Atatürk’ün emriyle onarılan Şemsi Paşa Camisi

Tekerlemesi yüzünden, Üsküdar’dan her geçtiğimizde gülümsememizi sağlayan Şemsi Paşa’nın yaptırdığı Mimar Sinan eseri cami, bu sefer önünden geçirilecek yaya yoluyla gündemde. Cumhuriyetin başlangıcında daha harabe durumdaki cami Atatürk’ün talebiyle onarılmış ve o günün şartlarında bu onarım üç yıl sürmüştü. Şimdi ise yalı nitelikli caminin önüne bu sefer 2,5 metrelik yaya yolu yapılması planlanıyor. Bu proje, gerçekten kötü bir şaka olmalı!

Abone ol

İstanbul’daki bazı yapılar, sadece kentimizin tarihi görüntüsüne katılmakla kalmayıp, kültürümüzde de iz bırakmışlardır. Mesela, “Şemsi Paşa Pasajı” diye bir yer yoktur ama bunun tekerlemesi vardır. Tiyatrocuların dil alıştırması amacıyla kullandığı bazı tekerlemeler, çocukluğumuzun en komik anılarını bize bırakmıştır. Mesela “Bir berber, bir berbere, gel beraber, Berberistan’da bir berber dükkanı açalım demiş” tekerlemesini söylemeye çalışan biri, eğer r harfini düzgün telaffuz edemiyorsa çevresindekiler gülmekten kırılır. Şemsi Paşa’nın tekerlemesi ise bugüne kadar ulaşarak, bu paşayı daima tebessümle anmamızı sağlamıştır.

Şemsi Paşa’nın yaptırdığı bir pasaj yoktur ama yaptırdığı bir külliye vardır. Üsküdar’da bulunan bu külliyenin ana yapısı Şemsi Paşa Camii’dir ve bu yapı topluluğu sahildedir. Tekerlemesi yüzünden, Üsküdar’da yanından her geçtiğimizde gülümsememizi sağlayan bu camiyi yaptıran paşa sıradan biri değildir. Müteferrikalığının ardından Anadolu ve Rumeli Beylerbeyliği görevlerini üstlenen Şemsi Paşa, sarayın sevilen ve güvenilen isimlerinden biri olmuştur. 1580’de tamamlanan külliyesi ise Mimar Sinan eseridir. Klasik Osmanlı mimarisinin tüm Sinan dönemi özelliklerini küçük bir alanda bir araya getiren bu külliye, küçük bir mücevher gibi Üsküdar sahilindeki dar bir alana konumlandırılmıştır.

Mimar Sinan eseri olduğu için ekstra dikkatle korumamız gereken bu cami ve külliye, aslında birçok badire atlattı. Şemsi Paşa Külliyesi’nin tüm yapıları, 1894 İstanbul Depremi’nde büyük hasar aldı ve 1895’te onarıldı. Zaman içinde harap olan külliye, 1940-1942 arasında Sanayi-i Nefise’nin ilk mezunlarından yüksek mimar Süreyya Yücel (1903-1970) tarafından biraz daha özenle onarıldı.

Tabii o zamanlar, 2005’te eski cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer imzasıyla çıkarılan “5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun” diye bir kanun olmadığı için, eski eserleri çürümeye terk edip, ardından yıkıp yerine yenisini yapmanın hukuki altyapısı yoktu. O zamanlarda, eski yapıları onarmaya ve korumaya çalışılıyordu. Eminönü’ndeki Vedat Tek yapısı Liman Han’ı pandemi vaktinde yıktıkları gibi, eskiyeni yıkıp yenisini yapmak amaçlanmıyordu.

1940’larda yapılan restorasyonda yapının tamamen yok olmaktan kurtarılmasına çalışılmıştı, şimdi ise önüne dolgu yolu yapmak yerine yaya yolu yapmaktan bahsediliyor.

1940’lı yıllarda, Şemsi Paşa Camisi’nin minaresi yıkık, kubbeleri çatlak, üzerindeki kurşun kaplamalar çalınmış, dershanesi ve medrese hücreleri ahır ve ağıl olarak kullanılır durumdaydı. Şemsi Paşa Camisi’nin onarımını, çeşitli kaynaklarda belirtildiği üzere Atatürk emretmişti ancak restorasyonuna onun ölümünden sonra başlanabildi. Yüksek mimar Süreyya Yücel başkanlığındaki ekip, üç yıl süren restorasyon çalışmasında, harim kubbesindeki çatlakları çıralı çam takozlarla kenetledi ve duvarların büyük kısmını yeniledi. Caminin batı köşesinde bulunan, kaidesine kadar yıkılmış haldeki minare yeniden inşa edildi. Son cemaat yeri yeniden yapıldı. Oldukça zor şartlarda yapılan bu restorasyon, tamamen aslına uygun ve doğru olmasa da külliyenin hayatta kalmasını sağladı. Sonrasında birkaç kez daha, koruma kurullarının onayladığı ve dikkatle uygulanan projelerle elden geçirilen cami, Boğaz kıyısının küçük mücevherlerinden biri olarak, vapurla önünden geçenleri selamlamaya devam ediyor.

2017’de İBB Başkanı Kadir Topbaş döneminde caminin önüne dolgu yapılması gündeme geldiğinde çoğu kişi buna karşı çıkıp bu projenin iptal edilmesini sağlamıştı. Mihrimah Sultan ve Şemsi Paşa Camileri gibi en kıymetli Mimar Sinan eserlerinin bulunduğu tarihi bir semte Marmaray istasyonu kazmanın sakıncalarından söz etmenin artık bir anlamı yok, olan oldu. Dolgu projesinin statik olarak yapıya nasıl bir hasar verebileceği konusunda merak ettiğiniz teknik bilgiler için, yüksek mimar restoratör Seda Özen Bilgili’nin Twitter sayfasına bakabilirsiniz.

Dolgu yapımından vazgeçilmesinin ardından bu sefer caminin önüne 2,5 metrelik yaya yolu yapma projesi üretildi. Bir tarihi eserin özgün durumuna zarar verecek bir projeyi ısrarla uygulamanın hangi kanunlarla çelişkili olduğu ayrı bir konu. Üsküdar’a dolgu yapmanın, Boğaziçi kıyı çizgisini bozan bir yaklaşım olması da bu konuya eklenir. 2017’de itirazlarla iptal edilen bir projenin neden başka türlü bir çözümle yeniden uygulanmaya çalışıldığını anlamak gerçekten mümkün değil. Orada bir yaya yoluna ihtiyaç mı var? Mimar Sinan bunu düşünememiş mi? Sanıyoruz ki bu yaya yolu fikri bir şaka olmalı.

5366 sayılı ‘yıkalım, yerine istediğimizi yapalım’ içerikli bir kanun varken, yarın öbür gün Dolmabahçe Sarayı’nın önüne Formula 1 pisti yapmaya kalksalar… Bu da olur. Tıpkı Şemsi Paşa Camisi gibi, denizin içine çakılan kazıklara oturan o saray binası yıkılırsa, nasılsa yıkıp yenisini yapabilirler. ‘Yıkalım, yerine istediğimizi yapalım’ zihniyetinin hukuki altyapısı mevcutken, İstanbul’un tarihi eserlerinin özgün halleriyle korunmasını talep etmemiz aslında son derece beyhude hale gelmektedir.

Şimdi, bu saçma ve anlamsız yaya yolu uygulamasını yapmaya başlayanlara, yalı nitelikli bir caminin denizle bağlantısını keserek özgünlüğünü bozmaya kalkışanlara, “Ya sabır” diyerek, çocukluğumuzdan kalma o tekerleme cümlesiyle yanıt verelim: Şemsi Paşa Pasajı’nda sesi büzüşesiceler!