Altılı Masa; zor bir masa; çünkü altı benzemezden bir birlik
çıkarma niyetini ve gayretini ifade ediyor. Kemalist (CHP),
milliyetçi (İYİ Parti ve DP) ve muhafazakâr (SP; GP ve DEVA
Partisi) kimlikleri öne çıkaran, farklı geleneklerden gelen ve
birbirinden ayrı taban beklentilerine sahip olan altı partinin
belli bir programda uzlaşmaları ve ortak hedefe birlikte yürümeleri
kolay bir iş değil. Bir yandan beraber bir başarı hikâyesi yazmaya
çalışmak, diğer yandan ise birbiriyle mücadele etmek partileri çok
keskin bir ip üzerinde yürümeye mecbur bırakıyor.
Sert geçmesi mukadder müzakerelerde her daim başvurulan bir
yöntem var: Mutabakata varılması güç konuları konuşmayı sonraya
bırakmak, evvela daha kolay bir araya gelinebilecek ve
anlaşılabilecek konuları görüşmek. Yöntem, esas itibariyle
doğrudur; çünkü beraber bir şeyleri başarmak karşılıklı bir güven
duygusu yaratır, birlikte yol alınabileceği fikrini kuvvetlendirir
ve daha kritik meselelerin ele alınması için gerekli olan iklimin
oluşmasına katkıda bulunur.
Altılı Masa da bu yöntemle hareket ediyor. Ağır mevzuları geri
plana çekerek, önce üzerinde hemfikir oldukları ve toplumda bir
karşılık bulacağını düşündükleri alanlara yoğunlaşıyorlar.
Güçlendirilmiş parlamenter sistem, bunlardan biri; çünkü toplumda
mevcut cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ciddi sorunlara sebep
olduğu yönünde geniş ve yaygın bir kanaat var. Altı farklı partinin
birlikteliğini sağlayan zemin de bu kanaat üzerinde yükseldi. Keza
altı parti, toplumun itiraz seslerinin arttığı ekonominin rasyonel
temellere oturtulması ve adaletin bozulan terazisinin düzletilmesi
gibi konularda da ortak söz söylemede herhangi bir sıkıntı
çekmiyorlar.
'BURADAN BİR ŞEY ÇIKMAZ'
Lakin bu yöntemin işlevsel olabilmesi, vakti geldiğinde kritik
konuları da karara bağlama maharetine bağlıdır. Eğer belirleyici
meselelerde açık bir tavır ortaya koymak yerine sürekli top
çevrildiği intibaı halkta uyanırsa, bu ciddi bir rahatsızlığa
sebebiyet verir. Yeri geldiği halde asıl konuşulması gerekenleri
sürekli ertelemek bir noktadan sonra ilgiyi dağıtır, umutları
törpüler ve “Buradan bir şey çıkmaz” hissiyatını
büyütür.
Altılı Masa, zannımca, böyle bir dönemece girmiş durumda.
Muhalefetin altı liderinin ilk etapta sancılı meseleleri
ötelemeleri gerekli ve anlaşılabilirdi ama orada da sınıra varıldı.
Muhalefet esas konuları erteleyerek gidebileceği yerin sonuna
geldi. Artık daha ileri gidebilmesi için, işin özüne inmesi
gerekiyor. Adaylık da işin özü ve aydınlatılması lazım gelen
öncelikli bir sorun olarak Masa’nın önünde duruyor.
Liderler, defaten adayın mutlaka Masa’da belirleneceğini ama
bugüne kadar Masa’da kimin aday olacağının konuşulmadığını
söylediler, söylüyorlar. Fakat şimdiye kadar zorunlu olan bu halin
bu saatten sonra bir zaafa dönüşme ihtimali yabana atılmamalıdır.
Çünkü her bir liderin kendi adına konuşup taahhütlerde bulunması,
muhalefetin birlik görüntüsünde karıncalanmaya neden olur. Aday
belli olmadan, muhalefetin vaatleri ete kemiğe bürünemez ve somut
bir politikaya dönüşemez. Seçmenler açısından adaylığın psikolojik
değeri çok fazla; bu hususta kati bir cevap arıyorlar. Kaçak
güreşerek seçmenin kafasını bulandırmak, muhalefete bir fayda
sağlamaz.
DÖRT ADAYDAN TEK ADAYA
Adaylık tartışmaları başladığında, ortada dört aday vardı:
Kılıçdaroğlu, Akşener, Yavaş ve İmamoğlu. Kamuoyu yoklamaları hep
bu dört aday üzerinden yapıldı ve Erdoğan karşısında kimin daha
şanslı olduğu ortaya çıkarılmaya çalışıldı. Ancak zamanla aday
sayısı azaldı. İlkin Akşener, hiçbir koşul altında cumhurbaşkanlığı
yarışına girmeyeceğini, kendisinin –hâlihazırda mevcut olamayan ve
ancak bir hükümet sistemi değişikliğinde söz konusu olabilecek-
başbakanlık koltuğuna talip olduğunu açıkladı. Aday sayısı böylece
üçe düştü.
Akabinde Yavaş ve İmamoğlu’na CHP yönetimi yeşil ışık yakmadı;
gerek Kılıçdaroğlu ve gerek diğer CHP yöneticileri onların belediye
başkanı olarak vazifelerine devam etmeleri gerektiğini belirttiler.
Zaman zaman muhalif medyada Yavaş ve İmamoğlu bir yıldız olarak
parlatılsa da, baştan beri her iki belediye başkanının Altılı Masa
tarafından cumhurbaşkanlığına aday gösterilme ihtimalleri çok
düşüktü. Zira ikisinden birinin aday gösterilmesi, altı genel
başkanın kendilerinin Erdoğan ile baş edemediklerini kabullenmeleri
ve üstesinden gelemedikleri bu mücadeleyi altlarındaki belediye
başkanlarına havale etmeleri anlamına gelirdi. Bu da siyasetin
doğasına aykırı düşerdi ve hiçbir lider kendini bu konumda görmek
istemezdi.
Nihayetinde siyasetin doğası işledi, belediye başkanları
usulünce minderin dışına itildi ve meydanda ortak aday olabilecek
bir tek Kılıçdaroğlu kaldı. Kılıçdaroğlu, resmen ilan etmese de,
adaylık kimliğini kuşandı ve fiilen bir kampanya yürütmeye başladı.
Kampanyası her gün yeni bir boyut kazanıyor. O, artık hazır
olduğunu belirtiyor, birinci tekil şahısla vaatlerde bulunuyor,
“helalleşme” ve “hesaplaşma” temalı –bazen dengesini bulmakta
zorlandığı- iki taraflı bir söylem geliştiriyor ve CHP’li
belediyelerin etkinliğinde Cumhurbaşkanı olarak takdim
ediliyor.
DÖNÜŞÜ OLMAYAN YOL
Muhalefet için gelinen bu noktada iki ihtimalden bahsedilebilir:
Birincisi, eğer Altılı Masa ortak bir aday gösterecekse, bu
Kılıçdaroğlu olacaktır. Kılıçdaroğlu’nun bu kadar mesafe kat
ettikten sonra geri dönmesi çok zor; ne partisini ne de tabanını
kendi adaylığı dışında bir seçeneğe ikna edebilir. Onun haricinde
biri, o masadan ortak isim olarak çıkmaz gibi!
Eğer muhalefetin adayı Kılıçdaroğlu olacaksa da bunu kamuoyuna
açıklamak gerekir. Tehir etmenin bir faydası yok. “İktidar,
muhalefet adayın üzerine çullanır” argümanı, Kılıçdaroğlu için
manalı değil. Çünkü o, oniki yıldan beri genel başkan ve geçmediği
test kalmadı. Etnik kimliğinden mezhebine, SSK Genel Müdürü
olmasından seçim yenilgilerine kadar muarızların ona karşı
kullanabilecekleri bütün cephane tüketildi.
Ayrıca onun aday olacağı yönünde genel bir düşünce var.
Kılıçdaroğlu da zaten aday gibi davranıyor. Veriler adaylıkta tek
isme düşmesiyle birlikte Kılıçdaroğlu’nun popülaritesinin ve
desteğinin artığına işaret ediyor. Diğer adaylar gönüllü veya
mecburen çekildikçe, Kılıçdaroğlu kendisine kalan sahneyi domine
ediyor. Erdoğan’a karşı kolları sıvayan Kılıçdaroğlu imgesi, oy
desteğini artırıyor.
Nitekim MetroPoll’ün “Türkiye’nin Nabzı - Ağustos 2022”
raporunun verileri de bunu teyit ediyor. MetroPoll’e göre;
cumhurbaşkanlığıyla alakalı ölçümlere başlandığından bu yana
Kılıçdaroğlu ilk kez Erdoğan’ı geride bırakıyor. Seçimin ikinci
tura kalması halinde, ikinci turda Kılıçdaroğlu ile Erdoğan’ın
arasında Kılıçdaroğlu lehine altı puanlık bir oluşuyor.
Kılıçdaroğlu CHP’lilerin yüzde 96’sının, İYİ Partililerin yüzde
74’ünün, HDP’lilerin yüzde 87’sinin ve MHP’lilerin yüzde 14’ünün
oyunu alıyor; kararsızlar da az da olsa ondan yana tercihte
bulunuyor.
ALTILI MASA’NIN VARLIĞI
İkincisi, masanın Kılıçdaroğlu’na itiraz etmesidir. O vakit,
kartlar yeniden karılır, başka senaryolar dolaşıma girer. Bir başka
aday üzerinde buluşma olanağı ortadan kalkar ve muhalefet 2018’de
olduğu gibi çoklu adayla seçime gider. Zaten Babacan, ortak bir
adayda anlaşmadıkları takdirde, kendisinin cumhurbaşkanı adayı
olacağını daha önceden söylemişti.
Yani aday konusu doğrudan Altılı Masa’nın varlığıyla alakalıdır.
Bu itibarla siyaseten yapılması gereken, bu konuyu bir netliğe
kavuşturmaktır. İster tek adayla yarışsın, ister çoklu adayla
seçime girsin her iki halde de muhalefetin seçim stratejisini
netleştirmesinin zamanı gelmiş görünüyor.
Evet, adaylığın ateşin üzerindeki kestane olduğuna şüphe yok.
Ama yakılması istenmiyorsa birilerinin de o kestaneyi ateşin
üzerinden alması icap ediyor, değil mi?