Aşkın diyalektiği

Geçenlerde kaybettiğimiz şair, yazar ve felsefeci Afşar Timuçin’in “Aşkın Diyalektiği” isimli bir eseri de vardır. Afşar hoca, aşkı bir hastalık değil diyalektik düzende bir “kültür ilişkisi” olarak tanımlar. Hocaya göre, “Aşkın diyalektiği, sonu pek belli olmayan bir oluşumun diyalektiğidir. Aşk bir serüvendir, serüvenlerin belki de en kaygan, en sallantılı, en kesinliksiz olanıdır”…

Atilla Özsever atillaozsever@gmail.com

Bu hafta sonu yine bir aşk yazısı ile karşınızdayım. Daha doğrusu, aşkı konu alan bir kitabı tanıtmaya çalışacağım. Geçenlerde kaybettiğimiz şair, yazar, çevirmen ve felsefeci Prof. Dr. Afşar Timuçin’in çok sayıda eserinin yanı sıra aşk konusunu ilginç bir çerçeveden inceleyen bir kitabı da söz konusudur.

Öncelikle kısaca Afşar Timuçin’den söz edelim. 1939 doğumlu olan Afşar Timuçin, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünde eğitimine başlar. Daha sonra Kanada’da Montreal Üniversitesi’nde Felsefe bölümünü bitirir.

Afşar Timuçin

Tekrar Türkiye’ye dönerek İstanbul Üniversitesi’nde doktorasını tamamlar. Öğretim üyesi olarak Mimar Sinan ve Kocaeli üniversitelerinde görevini sürdürür. Arkasında çok sayıda eser bırakıp 25 Temmuz 2024 tarihinde 85 yaşında iken bu dünyadan ayrılır… 

Afşar Timuçin, “Aşkın Diyalektiği” adlı eserinde, iki sevgilinin çok özel koşulları olan “ortak bir dünya” oluşturduklarını ancak “bu dünyada” iç çelişkiler yaşanmasının da diyalektik bir süreç olduğunu vurgular.

Aşkın Diyalektiği, Afşar Timuçin, 288 syf., Bulut Yayınları, 2020

Diyalektik, kavramsal anlamda her şeyin hareket ve gelişme halindeki bir karşıtlık süreci olarak tanımlanabilir.

KÜLTÜR İLİŞKİSİ

Afşar hoca, aşk dahil tüm toplumsal davranışların içinde yaşanılan toplum ve kültürle bağlantılı olduğunu ifade eder. Aşkın otantik bir yapısı olduğunu belirten Afşar Timuçin, aşıklara da şöyle bir öğütte bulunur:”Sevgililer birbirini yönetmeğe kalkarlarsa aşkın canına okurlar”.

Aşkın ölümüne de değinen Timuçin, “Aşkın ölümü acıdır ama her ölüm gibi kendini çabuk unutturur. Her şey, ölüme değil yaşama göre düzenlenmiştir. Bir zaman gelecek aşık belki de tüm yaşadıklarını bir tür çılgınlık diye değerlendirecektir”.

Aşkın diyalektiğinin sonu pek belli olmayan bir oluşumun diyalektiği olduğuna vurgu yapan Afşar hoca, bu konudaki görüşünü şöyle sürdürür:

“Aşk bir serüvendir, serüvenlerin belki de en kaygan, en sallantılı, en kesinliksiz olanıdır… Ancak aşkı yaşamaya başlarken nasıl olsa bitecek diye düşünmemeliyiz. Aşk, bize verdiği sonsuzluk duygusuyla çekicidir”.

Yine Afşar hocanın aşk ve kültür ilişkisine atıf yapan satırlarını okuyalım:

“Her aşk ilişkisi cinselliğin üzerine kurulmuş bir duyumsal-duygusal –düşünsel haz etkinliği olmakla birlikte bir kültür oluşumunu da olası kılar. Aşkın sanata benzeyen yanı ya da aşkın sanat gibi bir kültür alışverişi ortamı oluşu, bu duyum-duygu-düşünce bütünlüğünde açıklığa kavuşur”.

BİRBİRİNİ İYİ TANIMAK

Kadın ve erkek dünyasının karşıtlığına dikkat çeken Timuçin, iki cinsin birbirini iyice tanımasının aşk ve diğer sosyal ilişkilerde de çok önemli olduğuna işaret eder. Afşar hocanın bu konudaki görüşlerini detaylı olarak şöyle aktaralım:

“Cinsler birbirini yeterince tanımıyorlar, birbirilerini yeterince tanımadan aşk yaşıyor ve evleniyorlar. Kadın erkeğin cinsel koşullarının neler olduğunu bilmiyor, erkek de kadının cinsel koşullarının neler olduğunu bilmiyor. Kadın erkeği ve erkek kadını iyi tanısaydı iki cins arasında çatışkılar bu kadar dramatik olmayacaktı.

Her şey dönüp dolaşıp insanın kendini iyi tanımaması sorununda düğümleniyor. Yarım yamalak kurulmuş bilinçlerle yaşayan insanlar, her türlü sorunu tam bir gelişigüzellikte yaşayıp tam bir gelişigüzellikte çözmeğe çalışıyorlar… İnsanoğlu düşünmeden yaşamak alışkanlığını elden bırakmadıkça kadınla erkek arasındaki uyuşmazlık sorununun çözülmesi de olası değildir”.

Bu konudaki son sözü de şöyle: “Bilinç eksikliği, kadının erkeği kadın gibi, erkeğin de kadını erkek gibi görmesi sonucunu doğuruyor. Bu durum, karşısındakini anlamamaktan ve kendi ruhsallığını karşısındakine yansıtmaktan başka bir şey değildir.

Bilinç yetersizliğinin en önemli belirtilerinden biri herkesi kendi gibi düşünmektir. Kadın erkek karşıtlığı, üst kültür düzeyinde anlamını yitirir. Ayrı cinslerin üst kültür düzeyinde birbiriyle çatışan ruhsallıkları olmayacağı kesindir”.

AŞKIN AHLAKI

Afşar Timuçin, aşkın küçük oyunlarla sürdürülebilecek bir etkinlik olmadığına değinir. Buradan aşk ahlakı konusuna geçer. Şöyle ki;

“Aşkın yetkin bilinçlere özgü gelişmiş ahlakı, insanın insana zarar vermesini engeller. Evrenselde erimemiş bir ‘ben’ ya da yetkinleşmemiş bir ‘ben’, tam bir oburdur. Karşı cinsten gözüne kestirdiği birini kendinin kılmak, onu kendinin kıldığında da ondan alabildiğine yararlanmak ister, bunun için sömürme düzeneklerini sonuna kadar tam bir oyunculukla çalıştırır.

Bunun aşkla elbet hiçbir ilişkisi yoktur, çok yerde aşk diye belirlenebilse de. Oysa gerçek aşk ahlakı, her durumda iyelik (sahip olma) duygusunu dışlayacaktır. Bilinçli bir ruh, karşı cinsten birine ‘sen benimsin’ derken ‘sen benim için önemlisin’ demek ister. Bilinçli insanların dünyasında herkes kendinindir, kimse kimsenin değildir”.

ADANMIŞLIK

Afşar Timuçin, aşkın yararcı olmayacağını belirterek “Aşkta insan bir gözden çıkarıcıdır, en başta kendini gözden çıkarır… Aşık yararcı değildir. Aşk, serseriliktir, kendini vermedir, adanmaktır” der. Ardından bir atasözüne atıf yapar:

“Elmasta koku olmaz / Aşıkta uyku olmaz / Seveceksen sev beni / Bu kadar korku olmaz”.

Gerçek aşkın “maskesiz” olduğunu hatırlatan Timuçin, aşktaki cinselliğin önemine de vurgu yapar. Aşkın bir değerler ortamı ve içtenlik alanı olduğuna dikkati çeken Afşar hoca, adanmışlığı şöyle de tanımlar:

“Sakınıklıkla aşk olmaz, ve her türlü sakınıklık aşkı öldürür. Ancak insanlar çok zaman kendilerini tam olarak verme rahatlığında olmadıkları için aşkta değerlerin oluşumu yarı yolda kalabilir. Yazık edilmiş nice aşklar vardır. Bu yüzden aşk yürekliliği gerektirir. Yürekli değilsek aşkla işimiz olmamalıdır”.   

KISKANÇLIK

Afşar Timuçin, aşkın tutku ve sevinçlerle dolu olduğu kadar acılarla da yüklü olduğunu belirtir. Yanılmayı göze almayanların aşktan uzak durması gerektiğini hatırlatan Timuçin, Shaskespeare’in şu sözüne de atıf yapar: “Aşk gözle görmez, gönülle görür”.

Kıskançlık konusuna değinen Afşar hoca, “Aşık kişi sevdiğini kimseyle paylaşamaz, kimselerle paylaşmayı düşünemez. Gün olur sevdiğini en yakınlarından bile kıskanır… Kıskançlık aşkın acı bir yan ürünüdür ki aşkı güçlendirir gibi görünürken onu ince ince zedeler de” diye görüş belirtir.

Aşk ve sevgi konusuna da değinen Afşar Timuçin’in bu konudaki görüşlerini bir kenara bırakarak kitabı tümüyle okumanızı öneririm. Kitabının sonunda da, aşk bahçesine selamsız dalmamak gerektiğini hatırlatıp halkımızın şu deyişine yer verir:

“Denizsiz taka olmaz / Parasız caka olmaz / Kalbi yakıp kül eder / Aşk ile şaka olmaz”…  

Tüm yazılarını göster