AKP milletvekili haklı olarak şikayetçi. Gazete Duvar’ın dün yayınlanan özel haberinden anladığımız kadarıyla Meclis Başkanlığı bütçe görüşmesinde konuşan Uşak Milletvekili İsmail Güneş, oylamalar sebebiyle milletvekillerinin her gün meclise gitmek zorunda kalmasının doğru olmadığını, sistemin vekillerini her gün yapılan bir dizi oylama nedeniyle fiziken Meclis’e bağladığını düşünüyor. Oysa Güneş’in istediği, bedenen değil, “fikirleriyle mecliste olmak”. Gerçi konuşmasında fikirleriyle mecliste olmaktan ne kast ettiğine açıklık getirmiyor. İnsanın aklına Atatürk’ün “Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir” diye başlayan veciz sözleri gelse de Güneş’inki mecliste fikirlerin, farklı kanaatlerin temsil bulmadığı ya da vekillerin fikirlerini rahatça dile getirip serbest bir tartışma ortamında önemli kararları müzakere edemediği yönündeki bir şikâyet değil: Oylamalara meclisteki odalarından katılma imkanının tanınmasını talep ediyor. Hatta, “eğer amaç sadece oy kullanmaksa bizim odada veya Meclisin içinde olmamızın hiçbir hükmünün olmadığını, bu kolaylığın milletvekillerine sağlanması gerektiğini düşünüyorum.” diyerek, sanırım bedenen değil fikirleriyle mecliste olmak sözlerinin pandemi zamanında pek çok sektörde olduğu gibi milletvekillerine de home-office çalışma imkanının tanınması olarak anlaşılmasını istiyor. Olmaz mı? Olur. Meclis oturumları tıpkı uzaktan eğitim yapan birçok platformun kullanmaya başladığı gibi zoom uygulaması üzerinden gerçekleştirilse, milletvekilleri ister cep telefonundan, ister evden bağlandıkları sistemle dijital anket uygulamalarıyla oy kullansalar, hatta arada chat’ten yazışsalar, birbirleriyle resim, karikatür paylaşsalar ne değişir? Hiçbir şey.
Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi referanduma sunulmadan önce iktidar bu yeni sistemin meclisi etkisiz kılacağı yönündeki eleştirilerin tam aksine, bu sistemin meclisi daha da güçlü hale getireceğini savunuyordu. AKP’nin hazırladığı broşürde tam olarak şöyle yazıyordu: “• Yasa teklifleri milletvekilleri tarafından verilecek. •Kanun yapımında meclis iradesi ön plana çıkıyor. • Mecliste hazırlanıp kabul edilen kanunu Cumhurbaşkanı’nın geri göndermesi durumunda da son söz Meclisin oluyor. Meclis kanunu salt çoğunlukla aynen kabul edip tekrar gönderebiliyor.” O dönemde iktidarın yürüttüğü “evet” kampanyasının temel iddiası, bu sistem sayesinde parlamenter sistemin çıkardığı varsayılan bürokratik engellerin aşılacağı, daha hızlı, etkili ve istikrarlı biçimde kararların alınacağı idi.
Yeni sistemin yürürlüğe girmesinin üzerinden geçen zamanda, eleştirenlerin öngördüğü gibi, uygulamanın vaat edilenin tam tersini ortaya koyduğunu gördük. Ocak 2020’ye kadar çıkarılan 24 Cumhurbaşkanlığı kararnamesindeki eksik ve yanlışları düzeltmek için 31 yeni kararname çıkarıldı. 1 Temmuz 2018 tarihinde yayınlanan 1 sayılı kararnamede 16 ayrı yeni kararname ile değişiklik yapıldı. Yani yeni sistem varsayıldığı gibi istikrar getirmedi, bir tür deneme yanılma usulü yoluna devam etmeye çalışıyor. DW Türkçe’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yürürlüğe girmesinin ikinci yılında yaptığı haberde, CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu geçen bu süre zarfında Meclis’teki 600 milletvekilinin bin 493 maddeyi görüşerek 104 kanunu yasalaştırdığını, buna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tek başına 64 kararname ile 2 bin 229 maddeyi yürürlüğe koyduğunu aktarıyordu. Üstelik meclisin çıkardığı kanunların çoğunluğu, muhalefet tarafından yoğun biçimde eleştirilen, birbiriyle ilgisiz birçok maddenin bir arada oylandığı torba yasa niteliğindeydi. Kaboğlu, mecliste verimli bir müzakere ortamının bulunmadığını, vekillerin özgür tercih ve iradelerini ortaya koyamadıklarını, dahası meclise gelen yasa önerilerinin vekiller tarafından değil, bürokratlar ya da doğrudan Saray tarafından hazırlandığını, vekillerin yalnızca altına imza attıklarını, hatta virgülünü dahi değiştirtmemek için uzun uğraşlar verdiklerini söylüyordu. Yani referandum öncesi iddia edilenin aksine, meclisi güçlendirmek bir yana, işlevsizleştiren, iktidar partisi milletvekillerinin rolünü oylamalar sırasında mecliste bulunup önlerine gelen yasa tasarısını onaylamaya indirgeyen bir sistem kurulmuş oldu. Gerçi AKP milletvekillerinin açık açık bu durumdan şikayetçi olduğuna tanık olmadık. İsmail Güneş’in yukarıda alıntıladığım “eğer amaç sadece oy kullanmaksa” sözlerinin böyle bir ima taşıdığını düşünmek mümkünse de, Güneş konuşmasının devamında mecliste oylamaların haftanın belli günlerinde yapılmasını önererek böylece kendisi ve mevkidaşları için serbest zaman talep ediyor. Meclis başkanı Şentop’un yeni yasama yılında TBMM’nin gündemine bir içtüzük değişikliği getirme hazırlığında olduğunu biliyoruz. Milletvekili bu talebinde haklıdır. Dikkate alınmalı. Hatta iktidar milletvekillerinin önlerine getirilen her yasa tasarısını onaylamak için meclise gitmek ve oy kullanmak zahmetinden kurtulmaları için, akıl vermek gibi olmasın ama, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yoksullukla mücadele adına önerdiği “askıda ekmek” uygulaması benzeri bir “askıda oy” uygulaması geliştirilebilir. Böylece ihtiyaç halinde yasa çıkarmak için gereken oy askıdan alınıp kullanılır. İhtiyaç dışı fazlalar ise askıya bırakılır.
Hande Fırat’ın geçenlerde Hürriyet gazetesinde kaleme aldığı yazıda saray kaynaklarına dayanarak Emine Erdoğan’ın asla ve kat’a orijinal marka çantaları tercih etmediği, bunların yerine imitasyon kullandığı iddiası neden yadırgandı, anlamış değilim. Bence yeni rejimin birçok kurumunu ve icraatını anlamak bakımından gayet ikna edici, güçlü bir metafor sundu Hande Fırat. İmitasyon. Sahte. Taklit. Çakma.