Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nden Osman Kavala kararı: Türkiye AİHM'e havale edildi

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, iş insanı Osman Kavala'nın AİHM'in tahliye kararına rağmen tutuklu yargılanması nedeniyle Türkiye'nin AİHM'e havale edilmesine oy çokluğuyla karar verdi.

Abone ol

DUVAR - İş insanı Osman Kavala hakkında AİHM tarafından verilen tahliye kararının uygulanmaması nedeniyle Türkiye hakkında ihlal prosedürü başlatılmasını isteyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kararını verdi. Komite, bugün yapılan olağan toplantısında, tutukluluğu süren Osman Kavala ile ilgili Türkiye'nin yükümlülüğünü yerine getirip getirmediğinin tespit edilmesi için davanın AİHM'e havale edilmesine karar verdi.

AİHM İHLAL KARARI ALIRSA YAPTIRIMLAR GÜNDEMDE

Oy çokluğuyla kabul edilen kararın ardından AİHM, Türkiye'nin yükümlülüğünü yerine getirip getirmediğini inceleyecek. AİHM'nin ihlal yapıldığı yönünde görüş bildirmesi durumunda da Komite, Türkiye'ye karşı alınacak önlemleri değerlendirecek. Bu önlemler arasında Türkiye'nin Konsey üyeliğinden çıkarılması veya oy hakkının askıya alınması da bulunuyor.

KAVALA: TARAFSIZ BİR GÖZLE İNCELENMESİNİ ÖNEMLİ BULUYORUM

Komite'nin kararını değerlendiren Osman Kavala açıklamasında, "AİHM’in derhal serbest bırakılmam gerektiğini belirten kararından ve Gezi davasının beraatle sonuçlanmasından sonra tutukluluğumu devam ettirmek için gerçekleştirilen yargı uygulamalarının tarafsız bir gözle incelenmesini önemli buluyorum. AİHM’in yapacağı değerlendirmenin ülkemizde insan hakları ile ilgili hukuk normlarının korunmasına katkı sağlayacağını umuyorum." ifadesini kullandı. 

Osman Kavala’nın avukatları da karara ilişkin olarak şu değerlendirmeyi yaptı: 

"Osman Kavala’nın dört yılı aşkın tutukluluğu konusunda, kamuoyu ağırlıklı olarak AİHM kararının yerine getirilmemesi ve bu yüzden Avrupa Konseyi’nin yaptırım süreci başlatması sorunu ile ilgilendi. Ancak, Gezi davasının beraatle sonuçlanmasından sonra gerçekleştirilmiş olan yargısal uygulamaların içeriği ve şekli, AİHM kararına uyulmamasının ötesinde, bu karar olmasa dahi kayıtsız kalınamayacak kadar vahim bir hukuka aykırılıklar silsilesi olma özelliğini taşıyor.

1. Osman Kavala, Gezi davasından beraat ettiği 18 Şubat 2020 tarihinde, daha önce tahliye edilmiş olduğu 15 Temmuz darbe girişimine katılmak suçlamasından gözaltına alındı ve tutuklandı.

2. İlk tutuklanmasından 28 ay sonra, aynı soruşturma dosyasından, aynı deliller kullanılarak kurgulanan casusluk suçlamasıyla üçüncü kere tutuklandı.

3. Daha önce Gezi olaylarını organize etmek ile 15 Temmuz darbe girişimini desteklemek suçlamaları arasında hukuki ve fiili ilişki olmadığı kararı verilerek dosyaların ayrılmış olmasına rağmen, Osman Kavala ile ilgili farklı suçlamalar içeren davalar birleştirildi ve bunlar farklı eylemler ve kişilerle ilgili olan Çarşı davası ile birleştirildi.

4. Osman Kavala’ya yönelik ağır suçlamalar içeren iki iddianame hazırlandı. Bu iddianameler hazırlanmadan önce savcılık Kavala’ya iddialarla ilgili tek bir soru sormadı. Osman Kavala hiçbir aşamada savcı tarafından sorgulanmadı.

5. İlk iddianamedeki Osman Kavala’ya yönelik Gezi olayları ile ilgili suçlamaların ve telefon dinlemelerinin FETÖ/PDY üyeliği ile yargılanan savcı ve emniyet mensupları tarafından gerçekleştirildiği ortaya çıktığı halde, hazırlanan ikinci iddianamede Osman Kavala’nın FETÖ/PDY sorumlularıyla ilişki içinde olduğunun “tespit edildiği” şeklinde hiçbir dayanağı olmayan savcılık beyanları yer aldı.

6. HTS kayıtları, Osman Kavala’yla Henri Barkey arasında telefon görüşmesi olmadığını ortaya çıkardığı halde ve bir lokantada tesadüfen karşılaşmak dışında görüştüklerine dair bir bilgi olmamasına rağmen, Kavala’nın Barkey ile yoğun bir iş birliği içinde olduğu iddiası hem 15 Temmuz darbe girişimini destekleme suçlamasında hem de casusluk suçlamasında ana delil olarak kullanıldı. Aralarındaki irtibatla ilgili somut bir bilgi olmaması, Henri Barkey’in bu konuda özel gayret göstermiş olmasıyla açıklandı.

7. Başka bir delil olmadığı için, casusluk suçlaması, devlet sırrı olabilecek gizli bilginin ne olduğu, nereden ve nasıl temin edildiği, kime verildiği ve hangi amaçla kullanıldığına dair herhangi bir iddia ortaya konulmadan, dolayısıyla casusluk suçunun yasadaki tanımına uyulmadan kurgulandı. Beraat ile sonuçlanması gereken bu dava, diğer davalarla birleştirilerek uzatılmış oldu, böylece bu suçlamaya dayandırılan tutuklamanın diğer davalar bitene kadar sürdürülmesine zemin hazırlandı.

8. Bu yapılanlar, bilinçli ve planlı bir şekilde ceza uygulaması olarak tutukluluğu devam ettirmek ve AİHM kararını boşa çıkartmak için, yasaları içeriklerinden kopartarak amaçları dışı kullanmak eylemidir. Bu nedenle kamusal yetkinin yasa dışı kullanımı anlamına gelmektedir. Kavala’nın son tutuklanması ile ilgili olarak AYM’ye yaptığı başvuruyla ilgili olarak, tutukluluğun hukuka aykırı olmadığı yönündeki çoğunluk kararına karşı oy kullanan AYM Başkanı ve Başkan Vekilleri dahil 7 üyenin muhalefet şerhinde çok güçlü gerekçeler ortaya konulmuştur. Osman Kavala’nın dört yıl üç ay boyunca tutuklu olarak yargılandığı süreç, yargı adına utanç verici niteliktedir. Bunun ülkemizde bir daha tekrarlanmayacağını ümit ederiz."

DIŞİŞLERİ'NDEN TEPKİ: YARGI SÜRECİNE SAYGI İLKESİ İHLAL EDİLDİ

Kararın ardından Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamadaysa, "Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ülkemizde devam eden bağımsız yargı sürecine müdahale niteliği taşıyan yaklaşımını devam ettirmiş ve yargı sürecine saygı ilkesini ihlal etmiştir" denildi. Açıklamada, Türkiye'nin konuyla ilgili hükümetten istenen görüşü gönderdiği belirtilip şu ifadeler kullanıldı:

"Görüşümüzde, ülkemizin AİHM kararının gereğini yerine getirdiği, Kavala’nın tutukluluk durumunun halen devam eden başka bir yargı süreci nedeniyle olduğu ayrıntılarıyla açıklanmış ve konunun hukuk ilkeleri temelinde incelenmesi çağrısında bulunulmuştu. Buna rağmen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi bugün (2 Şubat) Kavala davasının AİHM’e havale edilmesine dair bir ara kararı oy çokluğuyla kabul etmiştir. Böylelikle, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ülkemizde devam eden bağımsız yargı sürecine müdahale niteliği taşıyan yaklaşımını devam ettirmiş ve yargı sürecine saygı ilkesini ihlal etmiştir."

'İYİ NİYETTEN UZAK'

Dışişleri açıklamasında, "AİHM kararlarının icrasını denetleyen Bakanlar Komitesi’nin gündeminde başka ülkelerle ilgili çok sayıda uygulanmayan karar bulunurken, Kavala kararının sürekli olarak gündemde tutulmasını, iyi niyetten uzak, kasıtlı ve de tutarsız bir yaklaşım olarak görüyoruz. İç hukukta devam eden dava süreci gözardı edilerek siyasi saiklerle alınan bu önyargılı kararın Avrupa insan hakları sisteminin itibarını zedelediği aşikardır" denildi; "Avrupa Konseyi insan hakları sisteminin etkinliğinin sağlanması için, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin tarafgir ve seçici yaklaşımını bir yana bırakması gerekmektedir" ifadeleri yer aldı.

ADALET BAKANLIĞI: AVRUPA KONSEYİ BAKANLAR KOMİTESİ YETKİSİNİ AŞTI 

Adalet Bakanlığı, Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi'nin Kavala kararı ile yargısal makamlar gibi hareket ederek yetkisini aştığını savundu. 

Adalet Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, AK Bakanlar Komitesi’nin bu karar ile AİHM’den Türkiye’nin söz konusu kararı uygulamayı reddedip etmediği hususunun tespit edilmesini talep ettiği belirtilerek süreçle ilgili şunlar ifade edildi:
“İlgili hakkındaki yargılamalar halihazırda Ağır Ceza Mahkemesi önünde devam etmekte olup, tutukluluk incelemesine ilişkin yapılan değerlendirmelerde Kavala’nın mevcut tutukluluğunun AİHM tarafından incelenmeyen başka bir suç kapsamında devam ettiği belirtilmiştir. Ayrıca yargılama makamları ilgilinin AİHM’in incelemesine konu tutukluğunun daha önceden sona erdiğini tespit etmişlerdir. Öte yandan Anayasa Mahkemesi de AİHM kararından sonra başvuruyu tekrar incelemiş ve mevcut tutukluluk nedeniyle başvuranın özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.”

Adalet Bakanlığı hal böyle iken AK Bakanlar Komitesi’nin yargısal makamlar gibi hareket ederek yetkisini aştığını savundu. Açıklamada, “Oy çokluğu ile alınan bu karar hâlihazırda devam etmekte olan bir davaya müdahale niteliğindedir. Başta AK Bakanlar Komitesi olmak üzere herkes, bağımsız ve tarafsız mahkemeler önünde devam eden bir yargılama sürecine etki etmekten kaçınmalı ve verilecek karara saygı duymalıdır” denildi.

Bakanlık açıklamasında, “Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi olan ülkemiz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklanan sorumluluklarının farkındadır. AİHM kararlarının icrası kapsamında gerekli adımlar Hükümetimiz tarafından atılmaktadır. Bu kapsamda bugüne kadar 3730 karar kapsamında alınan tedbirler AK Bakanlar Komitesi tarafından da kabul edilmiş ve icra denetimi sona erdirilmiştir. Sadece geçtiğimiz yıl icra denetimi sona erdirilen dosya sayısı ise 222’dir. Buna rağmen belirli bir kararı teamüllere de uymadan sürekli gündemde tutarak ülkemizi uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemekle itham etmek, söz konusu kararın açıkça siyasi mülahazalarla alındığını göstermektedir” değerlendirmesi yapıldı. 

CHP’DEN KAVALA AÇIKLAMASI. DERHAL SERBEST BIRAKILMALI

CHP İstanbul Milletvekili, Dışişleri Komisyonu CHP Grup Sözcüsü Ünal Çeviköz, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Osman Kavala kararıyla ilgili yazılı açıklama yaptı. Türkiye’ye karşı ihlal prosedürü başlatma konusunda oy çokluğu ile alınan kritik kararı dikkatle incelediklerini belirten Çeviköz şunları ifade etti:
“Söz konusu karar Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyelik statüsünü olumsuz şekilde etkileyecek ve ülkemizin Avrupa Konseyi’nden ihracına kadar varabilecek bir ihlal sürecinin başlangıcını oluşturmaktadır. Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi olan Türkiye’nin böyle bir süreç ile karşı karşıya bırakılması üzücüdür. Söz konusu karar Osman Kavala davasını aşarak Türkiye’nin uluslararası kurumlar nezdindeki geleceğini etkileyen bir boyuta evrilmiştir. Bu karara itiraz ederken Türkiye’nin iç işlerine veya bağımsız yargı sürecine müdahale edildiği şeklinde iddialarda bulunulması ise AİHM’in kararının içeriğini anlamazdan gelmek ve Anayasamızın 90. maddesini hiçe saymaktan başka sonuç doğurmamaktadır.”

CHP olarak, insan hakları ihlallerinin karşısında olduklarının bir kez daha altını çizen Çeviköz, "Hukuksuz bir şekilde özgürlüğünden mahrum bırakılan Osman Kavala’nın AİHM’in de kararı doğrultusunda derhal serbest bırakılması gerektiğini belirtiyoruz" dedi.

'AİHM’DEKİ YARGIÇLAR SİZİN ÇAĞLAYAN’DA MAHKEME MAHKEME DOLAŞTIRDIĞINIZ YARGIÇLAR DEĞİL'

HDP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da Meclis Genel Kurulu’nda konuştu. Tanrıkulu, "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki yargıçlar, sizin Çağlayan’da mahkeme mahkeme dolaştırdığınız yargıçlar değil! Her ülkenin birçok süzgeçten geçmiş saygın yargıçları. Bizzat duruşmaya ben katıldım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir yurttaşı olarak, bu kurulun, TBMM’nin bir üyesi olarak, bir avukat olarak utandım. Bakın 20 yılda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye’yi savunacak bir avukat yetiştirememişsiniz, Alman bir avukata para vermişsiniz Demirtaş davasında, Avrupalı yargıçların sorduğu sorular konusunda, bu heyetin uyguladığı anayasaya aykırılık hususlar bakımından söyleyecek bir söz bulamadı arkadaşlar. Bu dönem geçecek. Ama geriye dönüp baktığımız zaman, sizin de oylarınızla ve sessizliğinizle bu organize kötülüğe ortak oluşunuz unutulmayacak. Sizler belki siyasi hesabını vereceksiniz, vicdani hesabını vereceksiniz ama inanın burada söylüyorum bundan sorumlu olanların hepsi adil bir biçimde, hukuken hesabını vereceklerdir" dedi. (HABER MERKEZİ / DIŞ HABERLER)