Astroloji neden bu kadar popüler oldu?
Astroloji, popüler kültürde uğradığı suistimallere ve 'yıldız falı' nitelemelerine rağmen kişinin yaşam planına dair bir olasılıklar skalası sunmakta ve hakikatini kavramasına yardımcı olmaktadır.
Buse Sarıahmetoğlu*
Aristoteles’in Metafizik adlı eseri "Bütün insanlar doğal olarak bilmek ister" cümlesiyle başlar. İnsan var olduğu günden bu yana, içinde bulunduğu düzeni anlama ve geleceğini daha sağlam temellerle yapılandırma gerekliliğini hissetmiştir. İnsan beyni, kıyas yaparak çalışan bir mekanizmadır. Dolayısıyla; doğrusal aktığını varsaydığımız zamanda tüm deneyimlerinin sonuçlarını kendi içerisinde tuttuğu istatistik çerçevesinde yorumlamaya çalışmıştır. Çünkü, fizik yasaları gereği evrende her nedenin bir sonucu olmalıdır.
İnsanı ilk olarak bilmeye iten korku olmuştur. Korku, henüz gerçekleşmeyen ve dolayısıyla deneyimlenmeyen olaylar üzerine kurgulanan bir duygudur. Bilme eğiliminin diğer motivasyonları ise umut ve beklentilerdir. Çünkü, bilme eğilimi yalnızca bilmeyi istemek değildir. Bu eğilimle yapılan araştırma aynı zamanda tatmin edici bir sonuç vermelidir. Çevresinde olan bitenin nedenini ilk kaynağından öğrenmek isteyen insan yüzünü bu sayede yıldızlara çevirmiştir.
Astroloji "yıldız" anlamına gelen astro (άστρο) ve "araştırması" anlamındaki logia (λογια) kelimelerinden oluşur. Bireyin ya da olayın doğum anındaki takımyıldız konumlarını göstermek için çıkarılan anlık gökyüzü şemasına ise Horoskop denir. Grekçe, "saat, dönem veya zaman dilimi" anlamına gelen horo (ώρα) ve "odaklanma gerektiren hedef veya işaret" anlamına gelen skopus (σκοπός) kelimelerinden oluşur.
Astrolojinin ilk yansımaları M.Ö. 3000'lerde Mezopotamya'da ortaya çıkmıştır. Modern gökbilimin yazılı olan tüm temel ilkeleri Sümerler'e aittir. Onlara göre gökyüzü yazılı bir levhadır ve gezegenler birer "tercüman-çevirmen" görevi üstlenirler. İnsan davranışlarının zaman içerisindeki tüm yansımalarını anlamak o levhadaki yazıyı okumakla mümkündür. Yani, "yukarıda ne varsa aşağıda da o vardır." Gök cisimlerinin hareketleri insanlar üzerinde çeşitli etkiler yaparken aynı zamanda gelecekten de haber vermektedir. İnsanoğlu, en başta doğayı anlamak ve sonrasında yaşama dair temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına gök cisimleriyle yakın temasa geçmelidir.
Gökyüzündeki tüm cisimlerin iç yüzeyinde yer aldığı bir küre fikri, ufuk ve başucu noktaları, dairenin 360 derece olarak belirlenmesi, gezegenlerin Güneş çevresinde döndükleri göksel yörünge, yıldızları takımyıldızlar halinde gruplandırma, onlara bugün burç olarak bildiğimiz adları ve resimli imgeleri atfetme, zaman bölümlerine 12 sayısını uygulama ve bugüne dek tüm takvimlerin temeli olan bir takvim tasarlama kavramları bu sayede oluşmuştur. Bu nedenle, arkeolojik kazılarda bulunan ilk çivi yazılı metinler astronomikten ziyade astrolojiktir. Daha da önemlisi astroloji, Mezopotamya'da doğmuştur.
Sümer'den, Babil'e aktarılan tüm bilgiler ışığında "kişisel doğum haritası" kavramı ortaya atılmıştır. Bu çerçevede, astrolojide bireyin önemi vurgulanmıştır. Eski Yunan'da tüm bilgileri derleyen Tetrabiblos adlı eserin yazılmasından sonra büyük bir gelişme katedilmiştir. Bu eserde, gökyüzünün niteliğinin insanların huy ve mizaçlarını belirlediğine dair derin bilgiler mevcuttur.
Bununla birlikte; birinci kitapta astronomi ve astroloji karşılaştırılıp değerlendirilirken, ikisinin birbirini tamamlayan ayrılmaz bir bütün olduğu sonucuna varılmıştır. Fakat; idrak noktasında astronominin, astrolojiye göre daha açık ve net olduğu ifade edilmiştir. Yani bu durum, bakmak ve görmek arasındaki fark gibi tanımlanmıştır. Roma'da Julius Caesar dönemi siyasetinde zirveyi gören astrolojinin, 20. yüzyıla gelindiğinde tüm kıtalara yayıldığı görülmektedir. Yayıldığı bölgelerde, gelenekler bazında yeniden biçim almış olsa dahi kendi dokusunu korumayı başarmıştır. Dolayısıyla, insanlık tarihinin başından beri süregelen tüm bu bilgi birikimi genel-geçer niteliğini yitirmemiştir.
Her ne kadar Batı'daki kaynaklardan daha çok söz edilse de Doğu'nun astroloji konusundaki bakış açısı daha derindir. Ortaçağ Astrolojisi'ne damgasını vurmuş Pers astrolog ve matematikçi Ebû Ma'şer, astrolojinin üstün varlıkların doğal hareketleri aracılığıyla gerçekleşen şeyleri gösterdiğine ve bu bilgiyi göz ardı etmenin hiçbir faydası olmadığına dikkat çekmiştir. Bu bilgiye kavuşmamızın tek yolunun; 360 dereceden oluşan zodyak dairesindeki dereceler, her bir burcun 30 derecesinin nicelikleri, yönetici gezegenlerin asaleti ve doğaları, Kuzey ve Güney takımyıldızlarının durumları ve manaları hakkında bilgi sahibi olmamız olduğunu dile getirmiştir. Onun ince hesaplamalara dayanan bu görüşü, alemdeki her şeyin sayısal kodlara sahip olduğu fikrini doğurmuştur. Dolayısıyla astrolojinin matematiksel tarafı çok daha güçlü vurgulanmıştır.
Endülüs kökenli ünlü mutasavvıf, yazar ve astronom İbnü'l Arabi; duyularımızla algıladığımız evrenin zahiri alem olduğundan, fakat kurgu veya sanrı olmak yerine kendinden üstteki gerçeklik seviyesine işaret eden sembolik bir hayal olduğundan bahsetmiştir.
Aziz El Nesefi, Zübdetül Hakaik (Hakikatlerin Özü) adlı eserinde zodyakı göklerin ruhu olarak görmüş "Küçük insanda ne varsa, büyük insanda da vardır" diyerek bizim sadece birer yansıma olduğumuz kanısına varmıştır. Yedi dış azanın dünyanın yedi bölgesi olduğunu ve yedi batın azanın ise yedi kat gökler olduğunu savunmuştur. Aynı zamanda, bunu insan bedenindeki ana organlarla özdeşleştirmiştir.
Ülkemiz topraklarından yetişen İbrahim Hakkın Erzurumi ise Marifetname adlı eserinde burçlar sahibi göğün on iki burcunun olması gibi insan bedeninin de dışından içine on iki yolu olduğuna değinmiştir.
Bilinen tarihin başından beri "küçük evren" olarak nitelendirilen insan, sadece kendi bedeniyle daha yüksek enerjileri özdeşleştirmekle kalmamış tüm bu gezegensel enerjilerin dünyadaki yansıması yani frekans karşılığı olan elementler, mineraller, bitkiler, doğal taşlar vb. yöntemleri de kullanarak belirli bir astrolojik düzen içerisinde ruhsal ve bedensel tedavi yöntemleri geliştirmiştir. Örneğin; Ebers Papirüsü'nde yer alan 876 reçetenin yazımında 500 kadar değişik maddenin yanı sıra kurşun, bakır tuzları gibi inorganikler de yer almaktadır ve kullanımları yine gezegensel sembolizmin bedende yansıdığı alana dayandırılmaktadır. Antik Mısır'da bu o kadar ileri bir hal almıştır ki, bulunan papirüslerde cerrahi müdahalelerin bile bu şekilde gerçekleştirildiğine dair bilgilere yer verilmiştir
Tüm bu isimlerin görüşlerinden de anlaşılacağı gibi, astroloji içerisinde astronomi, matematik, fizik, kimya, biyoloji, tarih, felsefe, sosyoloji, psikoloji, ekoloji ve tıp gibi dalları barındırır. Dolayısıyla bugün bazı zümreler tarafından 'yıldız falı' olarak nitelendirilse de, pozitif bilimlerden ayrıştırılamayacak derecede komplike bir sistemdir.
Günümüzde astrolojinin bu denli popülerlik kazanmasının nedeni insanların kendilerini daha yakından tanıma çabalarıdır. Çünkü; hiçbir şeyin durağan olmaması gibi astroloji de psikolojik tipoloji belirlemek adına büyük bir gelişim göstermiştir. Oysa bundan önceki zamanda astroloji genellikle kehanet ile bir tutulmuş, antik inanç biçimleriyle karıştırılmıştır. Bugün de öngörü teknikleri ayrılmaz bir parçası olmasına karşın, kelimeler daha rasyoneldir ve şimdiki zaman dilimini önceleyerek topluma veya bireye dair sağlıklı bir rota çizmeye yöneliktir. Astroloji, çözümlemelerinde psikolojik teknikleri kullanır. Bugün, astrolojiyi doğru kavrayıp, yönelim gösteren kişiler doğuştan gelen psikolojik potansiyellerini bilmenin; kendilerini daha iyi anlamaya ve daha rahat kabullenmeye yardımcı olacağını anlamışlardır.
Evren zihinseldir ve görünen maddenin ardında tezahür eden çok daha büyük bir gerçeklik vardır. Bunu görebilmek algıya bağlıdır. Algı ise sadece çaba sarf edildiğinde açılabilen katmanlı bir yapıdır. Bugün nörobilimin kapsama alanında olan bu konuyu, Aristoteles'in psikolojisini (De Anima) kaynak alan İbni Sina "ilmün nefs" terimi ile adlandırır. Bu gelenekte biliş; en alt aşamada duyumlama ile başlayıp, en üst düzeyde akletme ile tamamlanır.
Yani, amaç varlık sınırlarının eridiği Satürn menziline varmaktır. Satürn, hayat ağacı olarak adlandırılan Güneş sisteminde, zamanı ve formu bir arada tutan gezegendir. Madde olarak gördüğümüz her şey, onun menzilinden gözlemci olmakla yani nötr bir bakış açısına sahip olmakla değişir. Gerçekliğin sabit olduğu algısını aşan kişi hakikati kavramış sayılır. Nitekim, Satürn'ün astrolojik sembolü bir artı ve altındaki hilal olarak betimlenir. Buradaki artı dünyaya ait olan dört elementtir (madde), hilal ise manayı yani hakikati ifade eder. Dolayısıyla, hakikati bulmak beş duyuyla deneyimlemenin ötesine geçmekle mümkün olur.
Akıl çağı olarak nitelendirdiğimiz bu dönemeçte insan, kendi gerçekliğini şekillendirebileceğini kavrama aşamasındadır. Bu nedenle, yaradılıştan getirdiği potansiyeli anlarken neye gözlemci olup neye olmaması gerektiğini daha yakından görmek istemektedir. Astroloji, popüler kültürde uğradığı suistimale rağmen, kişinin yaşam planına dair bir olasılıklar skalası sunmakta ve hakikatini kavramasına yardımcı olmaktadır.
*Astrolog