Asya-Pasifik’te alacakaranlık kuşağı endişesi II: Nükleer savaş çıkar mı?

Dünya yeniden bir alacakaranlık kuşağı savaş ve yıkımla burun buruna gelmiş durumda. Çin ve ABD’nin simgesi haline geldiği bölgesel ve küresel rekabet, tarafların da istemediği ancak bedelini bölge ve dünya halklarının ödeyeceği bir yolda ilerliyor. Son iki günde yumuşama sinyallerinin gelmesi umut verici. Aklıselimin galip gelmesi dileğiyse baki.

Mühdan Sağlam msaglam@gazeteduvar.com.tr

22 Ekim 1962’de SSCB bandıralı bir geminin Küba’ya yaklaştığı bilgisi endişeyle Beyaz Saray’a iletildi. ABD’nin Türkiye’ye yerleştirdiği nükleer başlıklı füzelere karşı SSCB de Küba’da benzer bir girişimde bulunuyordu. Küba Füze Krizi olarak tarihte yer alan bu gelişme, “Yakın Tehlike” ismiyle bir filme konu oldu. Filmin kahramanları New York’ta gökyüzüne bakıp “Güneş batıyor, yarın hiçbirimizin bir daha Güneş’i görmeme ihtimali var” diyor ve umutsuzca son defa Güneş’i içine çekiyordu.

Küba Füze Krizi, SSCB ile ABD’nin doğrudan diplomatik temasa geçmesiyle son buldu. Dünya 22-28 Ekim tarihleri arasındaki altı günde nükleer silahlanma dehşetinin korkusunu yaşıyordu. Tüm küre beş dakika içinde yok olabilirdi. Bu kriz sonrası Dehşet Dengesi, karşılıklı yok olma, kavramı literatürde görünür anlamına erişti. Dünya ve iki süper güç aklıselimle küresel bir felaketin önüne geçebilmişti. O zamandan akıllarda kalan nükleerin, herhangi bir kriz, gerilimde ve savaşta en son akla gelmesi gereken, hatta akıldan silinmesi gereken, alternatif olduğuydu.

Bugün yeniden dünya “tehlike yakın mı endişesine gebe”, bu ihtimali ele almadan önce Asya Pasifik’in diğer önemli gücü, BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi ve nükleer hamilerinden Çin’in tutumuna bakmak yerinde olacak.

PEKİN: SAKİN OL, NÜKLEERİNE HAKİM OL

Kuzey Kore gerilimi yaşanırken gözlerin ısrarla Pekin’e dönmesinin kendi içerisinde iki nedeni var: Çin’in Kuzey Kore ile olan ilişkileri ve Çin için Kuzey Kore’nin Asya Pasifik’teki önemi.

Çin-Kuzey Kore ilişkilerine bakıldığında, izole durumdaki Kuzey Kore’nin ekonomik olarak ilişkisinin en güçlü olduğu aktör Çin. Özellikle gıda ve enerji talebi açısından Pekin’in Pyongyang'a ihracatı olmazsa ülkenin ayakta kalması çok zor.

Ticari veriler bu noktada ufuk açıcı olabilir. Çin ticari verilerini derleyen Panvija Şirketi’ne göre, gıda ve petrol başta olmak üzere Çin’in Kuzey Kore ithalatındaki payı yüzde 90. Dahası Pekin-Pyongyang arasında 2017'nin ilk çeyreğinde 721 milyon dolar, ikinci çeyrekte 394 milyon dolarlık ticari işlem gerçekleşmiş. Üstelik bu rakamlar geçen yıla göre yüzde 17’lik bir artışa işaret ediyor. Benzer biçimde Kuzey Kore’den Çin’e kömür, demir, kurşun ve deniz ürünleri ihracı yapılıyor. Tahmin edileceği üzere, küresel ticaretin en sık kullanılan para birimi dolar, bu ticaretin de para birimi.

ABD’nin ısrarla Çin’e “Kuzey Kore ile ekonomik ilişkilerini durdur” baskısının ardında bu ticaret var, çünkü ABD’ye göre Çin özellikle gıda ve petrol akışını keserse, Kuzey Kore ayakta kalamaz ve müzakere etmek zorunda kalır. Dahası ticari ilişkiler son bulursa, dolar akışının da sınırlanacağına inanılıyor. 5 Ağustos 2017’de Çin’in de lehte oy kullandığı ve BM Güvenlik Konseyi Kuzey Kore Yaptırımları tam da Çin-Kuzey Kore ilişkisini hedef almıştı. Zaten yaptırım tasarısını da gerilimin diğer tarafı ABD hazırlamıştı.

Çin için Kuzey Kore’yi önemli kılan ikinci neden, ülkenin konumu ve Çin için stratejik öneminden kaynaklanıyor. Coğrafi olarak bakıldığında Kuzey Kore’nin Güney Kore dışında kara sınırı olduğu tek ülke Çin. Diğer sınırdaş Güney Kore, onun hemen güneybatısındaysa Japonya var.

Japonya ve Güney Kore ABD’nin bölgedeki en yakın müttefikleri. Bir nevi Kuzey Kore dolaylı olarak Çin ile ABD ve müttefikleri arasındaki tampon bölge. Bu tampon ortadan kalkarsa Çin ABD ile komşu olabilir. Bu seçeneği düşünmek bile istemeyen Pekin, Kuzey Kore’nin olabildiğince ayakta kalmasını istiyor.

Çin için Kuzey Kore önemli, ancak Pyongyang’ın nükleer faaliyetlerinden memnun değil. Pekin’e göre Pyongyang yönetiminin tabiri caizse “şımarık çocuk” gibi sürekli füze denemeleri yapması, nükleer faaliyetlerini övünçle ifade etmesi kendisi ve bölge çıkarları açısından sakıncalı.

Çin Devlet Başkanı’nın 2010’da “Bölgeyi ve dünyayı kaosa sürükleyecek eylemlerde bulunan ülkeler bu eylemlerine son versinler” demeci ve BM’nin son Kore yaptırımları için lehte oy kullanması bu rahatsızlığın örnekleri. Peki neden?

Çin’e göre Kuzey Kore’nin bu politikası, başta Güney Kore ve Japonya olmak üzere bölge ülkelerini tedirgin ediyor. Dahası silahlanmayı, bölgesel tatbikatları ve karşılıklı gövde gösterisini perçinliyor. Üstelik bu politika, ABD’yi bölgeye sevk ettiği gibi buna meşru zemin yaratıyor. Buysa Çin’in Güney ve Doğu Çin Denizi başta olmak üzere ikili veya çoklu toprak anlaşmazlıklarına ABD’nin daha güçlü ve görünür müdahalesinin önünü açıyor. ABD ile Çin hava ve deniz kuvvetleri neredeyse ayda bir defa değinilen bölgelerde düşük dozlu karşı karşıya geliyor. Ayrıca olası bir müdahalenin önünü açabilecek bu faaliyetler, Kuzey Kore’nin 25 milyonluk nüfusunun Çin’e iltica etmesi demek, Çin bunu da istemiyor. Ancak görünen en güçlü sebep ABD’nin Kuzey Kore’ye müdahale etmesi ve Asya-Pasifik’te dengeleri kendi lehine değiştirmesi endişesi. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in itidal ve masaya dönelim çağrısında bu endişe de etkili. Bununla beraber Pekin, bir müdahale durumunda ABD’ye istediğin gibi bölgeyi hizaya sokamazsın dercesine “Kuzey Kore’yi savunuruz” demeyi de ihmal etmiyor.

BİR İHTİMAL DAHA VAR O DA MÜZAKERE Mİ DERSİN?

Bugün yine nükleer bir savaş çıkar mı sorusuna Kuzey Kore gerilimi üzerinden yanıt arıyoruz. Trump’ın sağduyuyu zorlayan mesajları ve ondan aşağı kalmayan Kim’in çıkışları konuya dair analizi zorlaştırıyor. Olmaz dediğiniz her ne varsa iki liderin fevri tutumlarıyla gerçekleşebilir. Yine de olası ihtimallere bakmak yerinde olacak.

Önleyici Vuruş: Bush Doktrini’yle akıllarda yer eden bu yöntem, karşı tarafın saldırıya geçmesini beklemeden saldırabileceği algısına dayanıyor. Ancak yöntem gerek Kuzey Kore’nin 8 bin topçu bataryasının yönünü Güney Kore’ye çevirmiş olmasından, gerek beraberinde getirdiği, nükleer güce başvurma, insani yıkım ve Çin, Rusya, Japonya gibi ülkelerin de katılımıyla bölgenin bir savaş alanına dönme ihtimali sebebiyle şimdilik çok dillendirilmiyor.

Sınırlı Müdahale: Seçenek temelde Kuzey Kore’nin nükleer zenginleştirme yaptığı bölgelerin imhasına dayanıyor. Ancak bu da Pyongyang’ın anında Güney Kore’yi vurma ihtimali sebebiyle dahası niyetle ortaya çıkan arasında çok fark olabileceği ihtimali gözetilerek makul bulunmuyor.

Müzakere Masası-BM Yaptırımları: Bölgeden Japonya, Güney Kore, Çin ve Rusya’nın diplomasi vurgusuyla dikkat çeken yöntem. Nitekim Rusya ile Çin’in buna ilişkin bir yol haritası da var: Öncelikle Kuzey Kore, nükleer denemeleri ve füze atışlarını, ABD-Güney Kore belirli aralıklarla yaptıkları askeri tatbikatlarını dondursun. Daha sonra 2005’ten bu yana toplanmayan ABD, Japonya, Güney Kore, Kuzey Kore, Çin ve Rusya’dan oluşan “Altılı Görüşmeler”e yeniden başlansın. Müzakere yoluyla Kuzey Kore’nin ikna edilerek Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın denetimine kapılarını açması sağlansın. Öneri, akla en yatkın ve insani çözüm gibi görünüyor. İkili görüşmelerle tarafların ikna edilmeye çalışılması, dahası Kuzey Kore ile ABD’nin doğrudan görüştüğü bilgisi ve son iki gündeki yatıştırıcı tutum bu önerinin yol haritasına uyumlu.

Sonuç olarak dünya yeniden bir alacakaranlık kuşağı savaş ve yıkımla burun buruna gelmiş durumda. Çin ve ABD’nin simgesi haline geldiği bölgesel ve küresel rekabet, tarafların da istemediği ancak bedelini bölge ve dünya halklarının ödeyeceği bir yolda ilerliyor. Son iki günde yumuşama sinyallerinin gelmesi umut verici. Aklıselimin galip gelmesi dileğiyse baki.

Tüm yazılarını göster