Şam’ın yaklaşık 400 bin kişi barındırdığı söylenen Doğu Guta banliyösü ağır hava bombardımanı altında. Burada daha önce Doğu Halep’te yaşanana benzer biçimde siviller ve cihatçılar iç içe. Rusya Hava Kuvvetleri desteğiyle Suriye ordusu burayı bombardıman ediyor. Bombardıman hastaneler dahil hedef ayrımı yapmıyor. Amaç Guta’dan Şam’a yönelen tehdidi bitirmek, cihatçıları sivillerden ayırmak, Esat’a muhalif nüfusu da boşaltmak. Yeniden imar ise henüz siyasi çözüm serabının da ardında, adeta bir pembe hayal.
Yine de işin insanlık boyutu Suriye’nin güncel koşullarında dahi o denli vahim boyutlara vardı ki BM Güvenlik Konseyi harekete geçer gibi oldu. Çok taraflı diplomasinin bildik bıktırıcı ağırlığıyla nihayet bir metin üzerinde anlaşıldı. Son BMGK toplantılarının birinde Fransa Daimi Temsilcisi Delattre bir karar alınamadığı takdirde BM’nin sonunun geleceği uyarısı dahi yaptı. Doğrusu bu çıkış bana 1990’ların başında Boşnaklar katledilirken Fransa’nın NATO’daki görüşmelerde Sırplara askeri müdahalede bulunulmaması için yaptığı binbir ayak oyununu anımsattı.
Suriye’ye geri dönersek neticede, BMGK 15-0 oy birliğiyle bir karar alabildi. Ancak nedense BMGK alınan ateşkes kararının metnini bir türlü yayımlayamadı. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov da halen kararın nasıl uygulanacağının konuşulduğunu belirtti. Son taslağını görebildiğimiz kararın işlem paragraflarında, tüm tarafların gecikmeden çatışmayı durdurması ve derhal müzakerelere girişmesi isteniyor. Suriye’nin tamamında, BM insani yardım konvoylarına erişim ve tıbbi tahliyelere izin talep ediliyor. IŞİD, El Kaide ve Nusra ve BM tarafından belirlenmiş diğer terör örgütleri ateşkes kapsamı dışında bırakılıyor. Böyle bakılınca kağıt üstünde Afrin’de devam eden Zeytin Dalı Harekatı’na ara verilmesi gerekiyor.
Çünkü Afrin’de IŞİD, El Kaide ve Nusra yok. BM’nin insani yardımlarına ulaşım olanağı tanınmış değil. YPG/YPJ de BM tarafından belirlenmiş terör örgütleri değil. Bunlar hep kağıt üzerinde. Zira Zeytin Dalı’nın durmayacağı AKP hükümeti tarafından açıklandı bile. Şam da Guta’ya bombardımanı durdurmadı. Suriye’de sahada bulunan iki BMGK daimi üyesinden Rusya Astana troykası ortağımız, ABD ise IŞİD’le mücadele koalisyonu ve NATO müttefikimiz. Ne biri, ne diğeri herhalde “dur” demeyecektir Ankara’ya. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un telefonda “ateşkes Afrin’i de kapsar” dediğini öğrendik.
“Dur” çağrısı Şam’dan gelecektir muhtemelen. Onlar da “Türkler Afrin’de durmadı, biz Guta’da neden duralım” diyecektir. Idlip’te de harekat sürecek. Yine İsrail sınırına doğru Kuneytra’da da. Hatta, Irak’a doğru Deyrezor’da da: Unutmayalım, Putin’in eski aşçısı yeni karakutusu Prigozhin’in yönettiği söylenen Wagner’in paralı askerleri ABD tarafından öldürüldü. Yani ABD ve Rusya hava sahasındaki kalabalığı çatışmayı önleyici biçimde ayrıştırmış olabilir ama bir bakıma yerde doğrudan çatışma başladı. Guta’ya bir nebze insani yardım eriştirebileceğini umsak da, BMGK ateşkes kararının üzerine yazılı olduğu kağıt kadar değeri olup olmadığı tartışılır.
Bu bağlamda ayrıca, ben iki boyutlu coğrafya üzerinden konuşurken, değerli araştırmacı gazeteci Ümit Kıvanç çatışmaların çok boyutlu doğasına ilişkin önemli bir yazı yazdı. Hani bilgisayar oyunlarındaki bölüm sonu canavarı gibi denebilir. IŞİD sonrası Suriye’de siyasal çözüm aranırken, Idlip’in dar alanında ülkemizin cihatçı örgütler arasındaki mini iç savaşın tarafı olabileceği tehlikesine dair. Bu sakıncaya bir de belini biraz doğrulttuğunda Esed’in Türkiye içine yöneltmesi mukadder muhaberat operasyonlarını ekleyebiliriz.
Son olarak, köyümüze geri dönersek, bazıları hatta pek çokları mutlu olabilir ama, dinsel söylemin baskınlaşması, şehadetin daima ve en yüksek perdeden yüceltilmesi, askeri üniformaların ve bayrakların yaygınlaşması, OHAL’in üzerine bindirilen seferberlik hali, bu ortamda başlayan seçim kampanyası, anamuhalefetin biteviye uyuşukluğu, bunların hiçbiri hayra alamet değil. Şimdi “fetih” söylemi de bunlara ekledi. Anlaşılan Fırat Kalkanı, Afrin ve Batı Idlip ceplerini birleştirip, topraklarımıza katıyoruz 21'inci yüzyılda.
Biliyorum sesimiz cılız çıkıyor, “biz de burada durup sizi rahatsız etmeye devam edeceğiz” dönemini de çoktan geride bıraktık, zira bizatihi “burada durabilmenin” koşulları dahi günbegün aşınıyor, yitiyor. Bu konularda kalem oynatan bizlerin konumu, hani şu avam işi fıkrada tüm sert uyarılara rağmen “bu pozisyon kaçmaz” diyerek ardına dönen papağanınkini andırıyor artık daha ziyade. Bir sonraki durak ise, yine bir başka fıkradaki, hiç konuşmasa da “düşündüğü” için yanındaki tüm papağanlardan daha yüksek fiyata alıcı bekleyen hindininki olacak korkarım.