Astana, Soçi ve şimdi Moskova

Ankara, Moskova’nın tezgâhıyla verdiği ağır kayıpların bedelini doğrusu Suriye silâhlı kuvvetlerine ağır ödetti. Hem de Idlip hava sahasını SİHA’lar dışında ihlâl etmeden. Buna karşılık, bu denli dayak yiyen Suriye ordusu nasıl oldu da Serakıp’ı geri aldı, onun yanıtını herhalde Moskova’da alacağız.

Aydın Selcen yazar@gazeteduvar.com.tr

Türkiye’nin Suriye ve özellikle Idlip için koşullarını dayattığı, tarafı olup uzlaşarak altına imzasını koyduğu üçlü Astana ve ikili Soçi’den sonra şimdi prşembe günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mevkidaşı Putin’le Moskova’da görüşmesinin ardından üçüncü bir metin göreceğiz. Üçlüden İran’ın “düşmesinin” yanı sıra, imzasını koyacak Türk-Rus ikilisinin iradesine rıza gösterecek bir üçüncü de Beşar Esat’ın Suriye’si.

“Balon yapmasın” diye girmeyelim ama yasadışı göçe kapıları açmak tutumunda da Türkiye, Bulgaristan’la ikili istişarelere üçüncü olarak Yunanistan’ın katılmasını reddetti. Demek ki kabaca düz hesapla, güncel durumda komşulardan Yunanistan, Suriye ve İran “şahsımın muhatabı da değil, dengim de değil” desek, yanılmış olmayız. TBMM’nin de Cumhurbaşkanı’nın “dengi yahut muhatabı” olmadığı” eklenebilir. Zira kumda doldur-boşalt oynama tutkunu CHP’nin talebiyle hem de “kapalı” yapılacak oturuma Cumhurbaşkanı katılmaya tenezzül dahi göstermedi.

Salonlardan alanlara dönelim. Ankara, Moskova’nın tezgâhıyla verdiği ağır kayıpların bedelini doğrusu Suriye silâhlı kuvvetlerine ağır ödetti. Hem de Idlip hava sahasını SİHA’lar dışında ihlâl etmeden. Buna karşılık, bu denli dayak yiyen Suriye ordusu nasıl oldu da Serakıp’ı geri aldı, onun yanıtını herhalde Moskova’da alacağız. Neyrap’ın ve Halep-Lazkiye M4 karayolunun Türkiye’de, Serakıp’ın ve Halep-Şam M5 karayolunun Rusya’da kaldığı bir uzlaşı duyurulacak sanki. Böylece “Esed’in” gittiği, Rusya askeri inzibatının geldiği gibi bir diplomatik örtü “çözüm” olacak herhalde.

O çözümün de kalıcı olmasına olanak yok. Görülebilir gelecekte Rusya’nın, Esat’ın egemenliğini ülkesinin tamamını kapsayacak biçimde genişletmesine etkin destek siyasetinde değişiklik olmayacak. Öyleyse, Türkiye’nin Esat’ı devirmek ve ülke sınırlarını sınır boyunda değil sınırların ötesindeki toprakları ucu açık biçimde doğrudan yöneterek savunmak ilkelerine dayanan Suriye siyaseti de sürekli sınanmaya devam edecek. Sözkonusu dayatmacı, güvenlikçi siyasette radikal dönüşüm ancak Kürtlerle ilişkinin güncellenmesiyle olabilir. Ancak o yönde de herhangi bir değişim belirtisi bulunmuyor.

Yaldız süslemeli salonlar, tepelerine ateş yağan çamur deryası alanlar bir yana, esasen mümtaz muhalefetin idrak etmeyi reddettiği vahamet ise her seçenekte kaybedenin bizler, yani bu anayasasında demokratik ve laik cumhuriyetin yurttaşları olacağı gerçeği. Üzerimize, öyle uzaktan uzağa ayak sesleri duyularak filan değil gümbür gümbür gelen rejime karşıysa muhalefet, onu kökten ve hemen reddetmeli. Oysa bırakın reddiyeyi, muhalefetin şöyle ağız dolusu ve toplumsal bir barış talebi dahi yok. Halen salı müsamerelerinde tavana sıkmayı, o eski güzel (!) “devlet aklı” ve “genelkurmay” günlerini anmayı marifet sanan bir muhalefet var önümüzde.

Ciğerleri yanarak onay verdikleri teskerenin uygulandığını görünce afallayan, diplomasi derken Putin’in ayağına neden gidildiğini sorgulayan, İstanbul Valisi “Savaşa Hayır” temalı tüm etkinlik ve gösteri yürüyüşlerini yasaklarken Ankara’nın Çankaya ilçesi sınırlarından gözlerini kırpıştırarak bakan, ipin ucunu hepten kaçırmış, aklınca muhalefet edebilme olanağını bir kapalı oturuma sıkıştırmış, biçare bir muhalefet. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete, cemi cümlenizin gecesi hayrolsun. Pardon, Fetih Suresi aslında Hudeybiye Barışı’nı anlatırmış, bu ayrıntı çok önemliydi, unuttum.

Tüm yazılarını göster