Aşk üzerine söylenmeyen ne kaldı diye düşünürken

Alain de Botton’un 'Aşk Dersleri' sadece aşkı anlatan bir kitap değil. Özetle, konu üzerinden pek çok farklı ayrıntıya değinen, ilişkiler içerisinde hissedilenleri, takınılan tavır ve tutumları incelikli bir şekilde inceleyen, eleştirel bir gözle sorgulayan ve toplumsal baskıları göz ardı etmeyen bir kitap.

Abone ol

Aşk üzerine ne çok şey söylenmiş. Şarkılar bestelenmiş, türküler yakılmış, şiirler, romanlar öyküler ve daha pek çok şey. Hâttâ bir dönem aşk üzerine bir anket yapma girişiminde bile bulunulmuş. İnsanın bilgisini kâğıt üzerine istatistik hâline getirmeden rahat edilemeyen bir dönemde şaşırtıcı değil. ACTUAL derneği tarafından 1989 yılında yapılmak istenmiş anket ancak sunduğu ve yol açtığı az sayıdaki tepki nedeniyle bu anketin sonuçları hiçbir zaman açıklanmamış. Görüldüğü üzere bu duygu insan türünün kafasını epey meşgul etmiş ve etmeye devam ediyor.

Sel Yayıncılık tarafından, geçtiğimiz günlerde basılan, Alain de Botton’un “Aşk Dersleri” adlı kitabı ise aşkı yarattığı iki karakter üzerinden anlatıyor. Yazar anlatısını kitabın karakterlerinin hem davranışsal hem de zihinsel edimleri üzerinden kurgulamış. Bu anlamda bir yandan bir roman okurken, diğer yandan aşkın başlangıcı, ilk buluşma, ilişkinin başlangıcı, evlilik ve sonraki her dönemeçte değişen duygu durumlarına ve durumların sebeplerine dair yorumlar okuyorsunuz. Botton bunu yaparken karakterlerinin çocukluğuna, toplumsal kurallara, ahlâk yasalarına, aşkın bir nevi kurumsallaşmış hâline, evliliğe ve cinselliğe değiniyor. Ayrıca romantizm düşüncesi üzerine de eleştirel yorumlar sunuyor. Böylece romanına felsefi sorgulamalar eklemiş oluyor ve okur için bu durum bir roman okumanın ötesinde bir deneyim oluyor.

Botton’un kitabı Rabih ve Kirsten adlı iki karakterin aşk ile başlayan ilişkileri üzerinden ilerliyor. Yazar bu karakterlerin zihinlerinde geziniyor ve aşka, ilişkilere, evliliğe dair kendi yorumlarını ortaya koyuyor. Botton’un kitap boyunca en çok üzerinde durduğu konulardan birisi evlilik o insanların tarih içerisinde mantıklı gibi görünen nedenlerle evlendiklerini düşünüyor. Arazinin bitişik olması, erkeğin ailesinin tahıl işini büyütmek istemesi gibi sebeplerin, mantık evliliğinde etken olduğuna dikkat çekiyor. Ve bu evliliğin tecavüz, dayak, merhametsizlik gibi pek çok olumsuz sonucu olduğundan söz ediyor. Ona göre; mantık evliliğinin mantıklı bir yanı yok çünkü şahsi çıkarlara, bağnazlığa, sömürüye ve istismara dayalı. Bu nedenlerle de duygu evliliğinin kendi varlığını gerekçelendirmeye ihtiyacı kalmıyor. Ancak modern döneme baktığımızda zaten her şeyi ölçüp biçmeye, hesaplamaya meyilli bir yaşam edimi sunduğu için mantık evliliğinin bir şekilde devam ettiği söylenebilir ki Botton kitapta bu duruma da dikkat çekiyor.

TOPLUMUN KABUL ETTİĞİ KİŞİ OLMAK

Evlilik kurumunun bu kadar cazibeli olmasının bir sebebi de toplumsal kurallar ve gözetim sanırım. Botton; “toplumun tamamı kendi başına olmayı mümkün olduğunca rahatsız edici buluyor ve iç karartıcı bir şey haline getirmeye kararlı görünüyor” derken haklı bu açıdan, özellikle bizim gibi toplumlarda “yalnızlık” isteği neredeyse “hastalıklıymışsınız” gibi tavırlara neden olabiliyor. Bu nedenle genel ahlâksal bakış açısı âdeta bireyin yaşamının aşamalarını bile belirlemiş oluyor. Toplumsal gözün bakışına göre kendisini konumlayan özne böylece o aşamaları adım adım uygulamaya koyuluyor. Bu aşamaları; iyi bir okul, sonrasında iş, evlilik, çocuk gibi sıralayabiliriz. Bu sıralamaya uymak bir bakıma toplum normlarının kabul ettiği o kişi olmak anlamına geliyor ve böylece birey “normal” olmanın huzuruyla yoluna devam ediyor. Yalnız olmanın getireceği toplumsal yük de böylece azalıyor. Botton karakterlerinin davranışlarının üzerinden bu durumu da tahlil ediyor. Kitabın en ilginç yanı sanırım kurgunun tüm bu değerlendirme ve yorumların yapılabileceği şekilde oluşturulması ki bu da bir romanın içinde deneme okurmuşsunuz gibi bir his bırakıyor.

'SANAT BİÇİLMİŞ KAFTAN'

Botton ilişkilere dair sanata ve edebiyata da sorumluluklar düştüğünü düşünüyor. Çünkü ona göre; “başka insanların bize vermediği cevaplar için sanat biçilmiş kaftandır.” Ve hâttâ “edebiyatın başlıca meselelerinden biri budur belki de bütün olarak toplumun bağnazlığı yüzünden irdeleyemediklerini bizlere anlatmak. Dolayısıyla önemli kitaplar da, bir bakıma içimize su serperek ve gönül borcu uyandırarak, bize yazarın nasıl olup da hayatlarımız hakkında bu kadar çok şey bilebildiğini sorduran kitaplar olmalıdır." Bu bakımdan da Botton’a katılmak gerekli sanırım. Özellikle ilişkiler, aşk, cinsellik gibi konularda sanatçı ve edebiyatçı kendisini toplumun gözünden kurtarabilmeli diye düşünüyorum. Sanatın işlevi her zaman bir şeyleri göstermek olmasa bile sanatçı veya edebiyatçı kendisini otosansürden kurtarabildiği sürece insana ve dünyaya yakınlaşır. Sanırım böylece Botton’un bahsettiği hayatlarımız hakkında çok şey bilen sanatçı ve edebiyatçı durumuna ulaşılabilir.

FELAKET REÇETELERİ

Botton ilişkileri ve evlilik kurumunu sorgularken romantizmin reçetelerinin felaket olduğunu düşünüyor. Çünkü yazara göre; romantizm seksi ancak aşk olursa hak görmek şeklindeki Batı Hristiyanlığı geleneğini kendi ideolojisine dâhil etmiş gibi görünüyor. Seküler dünyada da tek eşlilik, duygusal bağlılık ve erdemin nihai bir ifadesi ilan edilmiş durumda. Ayrıca Botton romantik fikirlerin “mükemmel” ve “ideal” sevgili figürünü ortaya çıkardığını düşünüyor. Oysa böyle bir şey yok. İnsan türü değişken ve kusurlu bir varlık. Biçim verilmiş bir heykel misali bir şey değil. Mükemmel insan olmadığı gibi mükemmel ilişki de yok ve yine Botton’un karakterleri üzerinden anlattığı gibi "tamamıyla anlaşılmak” neredeyse imkânsız bu nedenle ilişkileri ya da yaşamımıza aldığımız insanları idealize etmeye, onları kendi mükemmellik kalıbımıza sokmaya çalışmak ancak sıkıntı yaratıyor.

Botton’un “Aşk Dersleri” sadece aşkı anlatan bir kitap değil kısacası, konu üzerinden pek çok farklı ayrıntıya değinen, ilişkiler içerisinde hissedilenleri, takınılan tavır ve tutumları incelikli bir şekilde inceleyen, eleştirel bir gözle sorgulayan, kurumları, ahlâki ve toplumsal baskıları göz ardı etmeyen bir kitap. Bir roman üzerinden farklı birçok bakış açısına yaklaşmak, Rabih ve Kirsten’nin hikâyeleri üzerinden kendi yaşamı üzerindeki toplumsal gözü fark etmek isteyen okur için iyi bir okuma deneyimi. Aşk üzerine söylenmeyen ne kaldı diye düşünürken, söylenmeyen bir şeyler varmış sanki kitap öyle hissettiriyor.

ALAIN DE BOTTON KİMDİR?

Alain de Botton 1969 yılında İsviçre’de doğdu. Eğitimini Cambridge’de tamamladı. Yapıtları on altı dile çevrildi. Hâlâ Londra’da yaşıyor.

TÜRKÇE'DE ALAIN DE BOTTON

Essays In Love (1993) (On Love: A Novel olarak da bilinir (2006), Aşk Üzerine, Sel Yayıncılık

The Romantic Movement (1994), Romantik Hareket-Seks, Alışveriş ve Roman, Sel Yayıncılık

Kiss and Tell (1995), Öp ve Anlat, Sel Yayıncılık

How Proust Can Change Your Life (1997), Proust Yaşamınızı Nasıl Değiştirebilir?, Sel Yayıncılık

The Consolations of Philosophy (2000), Felsefenin Tesellisi, Sel Yayıncılık

The Art of Travel (2002), Seyahat Sanatı, Sel Yayıncılık

Status Anxiety (2004), Statü Endişesi, Sel Yayıncılık

The Architecture of Happiness (2006), Mutluluğun Mimarisi, Sel Yayıncılık

The Pleasures and Sorrows of Work (2009), Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı, Sel Yayıncılık

A Week at the Airport (2009), Havaalanında Bir Hafta, Sel Yayıncılık

Religion for Atheists: A Non-Believer's Guide to the Uses of Religion (2012), Ateistler için Din, Sel Yayıncılık