BM bir kez daha Suriye’de ateşkes ilan edilmesine karar verdi. Saha gerçekleri göz önüne alındığında bu kararın uygulanması mümkün görünmüyor.
Herşeyden önce Suriye’de birbiri ile savaşan iki ordu yok. Dolayısıyla savaşan taraflardan olan silahlı grupların alınan karara bir hiyerarşi içinde uymalarını beklemek gerçekçi değil.
Guta başta olmak üzere Suriye’de yönetime karşı savaşan örgütlerin sayısı artık sınırlı. Tahrir el Şam (El Nusra), Tahrir el Suriye (Nurettin Zenki, Ahraruşşam), İslam Ordusu ve IŞİD’e bağlı bazı örgütler dışında kayda alınacak bir örgüt yok. Savaş “toplumsal muhalefetten” çıkalı çok oldu. Dolayısıyla Suriye yönetimi bir halk hareketine karşı değil bu örgütlere karşı savaşıyor ve bu örgütlerin hemen hepsi terör örgütü olarak kabul ediliyor.
Yönetim ise Guta ve diğer bölgelerde yönetime karşı savaşan ve kendi hakimiyet bölgelerini oluşturan silahlı grupların oluşturduğu kaosu bitirmekte kararlı.
Guta bunun örneğidir. Savaşın başından bu yana Duma başta olmak üzere Şam ve çevresinde yönetime “büyük sorunlar yaşatan” Guta, Şam’ı çepeçevre saran Şam Kırsalı ilini de içine alan ve bir ucu Ürdün sınırına kadar uzanan çok geniş bir bölge. Kabaca Şam merkezden güneyde yer alan Şam uluslararası havaalanına uzanan yolun batısında kalan bölgeye Batı Guta, doğusunda kalan bölgeye de Doğu Guta deniliyor.
Guta’daki durum göz önüne alındığında “ateşkesin” neden gerçekçi bir zemine oturmadığı daha kolay anlaşılır.
Olaylardan önce Şam merkezin nüfusu yaklaşık 2,5 – 3 milyondu. Şam Kırsalı ilinde ise yaklaşık 3,5 – 4 milyon kişi yaşıyordu. Olaylar sürecinde Şam kırsalından Şam merkeze yaklaşık 3 milyon kişi göçtü, Şam’ın nüfusu ikiye katlandı.
Şam kırsalında yönetim karşıtı örgütlerin hakim olduğu yerlerde yaşayanların sayısının 300 – 400 bin olduğu tahmin ediliyor.
Bu bölgede yaşayanların bir kısmını militanların aileleri, bir kısmını imkansızlık nedeni ile Şam merkeze göçemeyenler, bir kısmını ise Guta’da yaşamayı tercih edenler oluşturuyor. Bu bölgede yer alan bazı banliyölerde yönetim yanlıları ya da yönetime karşı olsa da savaşmayı tercih etmeyenler de yaşıyor.
Dünya medyası ise Şam kırsalında (Guta’da) sadece “muhaliflerin” yaşadığı ve yönetimin bu bölgeyi bombaladığı haberlerini geçiyor. Bu bölgelerin bombalandığı doğru ancak haberlerde bu bölgelerde yaşayan herkesin yönetime karşı olduğu imajının yaratılması gerçeği yansıtmıyor. Suriye savaşında birçok yerde insanlar hayatlarını garantiye alabilmek için kendi bölgelerine giren güç hangisi ise o gücün tarafını “seçmek” ve o güç ile yaşamak zorunda kaldı. Guta için de aynı durum geçerli.
İlan edilen ateşkese rağmen Guta’da çatışmalar ve Suriye ordusunun saldırıları sürüyor.
Ateşkes ilanı, kimyasal saldırı, insani durum gibi gerekçeler artık bu aşamadan sonra operasyonların durdurulmasını sağlayamaz.
Suriye ordusu Guta operasyonunu bitirirse geriye İdlib ve Dera kalıyor. İdlib ve Dera’da da birçok devlet tarafından terör örgütü olarak nitelenen örgütlerin hakimiyeti söz konusu. Buralara yönelik operasyonların tıpkı Guta’da olduğu gibi devam etmesi beklenmeli. Bu bölgelere operasyonlar zaman meselesi ancak kaçınılmaz.
Peki Guta ve diğer yerlerde savaşan örgütler terör örgütü olarak nitelendirilmesine rağmen “uluslararası toplum” operasyonlara neden karşı çıkıyor?
Her şeyden önce bu örgütlerin savaşı kaybetmesi halinde artık küresel mücadele haline gelmiş Suriye savaşında Batı bütün kozlarını kaybedecek. Süreç başladığında yönetimin kısa sürede devrilmesi öngörüldüğü için hesaplar “devrim” sonrasına göre yapılıyor ve herkes alacağı payı arttırmak için çabalıyordu. Ancak zamanla yönetimin devrilemeyeceği anlaşıldı ve yeni safhaya geçildi. Bu safha “Suriye’de Irak benzeri devamlı bir kaosun” sağlanması stratejisi üzerine kuruluydu.
Ancak aradan geçen zaman içinde Suriye yönetimi nüfus dağılımı dikkate alındığında birçok yerde kontrolü sağladı. Şimdilerde ise bu kontrolü tamamen sağlamak üzere harekete geçti.
Gelinen noktada Şam’da bulunan kaynaklara göre silahlı gruplara destek olan ülkelerin çabalarına rağmen bu gruplar için kaçınılmaz son yaklaşıyor.
Gerçekten de sahadaki duruma bakıldığında yönetimin Kürt bölgeleri dışında kalan yerlerde otoriteyi sağlamasının artık zaman işi olduğu söylenebilir.
Kürt hakimiyetindeki bölgelerin niteliği ve dolayısıyla bu bölgelerde gelecekte yaşanacaklar tamamen farklı bir kategoride değerlendirilmeli. Zaman ne gösterir bilinmez ama Suriye yönetimi, Rusya ve İran YPG ile diğer örgütleri aynı kefeye koymuyor, silahlı gücü olsa da PYD’yi siyasi oluşum olarak muhatap alıyor.
Diğer yandan zaten Kürt başlığı sadece Suriye ile sınırlı olarak ele alınacak bir başlık değil. Bu nedenle Kürt bölgelerinde bundan sonra yaşanacaklar sadece Suriye yönetimi ile Kürtler arasında değil birçok taraf arasında yaşanacak – ki zaten halihazırda böyle.
Yönetimin sonuç alıcı adımlarını durdurmanın tek yolu bundan sonra bir savaş senaryosunu hayata geçirmekle olur. Rusya Dışişleri Bakanı Yardımcısı Sergey Ryabov’un açıklaması gelecek günler için öngörü olabilir. Ryabkov “Şam karşıtı söylemlerin çoğalması ve Washington’daki Rusya karşıtı söylemlerde bir artış söz konusu, yine güç kullanma tehditleri duyuluyor. Bunlar hukuk dışı, yasa dışı” derken muhtemel senaryoyu da dile getirmiş oluyor.
Ryabkov “Suriye’deki insani durumdan dolayı endişelendiklerini belirten tüm taraflara ev ödevi verecek olursam…” diyerek BMGK’de ateşkes kararına “şartlı onay verdiklerini” belli etmekle kalmıyor bundan sonraki adımlara hazırlıklı olduklarının sinyalini de veriyor.
Örgütler açısından bir kırılma noktası oluşturan Guta’da operasyonlar bu şekilde ordu lehine devam ederse Suriye savaşı çok ilginç bir noktaya evrilecek. Sahada “vekil” kalmadığında aktörlerin ne yapacağını göreceğimiz bir noktaya doğru gidiyoruz. Bu açıdan bakıldığında da ateşkesin tamamen masal olduğu ortaya çıkıyor.