Augustus Gloop Sendromu ve çocukluk obezitesi

Menekşe Tokyay meneksetokyay@gmail.com

Roald Dahl’ın meşhur Charlie ve Çikolata Fabrikası romanında, Augustus Gloop’un çikolata nehri tarafından yutuluşu, sadece bir kurgu değil, modern çağın gerçek bir uyarısı...

Çocukların bilinçsiz beslenme alışkanlıkları, sağlıksız gıda tüketimi ve hareketsiz yaşam tarzları, benzer bir şekilde onları sağlıklı bir geleceğin nehrinden uzaklaştırıyor.

Toplumda diyabetten kansere, depresyondan kısırlığa dek birçok hastalığın doğrudan sebebi veya tetikleyicisi olarak bilinen obeziteye yakalanma yaşı giderek düşüyor.

Konu, 4 Mart Dünya Obezite Günü’nde yapılacak basın bildirileri veya farkındalık kampanyalarıyla sınırlı kalmayacak kadar çok katmanlı ve ivedi.  

Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre obezite, çocuklarda hem fiziksel hem de zihinsel sağlığı tehdit eden en büyük halk sağlığı sorunlarından biri. Çocukluk çağındaki obezite, yalnızca bugünü değil, ilerleyen yaşlarda diyabet, kalp-damar hastalıkları, bazı kanser türleri ve psikolojik sorunlarla mücadele edecek nesillerin geleceğini de tehdit ediyor.

World Obesity’nin tahminlerine göre, on yıl içerisinde dünya çapında beş çocuktan ikisinin obez olması bekleniyor.

Türkiye’de obezite artışı, dünya ortalamasının üzerinde seyrediyor. 2019 yılında gerçekleştirilen “Türkiye Çocukluk Çağı Obezite Araştırması”na göre, her on çocuktan biri obez; ayrıca çocukların yüzde 14,6’sı fazla kilolu.

2022 yılında açıklanan “Türkiye Sağlık Araştırması” ise, 15 yaş ve üzeri bireylerde obezite oranını yüzde 20,2 olarak belirtiyor. Ancak çocukluk çağı obezitesi, bu tablonun temelini oluşturuyor. Obezitesi olan çocukların büyük bir kısmı, erişkin yaşa geldiklerinde de obezitesi olan birey olarak kalma riski taşıyor.

Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı 2023 yılı Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması verileri ise, benim de kurucu üyelerinden olduğum Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu’nun okullarda bir öğün ücretsiz yemek çağrısının temelini oluşturan gerçeği bir kez daha anımsatıyor. Zira resmi verilere göre bile, çocukların önemli bir kısmı günde bir öğün dahi sebze veya meyve tüketemezken, işlenmiş gıdalar, abur cuburlar ve gazlı içecek tüketimi, okul çağındaki çocuklar arasında her geçen gün artıyor. Üstelik, ekrana bağımlı hareketsiz yaşam tarzı nedeniyle, çocukların fiziksel aktivite düzeyleri alarm verici seviyelere geriliyor.

Prof. Melih Bulut’un bu konuda çok net tespitleri var. “Mücadelemizi doğru zemine oturtmak için önce adını doğru koymalı, sorunu doğru tanımlamalıyız,” diyen Bulut, teker teker açıklıyor: (1) Obezite, bir hastalık. (2) Obezite, toplumun çoğunluğunu etkiliyor. (3) Obezitenin birçok sebebi ve birçok tedavi yöntemi var.

Obezite, sadece yemek yeme karşısında iradesizlikle ve doğru zayıflama reçetelerinin izlenmemesiyle açıklanamaz.

Dolayısıyla, çocuklarda obezite, önlenebilir bir durum olsa da, multidisipliner çalışma ve işbirliği yapılmadan çözülebilecek bir sorun değil.

Ancak, Prof. Bulut’un da vurguladığı gibi, doğru yaklaşım sergilendiğinde ve uygulandığında, çocuklarda obezite, önlenebilir bir durumdur.

Bunun için, gönüllü bir yurttaş hareketi olan “Obeziteye Karşı İşbirliği Hareketi”nin de kurucularından olan Prof. Dr. Bulut, toplum sağlığından birinci derecede sorumlu aile hekimlerinin çocuklarda kilo-boy endeksini düzenli bir şekilde takip etmesi, obezite riski olan durumlarda ilgili diyetisyen, psikolog gibi konuyla ilgili uzmanlardan da destek alarak çocuklarda obeziteyi proaktif şekilde tespit edip önleyici girişimlerde bulunmaları gerektiğini kaydediyor.

Çocukluk çağı obezitesinin sadece fazla yemekle açıklanamayacağı aşikâr.

Kentsel mekanlarda oyun alanlarının azlığından dijital bağımlılığa dek birçok etmen, Türkiye’de çocukların her gün saatlerce ekran başında vakit geçirmesine ve hareketsiz yaşam tarzına yol açıyor. Kantinlerde sağlıksız atıştırmalıkların satılması ve et ürünlerine erişimin pahalılaşması sebebiyle çocuklar şekerli, yağlı ve işlenmiş gıdalara yöneliyor.

Hanelerdeki sosyoekonomik durum ve eğitim seviyesi, çocukların beslenme düzenini birinci elden belirliyor. OECD ülkeleri arasında çocuk yoksulluğunda birinciliği kimseye kaptırmadığımız” düşünüldüğünde, çocukların yeterli ve besleyici gıdaya erişememesi giderek trajik bir hal alıyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine baktığımızda, Türkiye'de 6 aylık ve daha yukarı yaştaki çocukların yüzde 62,4'ü ekmek veya makarna gibi tahıl içeren yiyecekleri her gün tüketirken, sadece yüzde 12,7'si et, tavuk veya balık, yüzde 10,9'u ise fasulye, nohut veya mercimek gibi kuru baklagilleri tüketebiliyor. Yani 10 çocuktan 6’sı karnını doyurmak için ekmek veya makarna, sadece 10 çocuktan 1’i de et yiyebiliyor. Ne acı, değil mi?

Dahası, sağlıksız gıdaların reklamlarının çocukları hedef alması da bilinçsiz tüketimi artırıyor. Birkaç yıl önce yapılan bir araştırma, çocukların izlediği programlardaki gıda reklamlarının yüzde 70’den fazlasının yüksek kalorili, besin değeri düşük ürünlerden oluştuğunu gözler önüne sermişti.

Millî Eğitim Bakanlığı’na (MEB) bağlı kurumların bünyesinde faaliyet gösteren kantin, kafeterya, büfe ve çay ocağı gibi gıda işletmelerinde satışa sunulacak hazır ambalajlı gıdalara yönelik “Okul Gıdası Logosu” uygulamasına geçiş süresinin 14 Eylül 2026 tarihine kadar uzatılması da ayrı mevzu… Okul kantinlerindeki hijyenik ve güvenli gıda uygulaması sürekli erteleniyor.

Obeziteyle mücadelede, toplumsal farkındalık kadar, sistematik politikalar da önemli. Prof. Dr. Melih Bulut’un da belirttiği gibi, obezite “önlenebilir” bir halk sağlığı sorunu. Ancak çözüm multidisipliner ve sürdürülebilir yaklaşımlar gerektiriyor.

Obeziteyle mücadelede dünya çapında başarılı örnekler mevcut. Örneğin Japonya’da okullarda “shokuiku” adlı gıda ve beslenme eğitim programı uygulanıyor. Öğrenciler sağlıklı gıdaları tanıyarak beslenme bilinci kazanıyor. Japonya’da okul öğünleri, sadece beslenme aracı değil, çocuklara sağlıklı beslenme ve sürdürülebilir diyet alışkanlıklarını öğretmeyi amaçlayan bir “yaşayan ders kitabı” olarak görülüyor. 2005’te kabul edilen Shokuiku (beslenme eğitimi) Yasası sayesinde okullarda gıda bilinci aşılanıyor. Öğle yemekleri, mevsimsel ve yerel ürünlerle hazırlanıyor ve öğrenciler bu süreçte aktif rol alıyor: Yemek servisi yapıyor, masaları düzenliyor ve temizliğe katkıda bulunuyorlar. Japonya’da bu sistem, çocukların beslenme kalitesini artırıyor, obeziteyi önlüyor ve yerel gıda sistemlerini destekliyor.

İngiltere’de ise, çocukların obezite oranını azaltmak için şekerli içecekler vergilendiriliyor; sağlıklı gıda ve içeceklere erişim artırılıyor. 2018’de İngiltere’de yürürlüğe giren şekerli içecek vergisi, çocuklarda obezite oranlarını azaltmada etkili oldu. Güncel bir araştırmaya göre, bu vergi sayesinde her yıl 5.000’den fazla obezite vakası önleniyor. Vergi, üreticileri içeceklerdeki şeker oranını azaltmaya teşvik ederken, tüketicilerin sağlıklı alternatiflere yönelmesini sağladı. Bu bulgular, politika yapıcılar açısından da halk sağlığını iyileştirmeye yönelik kanıt temelli müdahalelerin önemini anımsatıyor.

Şili’de, okullarda ücretsiz öğün sağlanarak çocukların sağlıklı beslenmesi destekleniyor. Ayrıca, Şili, 2016’da işlenmiş gıda ve içecek tüketimini azaltmak için, özellikle 14 yaş altı çocukları hedefleyen düzenlemeler getirdi. Çocuk izleyici kitlesi yüzde 20’yi aşan TV ve radyo programlarında bazı yiyecek ve içeceklerin reklamının yanı sıra çizgi film karakterleriyle yapılan paketlemeler ve reklamlar yasaklandı. Yüksek kalorili, şekerli, sodyumlu veya doymuş yağlı ürünler için “Alto” şeklinde uyarı etiketleri zorunlu hale getirildi.

Şili’nin bu reformları, Peru, Uruguay, Arjantin, Meksika ve İsrail gibi ülkelere model oldu. Ancak yapılan araştırmalar, tüm bu düzenlemelere rağmen çocuklarda aşırı kilo ve obezitedeki istenen düşüşlerin henüz gerçekleşmediğini gösteriyor.

Peki Türkiye için çocukluk çağı obezitesiyle mücadelede reçete nedir?

Öncelikle, sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite konusunda okullarda diyetisyenler tarafından eğitim verilmesi, ebeveynlerin de sağlıklı beslenme kültürü konusunda bilinçlendirilmesi şart.

Türkiye Obezite Araştırma Derneği'nin kurucu üyesi ve halihazırda başkanı olan Prof.Dr. Volkan Demirhan Yumuk, gerek medya dilinde, gerekse okul ekosisteminde obezitesi olan çocuğu damgalayan ifadelerden kaçınılması gerektiği konusunda hepimize uyarıda bulunuyor.

Aynı zamanda, Avrupa Obezite Derneği’nin de başkanı olan Prof. Yumuk’a göre, obezitesi olan çocuklar konusunda, “önce insan dili”ni (people-first language) benimsemek şart. “Obez çocuk yerine obezitesi olan çocuk demek, çocuğu damgalamamak için dilde değişim gerekiyor. Medyada da bu konuda resim kullanırken Avrupa Obezitesi olan İnsanlar Koalisyonu’nun görüntü bankasından faydalanılmasını öneririm,” diyor kendisi.

Ayrıca, okullarda sağlıklı beslenmenin teşvik edilmesi için müfredatın gözden geçirilmesi ve fiziksel eğitim programlarının güçlendirilmesi de gerekiyor. Sağlık hizmetleri ve eğitim kurumları arasındaki işbirliği, obeziteyle mücadelede etkinliğin artırılmasında önemli. Çocukların, sağlıklı beslenme ve aktivite konusunda bilgilendirilmesi, sağlıklı alışkanlıkların erken yaşlardan itibaren kazandırılması açısından gerekiyor.

Toplumda farkındalık yaratmanın yanı sıra, yerel ve ulusal düzeyde politikaların geliştirilmesi, sağlıklı gıda seçeneklerinin artırılması, işlenmiş gıdaların tüketiminin azaltılması ve fiziksel aktivitenin teşvik edilmesi için gereken adımların atılması gerekiyor.

Şehirlerde ücretsiz spor alanlarının yaygınlaştırılması, okul müfredatındaki fiziksel aktivite saatlerinin artırılması, kantinlerde sağlıksız ürünlerin satışını sınırlayan politikaların uygulanması, okullarda sebze, meyve ve et ağırlıklı ücretsiz beslenme imkânı sunulması, aile hekimleri ve okul sağlığı birimlerinin çocukların kilo ve boy endeksini düzenli takip edip risk tespit edildiğinde ilgili diyetisyen ve psikologlara çocuğu ve ailesini yönlendirmesi, aklıma ilk gelen çözümlerden…

Ancak en önemlisi, çocukların yaşam haklarına, eğitimlerine ve bedenlerine olan saygıyı temel alarak bir değişimi başlatmaktır.

Şehirlerin betonlaştığı, kantin raflarının sağlıksız atıştırmalıklarla dolup taştığı, çocukların oyun parkı yerine ekran başında “büyümeye” mahkûm edildiği bir dünyada, çocuklar yüksek şeker içeren Dubai çikolatasının aktığı nehirler tarafından yutulmamalı. Ve “önce insan dili”, obezitesi olan çocuklarla ilgili her çalışmada bize rehberlik etmeli. Çünkü çocuk da, her şeyden önce “insan”.

Küçük bir anımsatma: İnovatif Hemşirelik Derneği ve Obeziteye Karşı İşbirliği Hareketi, Obeziteye Yönelik İnovatif Fikirler ve Proje Yarışması düzenliyor. Yarışmaya ortaokuldan lisans üstüne dek tüm öğrenciler, sağlık profesyonelleri ve sağlık akademisyenleri birden fazla proje ile katılabilir. En inovatif fikir, proje ve kurumun belirleneceği yarışmaya, 20 Şubat gününe kadar adresinden başvuru mümkün.

Tüm yazılarını göster