Aşkın Kıyameti: Romantik bir sefalet!

Aşkın Kıyameti yapımcı şirket ile yayıncı platform arasında kalmış, inandırıcılıktan uzak, romantik mi olsun gözyaşı mı döktürsün bir türlü karar verememiş bir film.

Abone ol

Netflix'in romantik yerli yapımı Aşkın Kıyameti erişime açıldı. Hilal Saral'ın yönettiği filmin senaryosu ise Yılmaz Erdoğan'a ait. "Masalsı" bir aşkın konu edindiği film Fırat, Lidya ve Yusuf’un çevresinde dönüyor.

İFLASTAN MUTLULUĞA: AŞKIN YERİ VE ZAMANI YOK MUDUR? 

Ölüm ilanı yayınlayan bir şirketin sahibi Fırat (Boran Kuzum) çalışanlarına “bu kentte günde kaç kişi ölüyor, neden ilan alamıyorsunuz” azarı kaydıktan sonra iflası açıklar. Geriye az evvel öfkesine hedef olan arkadaşı Gökçe ve bir yığın borçtan gayrı şey kalmamış, icra kapıya dayanmıştır. Bu sırada Gökçe'nin aklına parlak bir fikir gelir: Bitcoin yatırımı yapan sevgilisi Serhat'tan (Gürhan Altundaşar) borç istemek. Gökçe'ye göre borç istemek için ideal yer ise rahatlayacakları bir ortamdır! Üç arkadaş bir yoga kampına katılır, amaç Fırat'ın Serhat'a açılmasını sağlamaktır. Ancak işler umulduğu gibi gitmez ve Fırat borç para ararken hayatının aşkını bulur! Kampta şarkı söyleyen Lidya (Pınar Deniz) ve arkadaşı Yusuf (Yiğit Kirazcı) ile tanışan Fırat sahneden sahneye savrulacağı, ömrünün en özgür, en güzel günlerini geçireceği bir mutluluk turnesine adım atar.

BKM YA DA KİRLENMEK GÜZEL DEĞİLDİR!  

Aşkın Kıyameti “bir BKM romantiği” sloganıyla tanıtılabilir! Öyle ki artık bir standarttan, bir kanondan bahsetmek mümkün... Komediyi domine eden, üretimden gösterime hemen her sahada son sözü kendine saklayan BKM romantik filmlerde de belli bir düzeye vardı. Masalsı, büyük ölçüde çocuksu; güldürürken hüzünlendiren, hüzünlendirirken şenlendiren bir düzey... Yılmaz Erdoğan için ise kâh icracı kâh yapımcı kimliğiyle ortaya çıkıp bir tür “Ertem Eğilmez çelişkisi” yaşıyor diyebiliriz. Bu çelişkiyi filmlerden çekilerek çözdü sayılır. Eskisi kadar yazmıyor, yönetmiyor. Filme gelirsek Aşkın Kıyameti ilginç ve tahrik edici bir yerden göz kırpıyor seyirciye. Öyle başlıyor. Ölüm ilanlarına bel bağlamış, eski usul iş gören, tabelası dahi “80'lerin sonunda 90'ların başında reklamcı olmak” fikrini çağrıştıran bir ajans, zemini sağlamca kurmakta... Üstüne batık patronun, yani bir anlamda kendi küçük gökyüzünün yıldızlığından kendi işinin zavallısı'na dönüşmüş bir adamın huzur (ve elbette borç para) bulmaya bir yoga kampına sürüklenmesi kentli parodisine fırsat sunuyor. Ancak BKM romantik standartlarına sadık kalarak bu alanlara bulaşıp kirlenmektense köhne çatışmalardan medet umuyor.

Ramin Matin, ­-Fight Club filminde de “şiddetle anılan”- İkea kataloğuyla kafayı bozmuş kentlinin hoş bir eleştirisini Son Çıkış'ta vermişti. Bu eleştirel kaldırım çiğnenebilir, eskitebilir aslında fakat Aşkın Kıyameti'nin ne böyle bir derdi ne böyle bir bakışı var şüphesiz. 90'larda oyunlar kaleme alan Yılmaz Erdoğan gözlemleri güçlü son eserini Neşeli Hayat ile verip kenara çekilmiş. Eğilmez nasıl yapımcı damarı tuttuğunda sanatından ödün veriyorsa Erdoğan da “tamamen duygusal” davranıyor ve yapımcı şirketin çizgisine uygun çalışmalara yöneliyor. Haliyle tanıdık ama güzel bir fikirle açılan film hızla usandıran bir romantizme ve batık bir melodrama doğru yol alıyor.

KURULAMAYAN KARAKTERLER, AKMAYAN ANLATI 

Saral'ın filmine dair bir çırpıda nice sorun sayabiliriz ancak BKM çizgisini biraz daha kurcalamaktan yanayım. BKM günümüz sinemasında güçlü birkaç yapım şirketinden... Bir sahne performans fabrikası gibi çalışıyor. Eski tarz stand up'çısından dansçısına, komedyeninden oyuncusuna, yazarından yönetmenine hemen her dalda iyilerin ve irilerin yetiştiği, iş yaptığı bir fabrika. Dolayısıyla romantik filmlerine bir çizgi çekerken de komedi türünde markalaşmasının rahatlığıyla hareket etmeleri doğal. Örneğin Burak Aksak'ın Bana Masal Anlatma'sı mahalle romantizminden beslenen bir aşk hikâyesiyken güncel komedi anlayışı ve Yılmaz Erdoğan bitirimliğinden aynı anda esintiler taşıyordu. Bu rahatlık Aşkın Kıyameti'nde artık kararsızlığa varmış. Pembe ile siyahın karıştığı açılışın hemen ardından sıcak renklere akan film ansızın kararıyor ve yaz yağmuru gibi atıştırmaya başlıyor. Bu durum filmin temposunu olumsuz etkilemiş. Seyirciyi dışarıya itmeyen öte yandan ritmini de yakalayamayan bir film Aşkın Kıyameti. Fırat'ın ilk çiftten ayrılıp bir diğerine geçişi oldukça hızlı ve anlaşılmaz. Tesadüfler art arda geliyor. “Bu bir romantik film, tesadüf olmasa aşk yaşanır mı” demeyin çünkü film böyle bir açıklama da getirmemiş, gayet “ciddi koşullarda” karşılaşıyor çiftimiz.

Filme hasar veren bazı geçişleri burada analım. Bu geçişlerin bir kısmı klişelerden ötürü, bir kısmı ise tamamen Saral'ın anlatısına özgü... İlk geçiş şu: Fırat Gökçe'yi öyle azarlayıp aşağılıyor ki bu saatten sonra birbirlerinin yüzüne bakmazlar diye düşünüyoruz. İkisinin yakın arkadaş çıkması, patron-işçi ilişkisi dışında pek samimi bir iletişim kurmaları seyirciyi şaşırtıyor. Gökçe'nin o kadar azar üzerine iki çift laf etmesi gerekmez mi? Eğilmez'deki gibi tiradına “Bak beyim” diye başlamasa da “oğlum beni niye azarlıyorsun onca insanın önünde” diyebilirdi. Demedi. Üstelik arkadaşına kol kanat gerdi. Bu zayıf karakterler Yılmaz Erdoğan senaryolarında sıklıkla karşımıza çıkıyor. Örneğin Neşeli Hayat baştan sona böylesi bir karakterle (Rıza Şenyurt) akıyordu.

İkinci geçiş ne yapacağını bilmeyen boşlukta Fırat karakterinin abartılı bir şaşkınlıkla önüne çıkan her şeyi kabullenmesi. Bir anda ilaç mümessili oluyor, kalkıp bölge buluşmasına gidiyor. Fırat'ı bir toplantı sahnesinde kravatını gevşetirken görüyoruz. Oralara kadar gitmesi normal de bir kravat mı darlamış beyimizi? Balık baştan kokar! Fırat'ın bir ajans patronuyken asi ruhlu verilmesi son derece saçmayken ilaç mümessiliğini “çaresizlikten sarıldığı yılan” biçiminde göstermek bu uyumsuzluğa tüy dikiyor. Karakter kurulamamış. İlan satan biri neden ilaç satmaktan tiksinsin? Bizim bilmediğimiz ilkeler mi çiğneniyor? Kreatif sancılar mı çekiliyor yoksa? Konuşmaya “şehirde kaç kişi ölüyor farkında mısınız” diye başlayan, ölümü fırsata çeviren Fırat sağlık hakkında mı “yalan” söyleyemeyecek? Üçüncü ve en önemli geçiş ise filmin yarısından fazlasına denk gelen Yusuf-Lidya-Fırat ilişkisi. Fırat'ın âdeta yeniden doğarak kimliğini kazandığı bu arkadaşlığın Gökçe-Serhat'a kıyasla tayin edici olduğu açık fakat hâlihazırda “karmaşık” bir ilişkinin orta yerine dalan Fırat hiç yadırganmadan karşılanıyor. Bu ilişki iyi serilmemiş. İki erkek arasındaki uyum şaşırtıcı... Dahası Lidya ile Fırat arasındaki elektrik panosu da arızalı! Her an kıvılcım saçacak gibi duruyor... Ayrı dünyaların insanları sonuçta! Ama tek bir tartışma dahi yaşamadan -elbette filmde sunulan bir çözümle, kolaylıkla- sevgili oluyorlar.

BKM ROMANSI, NETFLİX KUMPASI VE OYUNCULUKLAR

Aşkın Kıyameti, son dönemde birçok kez işlenmesine karşın hâlâ çalışır durumdaki kariyerist kentlinin sefaletine değinse dahi bunu esas anlatısının yanına yerleştirememiş. Çatışmaya sokamazken güldürüye de katamamış. Ölüm ilanı esprisi harcanmış, sürekli iş konuşan Serhat karikatürüne arka koltuktan bağlanıp konuşmayı başaran Fırat ile bir soluk kazandırılmak istense de bu çaba boşa harcanmış. Fırat arka koltuktan “bağlanıyor” falan ama Serhat o denli karikatür ki işe yaramıyor. Serhat, onu canlandıran Gürhan Altundaşar gibi BKM Mutfak izi taşımakta... BKM skeçlerinin, tiplerinin beyazperdeyle örtüşmediğini defalarca gözlemledik ancak Erdoğan senaryosunda belli ki titiz davranmamış. Bu basitliğin günümüz ticari sinemasında şansı yok. Popüler güldürü başka bir yere gitti. Yukarıdaki örnekten çok daha basitleri dâhil eskinin anlayışına rağbet edilmiyor. Filmde gelişkin bir mizah duygusuna rastlamıyoruz. Duygusal bir film olarak hızlanamayan, romantik komedi kalıbına ise dökülemeyen bir yapım Aşkın Kıyameti. Başardığı tek şey formülü harfiyen uygulayarak bir BKM romantiği sunmak! Biraz olağanüstü acı, biraz popüler güldürü, üstüne hafif de mistik açıklama serpiştirip seyirciye ulaşmak. Zaten formül tutturulduğu için seyirci filmden kopmuyor. Bu durum bir yanıyla üzücü çünkü merak duygusu yahut filmin temposu etkin değil bu kopamayışta, karavanaya kaşık sallama eğilimi hâkim!

Saral’ın filmi tüm bu sıkıntıları finalde de gideremezken oyunculuklara dair birkaç şey söylemek lazım. Meşhur felsefe hocası anekdotunu hatırlayalım. Filanca okulun filanca sınıfında felsefe hocası, sınavın tek sorusunu soruyor: “Bana bu sandalyenin olmadığını kanıtlayın!” Öğrencilerden biri risk alıyor ve arkadaşları gibi uzun uzun satırlar döşenmektense “hangi sandalye” sorusunu yöneltiyor. Tabii sonuç: Otur, yüz! Aşkın Kıyameti için de oyunculukları değerlendirmeye bu örnekten ilham alarak şöyle başlamalı belki: “Hangi oyunculuk?” Ne eksik ne fazla! Hangi oyunculuk? Bu BKM romantiklerini aşan, yayıncı kuruluşun tercihlerinden kaynaklanan bir sıkıntı...  Dolayısıyla başrolleri paylaşan Boran Kuzum, Pınar Deniz ve Yiğit Kirazcı'nın yeteneklerinden de bağımsız bir durum... Netflix film ve dizilerinin bir kısmı oyunculuğa hiç fırsat tanımıyor. Doğrusu son birkaç yılda oyunculuğa ihtiyaç duymayan, senaryosu özensiz, yönetimi renksiz bir sürü Netflix yerli yapımı izledik. Aşkın Kıyameti de oyuncuların varlığını (star ışığını) yeterli görmüş, fazlasını aramamış. Başrollerin etkisiz kaldığı anlatıda yan rollere kayıyor gözümüz. Nedir ki orada da parlak bir performans yok. Gürhan Altundaşar ve Seda Türkmen silik kalmışlar. Zaten Türkmen enerjisi, Altundaşar ifadesi itibariyle sınırlı karakterleri canlandırıyorlar. Bu filmde bugüne değin üstlendikleri hissi dahi geçirememişler. Zeynep Tokuş ve Musa Uzunlar da konuk oyuncu formatındalar. Başrolden bir şey beklemeyen film konuk oyuncudan mı bekleyecek?

* *

Yazıyı şöyle noktalayabiliriz: Aşkın Kıyameti yapımcı şirket ile yayıncı platform arasında kalmış, inandırıcılıktan uzak, romantik mi olsun gözyaşı mı döktürsün bir türlü karar verememiş bir film. Günün sonunda ne gözyaşı döktürüyor ne hayal kurduruyor. İşin kitabına uymadığı filmde ucuz bir çatışmanın yanı sıra seyirciye geçmeyen karakterler, olay örgüsündeki aksaklıklar ve “oyuncusuzluk ısrarı” dikkat çekiyor. Aşkın kıyameti koptuğunda ise geriye romantik bir sefalet kalıyor.