Kalemini özlediğimiz duayen gazeteci ağabeyimiz Hasan Cemal “Galiba gelecekle ilgili umutlar söndükçe -ya da geleceğin ipi kısaldıkça- geçmiş fena hâlde ağır basmaya başlıyor.” diye yazmış günlüğüne Bremen’de. Oysa Hasan Ağabey’i tanımasanız da resimlerini yan yana koyun, otuz sene önceki haliyle şimdiki hali arasında yüzündeki belli belirsiz bir-iki çizgi dışında pek fazla fark göremezsiniz.
Sene olmuş 2018, Varna’daki Avrupa Birliği (AB) ile bilmem kaçıncı zirve buluşması. Dostlar alışverişte görsün hesabı. Zirve de, AB ülkeleri liderlerinin zirvesi değil. AB troykası dönem başkanı Bulgaristan, komisyon ve konsey başkanlarıyla bizim Cumhurbaşkanı toplanıyor. Şuracıkta, karşı kıyıda, Varna’da. Düşünebiliyor musunuz Avrupa orada başlıyor, yahut burada bitiyor.
“Karşı yaka memleket, sesleniyorum Varna'dan, işitiyor musun? Memet! Memet!” Kendi döneminin “komünist, vatan haini” şairi Nâzım Hikmet böyle yazmış oğlunun hasretiyle. Onu da zorla sürgüne göndermiştik ya hapis cezalarından yıldırıp. Acaba ben de Hasan Ağabey gibi kendi geçmişime mi dönsem?
Dışişleri sınavına 1992 yılı sonbaharında girmiştim. Sözlü sınav komisyonumda genç, parlak bir genel müdür yardımcısı var. Sınavdan alı al, moru mor çıkanlar uyarıyor, “ona dikkat et, özellikle ekonomi sorularında çok sıkıştırıyor” diye. Beni de terletiyor. Ekonomide de tutup “vergi türleri” gibi bir maliye sorusu çekiyorum. Ben kekelerken, o sözümü kesip, madde madde anlatıyor. Sonra bana dönüp “böyle mi” diyor, “aynen öyle” diyorum.
Meslekteyken de bilmezdim, ilgilenmedim, şimdi de bilmiyorum AB işlerinin ayrıntısını. Neden sonra beni bakanlığa giriş mülakatında terleten yetkilinin AB Genel Müdür Yardımcısı olduğunu öğrendim. Önce Trablus Büyükelçisi oradan AB Daimi Temsilcisi oldu. Merkezde Müsteşar Yardımcılığında bulunup, OECD Daimi Temsilciliği ve nihayet Paris Büyükelçiliği yaptıktan sonra ışıltılı kariyerini tamamladı.
Sözü yine Hasan Ağabey’e bırakalım: “Geçmiş nerede başlar bilmem ama bu memlekette geçmiş bir türlü geçmiş olamıyor. Tarih bir türlü tarih olamıyor.” Şimdi tarihin taksimetresini YAE’den açanlar var ya, ondan bir ömür önce 1990’larda bir yandan Güneydoğu Anadolu alev alev kavrulurken, beri yandan Dışişleri’nin güzide konusu AB’ye üyelikti. 1990’lar tarih olamadı ama AB üyeliği hedefi evet.
Şimdi bakıyorum amiral sancağı yarıya inik gemide o saygıdeğer Büyükelçi Uluç Özülker Varna Zirvesi’ni yorumlamış. Kadere bak, sene olmuş 2018. Halbuki 1990’ların ilk yarısında belki en gözde dosya idi hariciyede AB ile ilişkiler. Uluç Bey de o dosyanın tartışmasız hakimi. Hâlâ da zehir gibi hakim, ayrıntı ararsanız o söyleşiye bakabilirsiniz.
Ben ayrıntısına değil özüne bakıyorum: “Her şeyin bedeli var/ Olmadı yar.” Merhum Müslüm Gürses’in söylediği gibi, olmadı hakikaten. Berhava oldu gitti AB’ye tam üyelik hedefi. Ölende de var kabahat, öldürende de. AB ülkelerinin ikiyüzlülüğü, Almanya gibi büyüklerin Avusturya gibi ufarakların ardına saklanması, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin üyeliğe alınması, Suriye mülteci meselesi vs.
“Kaht-ı rical” der ya eskiler, o vaziyet had safhada Avrupa’da. Yaşlı kıta. Beş yıldız konforlu huzurevi gibi. Britanyası bile kalmamış. Devasa, hantal, sürekli genişleyen bir bürokrasi. Siyasi liderlere sinmiş üst düzey bürokrat havası. Bizimki de klasik şark bezirganı pazarlığına döndü. Vize serbestisi, gümrük birliği güncellemesi, maddi yardım. “Biz de Avrupalıyız, aynı değerlere, kurallara sahibiz” filan yok artık. ABD orada, Meksika'sı da biziz gibi bir durum.
Avrupa çevresine yüksek duvarlar örmeyi tercih etti. Vizyondan söz eden kalmadı. İş, bir uluslararası şirket yönetiminin soğuk rasyonalitesine döndü. Bizde de işi kovalayacak, ısrarcı olacak soluk kalmadı. Karşılıklı mezun olduk bu yıpranmış ilişkiden. İçini dolduramıyoruz, dolduracak bir konu kalmadı. Demek istediğim, asıl üzerinde düşünülmesi gereken konunun bu olduğu. Ortada bir cenaze duruyor. Zoraki tebessümler bu gerçeği saklamaya yetmiyor.
Velhasıl cennetmekan Müslüm Baba’yla Kaan Tangöze yan yana gelebildi de, biz AB üyesi olamadık. Olamadık ve aday bile değiliz artık, adını koyalım. Yeni bir dünya kurulur da, ümmetin kaptan köşküne otururuz filan bunların hepsi ham hayal. Hayaller Edirne’de bitiyor, gerçekler Varna’da başlıyor. Ben de Hasan Ağabey gibi bakıyorum geçmişime ve sözü yine Müslüm Baba’ya bırakıyorum: “Firar eder aklım başımdan/Uçar gider/Ziyan olmuş yıllarım/Varsın olsun beter.” İyi geceler Türkiye’m...