalar bile çocuksu ifadelerini sürdürebiliyorlar. Ki Ece Yüksel'in yüzü tam bir Netflix yüzü! Platformu şöyle bir taradığımızda kendi anlamını yaratan yüzlerle karşılaşıyoruz. Boz ile Yazıcı standart yüzler fakat Yüksel platformlar için oldukça uygun. Hem itici hem çekici, iletişim kuran bir yüz...

Erkeklerdeyse Osman rolüne can veren Selahattin Paşalı sivriliyor. 'Problemleri çözmekte mahir, erken olgunlaşmış liseli'nin hakkını veriyor Paşalı. Mert Yazıcıoğlu'nun canlandırdığı Sinan ise inandırıcılıktan uzak... Bir lokma bir hırka kaidesiyle derviş yaşamı sürüyor, her sözünden bilgelik akıyor. Hepsinden öte okuyup ettikleriyle yaşıtlarının fersah fersah ilerisinde bu genç, nihilizmin dibine vurmuş. O yaşlarda böylesi ayrıksı tipler muhakkak vardır, karşımıza da çıkarlar ama bir öykü içinde izleyince bu istisna hali ters tepebiliyor, "yok artık" dedirtiyor Sinan eylem ve davranışlarıyla. Ayrıca bu karakter soğuk ve tutuk olduğundan oyunculuğunu görme şansı bulamıyoruz maalesef. 

90'LAR PLAYLİSTİ, HOCA ÖĞRENCİ DİZ DİZE ŞARAP SORFRALARI VE KONFORLU BİR ANLATI

Aşk 101'e dair sözü bağlarken dizinin her karesine sinmiş konfora dikkat çekmek istiyorum. Çocuklar Duymasın'da oyuncu kimliğiyle tanıdığımız Meriç Acem tarafından yazılan dizi, konforlu bir anlatı sunuyor. Gençlerin günümüzdeki halleri dahi bu konforun hiç yitirilmediğini, aksine üstüne koyduklarını gösteriyor. Osman yalıya yanaştığı yatından iniyor, Sinan, büyük bir yayınevinde kitaplarını bastıran bir romancı olmuş. Kerem ceza avukatı, Nişantaşı'na ofis açmış. Eda New York'a taşınmış, grafikerlik yapıyor. Elif büyük bir piyanist, Viyana'da yaşıyor. Aşk 101 sosyal doyuma ulaşmış pürüzsüz hayatlar resmederken eksik namına gençlerin birbirlerinden kopmasını gösteriyor. 

Öyküsünün 97'de başlayıp 99'da sona erdiği dizide dönemin yerli-yabancı popüler şarkılarından bir playlist yapılıyor. Öğrenci hocasıyla şarap içip samimi oluyor, okul içinde veya dışında her türlü kanunsuzluk yapabiliyor hatta yeri geliyor isyan çıkarıyorlar. Mekânlar deseniz onlar da büsbütün konforu temsil etmekte... Sinan'ın içi dökülen fakat kapısı her sabah Boğaz'a açılan fakirhanesi, Işık'ın ancak tekneyle ulaşılabilen sürgün yaşamı, Eda'nın duvarlarını dilediği gibi afiş ve çizimlerle donattığı odası... Aşk 101, tüm bu konfor doğrultusunda gençlerin taşkınlığını zenginin yoksul üzerinde kurduğu türden bir sınıfsal şiddete, kafa karışıklığını ise "şımarıklığa" çeviriyor ve yine dizi gençlerin günümüzde edindiği konumlar dikkate alınırsa anlaşılan o ki aşktan ziyade kariyere giriş dersi veriyor.