Disney +’nın aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkede içerik üretimini durdurmaya karar vermesinin ardından, hali hazırdaki içeriklerin akıbeti merak konusu olmuştu. O dönem sızan bilgiler yoğun bir çaba ve uzun süren bir emeğin ürünü olarak ortaya çıkan Atatürk dizisinin platformda yayınlanacağı şeklindeydi. Ancak son birkaç gündür bu dizi üzerinden yoğun bir tartışma yürütülüyor.
Diaspora Ermenilerinin ABD’deki lobisinin dizinin platformda yayınlanmaması üzerine yoğun bir faaliyet yürüttüğü haberleri düştü önce. Platform da birkaç gün süren sessizliğin ardından dizinin Disney + yerine aynı şirketin diğer yayın kuruluşu Fox Tv’de film olarak yayınlanacağını, sonra da sinemalarda gösterileceğini açıkladı. Burası da bir muamma. “Önce televizyon sonra sinema, nasıl bir kurgu yapılacak acaba” sorusunun cevabını o zaman öğreniriz.
Meselenin tartışılması normal. Ama hem iktidar hem de muhalefet cenahının bu gelişmeler karşısında ‘yekvücut’ olması, meselenin bir anda ‘devlet politikası’ haline getirilmesi ve “bu sansür ve engelleme girişimine karşı birlik ve beraberlik içinde mücadele edileceği vurgusu” göz yaşartıyor. Son birkaç günde özellikle iktidar bloku sözcüleri, RTÜK üyeleri kültür/sanat alanını yasak, ceza ve sansürle boğmuyormuşlar gibi ‘sanata özgürlük’ bayrağını açtılar. CHP ve sağ muhalefetin her türlüsü de bayrağı açanın kim olduğuna bakmadan altında toplandılar. Ama malum mesele Atatürk olunca en çok sesi her zamanki gibi CHP çıkardı hakkını yemeyelim! Tıpkı, 15 Temmuz darbesinin ardından doğru soruları sormak, bu kalkışmayı kendi lehine kullanacağı açıkça belli olan iktidarın hedeflerini akameti uğratmak yerine ‘Yenikapı ruhuna’ yedeklendikleri gibi.
Sanki RTÜK daha üç gün önce Netflix, Disney +, Amazon Prime, MUBI, Bein ve Blu TV’deki bazı yapımların “toplumsal ve kültürel değerler ile aile yapısına aykırı” olduğu gerekçesiyle ceza yağdırmamış gibi. Sanki bu platformlara eylül ayına kadar süre tanınmamış ve “kendinize çeki düzen verin” diye gözdağı verilmemiş gibi. Sanki Munzur Festivali’nde sahne alması planlanan Grup Yorum, Grup İsyan Ateşi ve Ermeni müzik grubu Veradardz Folk’un katılımı engellenmemiş, Melih Gökçek’in hedef göstermesinin ardından Cem Adrian'ın Yozgat konseri iptal edilmemiş gibi, Atatürk’ün adı bir kez daha “sınıfsız, imtiyazsız ve kaynaşmış bir kitle” rüyasına harç olarak kullanıldı.
Yayınlandığında (daha önceki yapımların deneyiminden hareketle söylersek) “böyle Atatürk mü olur” diye ağır eleştiriler alması kuvvetle muhtemel, herkes kendi Atatürk’ünü görmek istediği için kimseleri mutlu etmesi mümkün görünmeyen ve bu nedenlerle bir kez daha “birlik ve beraberliği” tesis edecek bir yapım için politik olarak iktidarla yan yana gelmek, hatta ondan daha fazla gürültü çıkarmak siyaseten anlaşılabilir. Anlaşılmaz olan, yukarıdaki paragrafta sadece son bir haftada yaşanan gelişmeleri sıraladığım ağır sansür, baskı ve yasaklara karşı bu kadar yüksek perdeden ses çıkarmamak. ‘Siyaseten’ de olsa iktidar blokunun bu tür durumlar karşısındaki ikiyüzlü tutumunu teşhir edememek. Cumhuriyetin bütün kazanımlarını ortadan kaldırmaya niyetlenenlerle, cumhuriyetin kurucu partisi olduğunu iddia edenlerin bu yan yana gelişindeki alegoriyi de siyaset bilimciler yorumlasın!
Kürtçenin her platformda engellenmesine, Ermeni adının kültür sanat alanından çıkarılmasına, LGBTİ+ temalı içeriklerle yürütülen ‘kutsal’ savaşa karşı seslerini çıkaramayanlar, yine Atatürk adının güvenli ve her yöne çekilebilir sularına atıyor kendilerini.
Çokça yazıldı ama söylemeye devam etmekte ısrardan başka da yol yok görünüyor. Başta Atatürk dizisi olmak üzere, bütün sanat ürünlerinin özgürce gösterilmesinin biricik yolu demokrasiyi daha da geliştirmekten geçiyor. Bu mücadelenin Atatürk adının sağladığı güvenli sularda ‘muhalefet’ (hatta gazetecilik!) yapıyormuş gibi yürütülmeyeceği ise apaçık.
Bugün mesele sanat olduğunda demokrasi ve özgürlüğün yolu Kürt dilinin, Ermeni adının özgürce kullanılması mücadelesinden; halkın içine düşürüldüğü yoksulluğu uzlaşmaz bir dille anlatma inadından, LGBTİ+ içeriklere karşı yürütülen ‘kutsal savaş’ın karşısında olmaktan geçiyor.
Tam yazıyı bağlamıştım ki, TBMM Dijital Mecralar Komisyon Başkanı Hüseyin Yayman “Disney Plus’ın lisans iptali dahil, bant daraltma, reklam yasağına kadar her türlü karşılığı vereceğiz” şeklinde bir açıklama yaptı. Bu güçlü (!) antiemperyalist çıkıştan sonra milli birlik ve beraberliğin çok daha güçlü bir şekilde inşa edileceğine olan inancımız ise tam! Çünkü bu açıklamanın Atatürk adının arkasına saklanarak keyfi sansür ve yasaklamayı meşrulaştıracağını görüp karşı koymak yerine, iktidardan daha fazla demagoji yapıp siyasi rant elde etmeye çalışmak daha kolay bir yol.
Sinema alanına dair güçlü bir antiemperyalist çıkış gelecekse salonların yarısını, dağıtım pazarının yüzde 85’ini kontrol eden uluslararası tekellerden başlanabilir!