Osmanlı’dan Türkiye’ye dönüşüm sürecinde resim tarihimize
bakarken artık standartlaşmış bir anlatı sunuyoruz. Asker
ressamlar, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, Sanayi-i Nefise Mektebi’nden
çıkanlar, 1914 Kuşağı, Müstakiller, D Grubu, Çallı kuşağı diye
liste uzuyor. Ancak bu kuşak oluşturma çabasının çoğunlukla sorunlu
olduğunu da biliyoruz. En büyük sorun, mesela eserlerin çoğunu
araştırmacılar görmediler bile. Ya da kuşaklaştırma çabasında
toplumsal olgular ve sanatçıların arayışları çoğunlukla göz ardı
edildi. Burcu Pelvanoğlu’nun Pek Kronolojik Olmayan Hayatımız:
Türkiye’de Modernleşme ve Sanat kitabında bu meseleyi derinlemesine
incelediğini de not edelim.
Özellikle ilk kuşağa dair geniş kapsamlı sergiler ve sergiler
çevresinde araştırmalar da 2000 sonrasında büyük ölçekli kültür
kurumlarının çalışmalarıyla yapılmaya başlandı. Halen de öyle devam
ediyor. SALT Galata’daki Mihri Müşfik sergisini bunların arasına
koyabiliriz. Sakıp Sabancı Müzesi de Selim Turan ve Feyhaman Duran
sergileriyle Türkiye’de resim sanatı tarihine dair önemli
çalışmalar bırakıyor. Şu sıralar görebileceğiniz Avni Lifij:
Çağının Yenisi sergisi de bunun en büyük parçalarından biri.
Harika Sirel Lifij'in Portresi,
1922 Ahşap üzerine yağlıboya 46,3 x 37,8 Ayten & İ. Şazi Sirel
Koleksiyonu
Lifij aslında bu ilk kuşağa dair en ilginç sanatçılardan biri.
Özellikle otoportrelerinde gördüğümüz bohem tavır sanatçıya olan
merakı hep canlı tuttu. Ancak otoportreler dışında Lifij hakkında
özgün bilgi ve yorum bulabilmek pek de mümkün değildi. Bunda tabii
sanatçının 1927 yılında 41 yaşındayken hayatını kaybetmesi de
önemli bir etken. Çağının Yenisi sergisi sanatçının yağlıboya
resim, desen, eskiz gibi farklı alanlardaki üretimlerini bir araya
getiriyor. Ayrıca arşiv malzemeleri ve kişisel malzemeleriyle de bu
evren genişliyor. Daha ilginç bir yön de Lifij’in fotoğraf
çalışmaları. Sanatçının yeni bir teknolojiye böyle hevesle
yaklaşması ve daha önemlisi de diğer çalışmalarının bir uzantısı
olarak kullanması üzerinde durulması gereken bir konu.
Çağının Yenisi sergisinde Lifij’in geniş bir bakışa sahip
olduğunu görüyoruz. Manzaralardan kır sahnelerine, tarihsel mimari
yapılardan nü resimlere kadar geniş bir çalışma alanı var
sanatçının. Ancak sergide dikkat edilebilecek iki çalışma alanı var
sanatçının; duvar resimleri ve savaş konulu resimleri.
Kalkınma-Belediye Faaliyeti, Tavuskuşlu Duvar gibi freskleri
alanındaki ilklerden. Alegori, Karagün ve Akgün isimli tabloları ve
Mareşal Fevzi Çakmak’ın Portesi de Kurtuluş Savaşı’na dair yapılmış
ender özgün çalışmalardan.
Kız Kulesi Tuval üzerine yağlıboya
42,5 x 69 cm Sakıp Sabancı Müzesi Koleksiyonu
Tabii ki Lifij deyince otoportreleri üzerinde ayrıca durmak
gerekir. Kırmızı Kitaplı Otoportre, Pipolu Adam, Sanatkarın Kendi
Portresi gibi resimleri Lifij efsanesini doğuran çalışmalar. Ahmet
Kamil Gören serginin katalog yazısında neredeyse ikona dönüşen
Pipolu Adam otoportresinin Lifij’in sanat yaşamını da başlattığını
belirtiyor. Gören, sanatçının Paris dönüşü resmettiği Sanatkarın
Kendi Portresi’nde (purolu otoportre) de Pipolu Adam resmiyle bir
hesaplaşma olarak gördüğünü belirtiyor. Paris’e gitmeden önce
çizdiği Pipolu Adam’da bohem bir hayatı düşleyen meraklı bir genç
varken, purolu otoportresinde daha olgun, dingin ve belki de
kendine güvenen biri vardır.
Kırmızı Kitaplı Otoportre, Tuval
üzerine yağlıboya 45,5 x 63 cm Belkıs & Erdal Aksoy
Koleksiyonu
Sergiyle paralel olarak hazırlanan Kırmızı Kedi Yayınevi
tarafından yayımlanan Sanat Yazıları kitabı da sanatçının özellikle
son döneminde merak saldığı sanat yazılarını bir araya getiriyor.
Ömer Faruk Şerifoğlu’nun hazırladığı kitap dönemi araştırmak
isteyenler için bir sanatçının düşüncelerini bir araya
getiriyor.
Kitapta sanatçının bir gazeteciyle yaptığı röportaj da yer
alıyor. “Klasik heykeltıraşın en güzel insan numunesi olarak
hünsadan bahsetmesi sizce nasıl telakki ediliyor?” diye sormuş
gazeteci. Neden bunu sorduğunu merak ettiğimi de ayrıca belirteyim.
Lifij de şöyle bir cevap veriyor: “Doğru değil. Güzelliğin ilk
derecesi karakteri göstermek demektir. Mesela servi güzelliğini
nazar-ı dikkate alalım. Fazla dal budak salmadan yükselen ahenktar
bir servi ile ahenksiz bir servi arasındaki fark bariz değil midir?
Bence her şey bunun gibidir. Kadın kadına erkek erkeğe benzemelidir
ki güzel olsun. Hünsa ise hiçbiri değildir. Binaenaleyh güzelliği
katiyen haiz olamaz.”
Lifij 1909-1911 yılları arasında Paris’te eğitim alıyor. Bir
yandan bohem sanatçı döneminin sonuna geliyoruz Paris’te. Ancak
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Paris’in ve Berlin’in yaşadığı
büyük atılım da henüz başlamamış. Ekonominin büyüdüğü, sanatın yeni
bir boyuta evrildiği ve ikili cinsiyetin sorgulandığı yıllar için
henüz erken. Fakat Lifij’in alıntıladığım sözlerini sarf ettiği yıl
1927. Savaştan çıkmış, henüz her şeyin başında, Avrupa’nın bir
dönemini yakalamaya çalışmış, ancak gerisinde kalmış bir ülke.
Lifij’in otoportrelerine gücünü veren enerji de aslında Batı’yla
kendi ülkesi arasındaki gelgitlere işaret edebilmesinde. Ancak
sanatçının diğer çalışmalarının o kadar heyecan vermemesi de geç
kalmış, her şeyi baştan inşa etmek zorunda kalmış bir ülkenin
sancısı.