Aşk yüzünden terkettiği şehre, aşk için geri döndü
Udi Yervant olarak bilinen Yervant Bostancı, on dokuz yaşındayken Diyarbakır’dan göç ederek İstanbul’a yerleşti. İstanbul’dan sonraki durağı Los Angeles oldu. Burada yıllarca kaldıktan sonra tekrar Diyarbakır’a yerleşti. Çok sayıda albümü olan ünlü bir müzisyen olarak...
DİYARBAKIR - Telefonda “Suriçi’nde buluşalım” dedim, Yervant’a. Suriçi, Yervant’ın doğup büyüdüğü yer. Müzik dersleri aldığı, top oynadığı, kavga ettiği, aşık olduğu, sonra küsüp gittiği yer. Onunla bir söyleşi yapılacaksa, Suriçi’nde, Gavur Mahallesi’nde (Xançepek) yapılmalı. Öyle düşünüyorum.
Yervant, “Suriçi mi kaldı” diyor telefonun öbür ucunda. İçimin acıdığını söylemeliyim. Aylarca süren çatışmalar, hâlâ devam eden yasaklar, yıkılan mahalleler… Yervant’ın gençliğinde korosunda yer aldığı Surp Giragos Kilisesi’ne gidememek, tek başına bir üzüntü kaynağı.
Yine de Suriçi’nde, yasaklı olmayan bölgede kalan Ahmed Arif Müze Kütüphanesi’nde buluşmaya karar veriyoruz.
AĞAÇLARIN GÖLGESİNDE
Yaklaşık 120 yıllık bir geçmişe sahip olan konak, restore edilerek 2011 yılında Ahmed Arif Müze Kütüphanesi olarak hizmet vermeye başladı. Diyarbakır evlerinin mimari özelliklerini taşıyan konak, elbette bazalt taşlarıyla inşa edilmiş. Geniş avlusunda, eski Diyarbakır evlerinde görmeye alıştığımız gibi, ağaçlar da yerini koruyor.
Udi Yervant Bostancı ile bu geniş avluda, dut ağacının gölgesindeki masalardan birinde karşılıklı oturmuş konuşuyoruz. Müze Kütüphane’ye daha çok gençler geliyor, kitaplara, Diyarbakırlı şair ve yazarların fotoğraflarına bakıyor, avludaki masalardan birinde soluklanıp çıkıyorlar.
Yervant anıdan anıya atlayarak anlatıyor, ben keyifle ve kimi zaman üzülerek dinliyorum.
İLK MÜZİK DERSLERİ
“Puşi yaptığı için Puşici Keke Yako adıyla bilinirdi babam Hagop Bostancı. Çocukluğumda Diyarbakır’da puşi yapanlar çoktu. Yoksul bir çocukluk geçirdim. Sonra herkes gitmeye başladı, bir tek babam kaldı puşi yapan. İşte o zaman para kazanmaya başladı babam.”
Babası Puşici Keke Yako, çok güzel, yanık türküler söylermiş. Yervant’ın içine müzik sevdasını ilk düşüren kişidir.
Yervant, daha 4 yaşındayken düğünlerde çanak darbuka çalmaya başlamış. 11 yaşındayken Aşık Zülfi’den bağlama dersleri almış. Burada cümbüşü keşfeder. Babası ona bir cümbüş alır ve ders alması için Bedros Başak’a gönderir. Kısa sürede cümbüş çalmayı öğrenince Başak, onu başka bir hocaya, Dökümcü Sıraç Usta’ya gönderir. Cümbüş çalmakta ustalaşan Yervant’ın bundan sonraki hocası Hüsnü İpekçi’dir. İpekçi, Yervant’ın babasıyla çocukluk arkadaşıdır, birlikte puşi dokumuşlardır. Daha da önemlisi, İpekçi, Şark Bülbülü olarak da bilinen Celal Güzelses’in yanında keman çalmış, ondan takdir almış bir müzisyendir.
Ders aldığı bir diğer müzisyen ise Surp Giragos Kilisesi’ni koro şefi Zaven Özatmacıyan’dır. Yervant, uzun yıllardır Amerika’da yaşayan Özatmacıyan’ı, müthiş nota bilgisiyle hatırlıyor. Saygıyla andığı Özatmacıyan için, “Çok sayıda enstrüman çalardı, derya gibi müzik ve nota bilgisi vardı. Ondan çok şey öğrendim” diyor.
DÜĞÜNLERİN ARANAN İSMİ
Bu arada Ermeni ve Süryani düğünlerinin vazgeçilmez ismi olmuştur Yervant. Sesi ve cümbüşüyle düğünleri şenlendirir. Daha o yaşlarda (13-14) düğünlerde Bubo Dayı olarak bilinen Garabet Menekşe ile de çalışır. Bubo Dayı da Celal Güzelses’in tedrisatından geçmiş, Diyarbakır türkülerini çok güzel icra eden ve çok güzel darbuka çalan bir müzisyendir.
Müzik Yervant’ın büyük tutkusudur elbette. Ama okuluna da devam eder, futbol da oynar, kuyumcuda da çalışır. Yervant, “Hayatım boyunca çok hareketli oldum, birçok işi birlikte yatım” diyor.
İSTANBUL’DA ERMENİ MÜZİĞİ İLE TANIŞIYOR
1976 yılında İstanbul’a göç ediyor ailesi. Yervant 19 yaşındadır. Üsküdar Musiki Cemiyeti’nin sınavlarına girer ve kazanır. Cemiyet’te aldığı eğitimle yetinmez, Bezciyan Ermeni Derneği’nde Ermeni müziği ile tanışır. Yervant, “Ermeni müziğini esas olarak İstanbul’da, Bezciyan Ermeni Derneği’nde öğrendim” diyor.
İstanbul’da, müzikle dolu 15 yıl yaşayacaktır Yervant Bostancı. Ama biz Diyarbakır’a dönelim ve Diyarbakır’dan neden göç ettiler, bunu da öğrenelim istiyorum.
AŞK SÜRGÜNÜ
“Bir Kürt kızına aşık oldum” diyor Yervant. “Ne var bunda” demeye kalmadan, “Yahu olacak iş mi?” diyor, “Ermeni ve Hıristayan bir delikanlı, Müslüman bir Kürt kızına aşık olacak, mümkün mü? Sünnet olup Müslüman olmam gerekiyor en başta.”
Burayı gülerek anlatıyor Yervant. Sonra babasının öğrettiklerini anlatıyor: “Babamdan ayrımsız insan sevmeyi öğrendim. Ermeni, Kürt, Türk ayırmadan, Müslüman, Hıristiyan ayırmadan sevmeyi. Biz zaten burada, Gavur Mahallesi’nde Ermeniler, Süryaniler, Keldaniler, Kürtler hep birlikte yaşadık. Burada yaşayan son Yahudileri bile hatırlıyorum.”
Bu aşk nasıl filizlenip boy verdi, kırmayıp onu da anlatıyor Yervant. “Daha çok Ermenilerin, Süryanilerin düğünlerine giderdim müzisyen olarak, ama bazen Kürt düğünlerine de çağrılıyordum. Yakın bir arkadaşımla haber göndermiş Kürt aile, bizim düğünde de çalsın, diye. Kadınlar gecesi olacak, erkekler alınmayacak bu geceki düğüne. Gittim. Kızı orada gördüm. Bebek gibi bir kız. O bana baktı, ben ona baktım, bakıştık; o bana güldü, ben ona güldüm, gülüştük. Çıkışta, Saatli Maarif Takviminin bir sayfasına adını yazıp gönderdi bana. İlişkimiz böyle başladı. İlişki dediğime bakma, sadece bir kez, Kurşunlu Cami’nin orada elini tutmuşum.”
Sonra? Sonra duyuluyor Ermeni delikanlı ile Kürt kızının aşkı. Bir gün 6-7 kişi Yervant’ın önünü kesiyor. “Beni çok feci dövdüler” diyor Yervant. “Ama ben de Diyarbakır’da doğup büyümüş delikanlıyım, bu dayağı yediremedim kendime. Bunlardan birkaçını tek yakalayıp dövdüm. Sonra olay iyice duyuldu. Babam korktu başıma kötü bir şey gelecek diye. 1976’da trenle İstanbul’a gittik.”
İstanbul’da bir süre kuyumcuda çalışır Yervant. Ama müziğin peşini hiç bırakmaz. Udi Yervant ismini İstanbul’da ud çalmaya başlayınca alır. Artık çeşitli eğlence mekanlarında uduyla sahneye çıkmaya başlamış, Ermenice ve Türkçe söylediği şarkılarla adını duyurmaya başlamıştır.
‘BİR DAHA ERMENİCE SÖYLERSEN’
Müzisyen olarak İstanbul’da namı yürümüşken nereden çıktı Amerika’ya gitmek? İçini hâlâ yaktığı anlaşılan bir olay anlatıyor Yervant.
“Mandıra adlı bir gazinodan çağırmışlardı çalışmam için. Orada Türkçe ve Ermenice şarkılar söylemeye başladım. Benim sahneye çıktığım günler gazino dolup taşıyordu. Her şey yolunda gidiyordu. Bir gün sahneden indim, adamın biri yanıma geldi, ‘Nece söyledin’ dedi. ‘Ermenice’ dedim ve adam bana hakaretler etmeye başladı, küfürlerin bini bir para. ‘Yarın da gel söyle, bak ne yapıyorum sana’ diye tehdit ediyor beni. Patron da orada, işaret ediyor sesimi çıkarmayayım diye. Sonra adam gitti, sirtaki oynamaya başladı. İşte o zaman karar verdim buradan gitmeye.”
Ama aslında bir tek bu olay değilmiş Yervant’ı Türkiye’den kaçırtan olay. Benzer ayrımcılıkla defalarca karşılaşmış. “Ben bu topraklarda doğdum, büyüdüm. Burada okula gittim, 20 ay askerlik yaptım. Ben bu toprakların müziğini yapıyorum. Ama bu son olay umudumu kırdı.”
LOS ANGELES’DAKİ DİYARBAKIR
Amerika’ya gidiyor Yervant, Los Angeles’a yerleşiyor. Orada da bütün zamanını müziğe veriyor. Evde kurduğu müzik stüdyosunun duvarlarına Yılmaz Güney’in, Ahmed Arif’in, Hrant Dink’in ve Diyarbakır surlarının posterlerini asıyor.
“Sabah çok erken kalkardım, sporumu yaptıktan sonra akşama kadar stüdyoda çalışırdım. Yani bütün günümü Diyarbakır’la ilgi şeylerle geçirirdim. Sonra binlerce Ermeni yaşıyor Los Angeles’da. Bunlar gelirken kültürlerini de yanlarında getirmişler. Ciğerdi, meftuneydi, burda yapılan yemeklerin hepsi orada da vardı.”
Yalnızlık çekmediğini bu sözlerle anlatıyor Yervant. Etrafında Türkiye’den gelip Los Angeles’a yerleşmiş Ermeniler, Kürtler, Türkler vardır hep. Sahneye çıktığında bütün bu dillerden şarkılar söyler. Ermeni halayına Kürtler ve Türkler de katılır onun müziği eşliğinde.
Memleketinden göç etmek zorunda kaldığı için duyduğu üzüntü, orada bulduğu birlikte yaşayabilme olanağı azaltıyor.
'FIRSATLAR ÜLKESİ'NDEN DİYARBAKIR’A
Amerika’yı, deyim yerindeyse, ballandıra ballandıra anlatıyor Yervant. Peki insan neden bırakıp gelir ‘fırsatlar ve özgürlükler ülkesi’ni?
Bunun da bir hikayesi var elbette.
2004 yılında Diyarbakır Kültür Sanat Festivali’ne, yazar Şeyhmus Diken’in önerisiyle davet edilir. “Hiç gelmek istemiyordum” diyor Yervant, “Bazı şartlar öne sürdüm, belki kabul etmezler de peşimi bırakırlar diye. Bütün şartlarımı kabul ettiler, gelmek zorunda kaldım.”
Diyarbakırlılar onu Mardin Kapı’da verdiği konserle tanır ve benimser hemen. Konserden sonra gördüğü ilgi nedeniyle ağladığını da açık yüreklilikle anlatıyor.
Yıllar sonra doğup büyüdüğü, top oynadığı, kavga ettiği, müzik yaptığı sokakları gezer. Kurşunlu Cami’nin önünden geçerken, elini tuttuğu Kürt kızını da hatırlar. Ona duyduğu imkânsız aşk nedeniyle Diyarbakır’ı terk etmiştir, ama artık her şey çok geride kalmıştır.
Bundan sonraki davetleri ikiletmeden kabul etmeye başlar; “Hatta Şeyhmus Diken’e, bir şey yapın da geleyim diyordum.”
ÖNCE SUR, SONRA TALİN AŞKI AĞIR BASINCA
Yervat’ı Los Angeles’dan koparıp Diyarbakır’a getiren Suriçi’ndeki geçmişe ait hatıralardır kuşkusuz. Surlara duyduğu sevgidir. Şehrine geri dönmek konusunda tereddütleri vardır elbette. Ama günün birinde karşısına Talin çıkınca, işin rengi tamamen değişiyor.
Yervant, Diyarbakır’a bir gelişinde Talin hanımla tanışıyor ve aşık oluyor ona. Diyarbakır’a yerleşme kararında bu aşkın rolü büyük olur. 2009 yılında başlayan bu aşk evliliğe evriliyor. Dikran adını verdikleri bir de oğulları var şimdi.
“Yani bir aşk yüzünden terk ettiğin şehre, yine bir aşk nedeniyle geri geldin” diyorum Yervant’a. “Aynen böyle oldu” diyor ve ekliyor hemen, “Bak bu söylediğin, yazıya güzel başlık olur.”
Söyleşi bitti. Çıkıp Suriçi'nin yasaklı olmayan birkaç mahallesini gezeceğiz. Ama önce Ahmed Arif Müze Kütüphanesi'nin duvarlarını süsleyen Diyarbakırlı yazar ve şairlerin fotoğraflarına bakıyoruz. Aralarında Mardinli, Hakkarili yazarlar da var. Ama Udi Yervant Bostancı'nın fotoğrafı bu sanatçıların arasında yoktu.