Kıta Avrupası’nda aşırı sağ bir hareketin parlamentoda etkin olmadığı bir İsveç kalmıştı. Artık bu durum da tarihe karıştı. 1988’de kurulan Sverigademokraterna (SD) uzun bir yürüyüşten sonra İsveç Parlamentosu Riksdag’a ikinci parti olarak girdi. İsveç’in SD’si zincirin son halkası değil. Aşırı sağ, Avrupa’yı aşağıdan yukarıdan kuşattı. Bu pazar günü yapılacak seçimlerle birlikte, yükselen lider Giorgia Meloni’nin İtalya’da Mussolini’den beri en sağ hükümeti kurması bekleniyor. Gidişat nereye?
İsveç ilginç bir ülke. Bazı konularda bu dünyanın dışında bir
ülke. Örneğin Covid-19 salgını sırasında akıntının tersine yüzdü.
Herkes kapanırken, İsveç hep büyük ölçüde açık kaldı. Okullar,
kafeler, hayat… İşliyordu İsveç. İstisnaydı.
Bir açıklık rüyası. İsveç’in hep övündüğü bir hâl bu. Kapalılığı
öcü gibi gören, sadece açık havayı değil esasen açık zihni
önceleyen bir hâl.
Bu İskandinav ülkesini farklı ve istisnai kılan bir ölçek daha
var. Meclis aritmetiği…
Ya da ‘vardı’ demeli.
Artık yok.
*
İsveç, aşırı sağa karşı bir tür bağışıklığa sahipti. 2000’li
yıllarda aşırı sağ partiler, Avrupa’da birçok ülkede art arda
zaferler kazanırken, İsveç parlamentosu Riksdag’ın kapıları ülkenin
yerli ve milli aşırı sağına büyük ölçüde kapalı kaldı.
Ta ki 11 Eylül 2022 seçimlerine kadar…
O güne dek İsveç’te aşırı sağ, meclis aritmetiğinde istediği
varlığı hiç gösterememişti. Öyle ki, birçok bakımdan benzeştiği
komşu Danimarka’daki aşırı sağ hareket parlamentoya 2001’de
girerken, İsveç’te 1988’de kurulmuş olan aşırı sağ parti,
Riksdag’da koltuk sahibi olmak için 2010’u beklemişti. O yıl,
oyların yüzde 5.7’sini toplamışlardı.
Bu oran bile İsveç’te alarm zillerini çaldırdı. Sağdan soldan
partiler onlara karşı parlamentoda ittifak yaptı; hareket
alanlarını kısıtladılar. Dönemin hâkim siyasetçileri, aşırı sağın,
İsveç’in o meşhur ‘açıklık’ felsefesinin karşısında olduğunu
düşünüyordu.
Ama iki hafta önce, aşırı sağı temsil eden İsveç Demokratları
(Sverigedemokraterna, SD) Stockholm’deki aritmetiği değiştirdi.
Jimmie Akesson’un başını çektiği SD, oyların 20.6’sını aldı;
seçime iktidar koltuğunda giren ve bu arada oylarını iki puan
yükselterek yüzde 30’a çıkaran Sosyal Demokratların ardından ikinci
parti oldu.
Sverigedemokraterna'nın seçim sevinci
*
Sverigedemokraterna yani İsveç Demokratları, partinin kendisinin
de kabul ettiği üzere kurucularından bazılarının Nazi hayranı
olduğu bir hareket. Parti, 2010’lu yıllarda ilk defa Meclis’e
girdiğinde, bu konu İsveç’te ciddi rahatsızlık yaratmıştı ve 2018
seçimleri öncesinde sağ partiler her ne olursa olsun onlarla
çalışmayacağını ilan etmişti.
Ama işte siyaset…
Merkez sağdaki partiler, özellikle de muhafazakâr sağ, zaman
içinde aşırı sağla yakınlaştı. Birçok konuda beraber hareket
ettiler, ortak görüş açıkladılar.
Ve 2022’ye aşırı sağı da içine alan bir ittifakla gelindi.
Şimdi ne olacak?
İsveç’te tek tek partilerden ziyade, şu anda Türkiye’dekine
benzer şekilde blokların oyu etkili olduğu için, iktidardaki Sosyal
Demokratlar oylarını arttırmış olmalarına rağmen iktidardan
düşecek. Çünkü onların içinde olduğu blok, karşı tarafa kıl payı da
olsa yenildi.
Ama SD yine de hükümetin bir parçası olmayacak. Çünkü blokun
asli unsurlarından Liberaller, onların dahil olduğu bir hükümete
kendilerinin dahil olmayacağını açıklamıştı. Bu yüzden SD dışarıda
kalacak ve hükümetin değilse de iktidarın parçası olacak. Şimdiden
100 maddelik bir talep metni yayımladılar bile.
*
Peki bir dönem Riksdag’da esamisi okunmayan aşırı sağ, her beş
İsveçlinin oyunu alacak seviyeye nasıl geldi?
Öncelikle, bütün Avrupa’da aşırı güçlenen göçmen karşıtlığını
işlediler (Bugün her dört İsveçliden birinin göçmen geçmişi olduğu
düşünülürse orada özellikle patlayıcı bir tema). O kadar ki
partinin lideri Jimmie Akesson, Türkiye’ye kadar gelmiş, Edirne
Pazarkule sınır kapısında sığınmacılara “İsveç’e gelmeyin” diye
bildiri dağıtınca da sınır dışı edilmişti.
Edirne'den sınırdışı edilen Jimmie
Akesson
İkinci olarak, İsveçli seçmenin önemli bölümünde gözlenen
göçmenlere yönelik tepki ve antipati kadar, hayat pahalılığı ve
enerji fiyatlarının yükselişi de SD’nin iktidar yürüyüşünü
kolaylaştırdı
Ve parti nihayet ülkedeki ‘düzen’ eksikliğinin üzerine gitti.
SD, giderek artan çete hesaplaşmaları ve sokak ortası cinayetler
üzerinden etkili bir politika üretti. (İlginç olan, İsveç’e çok
uzak bir coğrafyada, Filipinler’de, otoriter siyasetçi Rodrigo
Dutarte de 2016’da benzer bir siyasetle iktidara gelmiş ve orada
altı yıl boyunca tutunmuştu).
SD seçmenleri
Bir de şu var: SD, şeffaflık bağlamında kurucularının Nazi
eğilimini kabul etti, bir yandan da imajını düzeltmek için kendi
içindeki bazı radikal unsurları ihraç etti. Ayrıca İsveç’in son
büyük ulusal tartışmasında, ülkenin NATO’ya katılması kararını
destekleyerek kendini merkeze yaklaştırdı. Ama her şeyden önce
mevcut sağ partilerle birçok konuda hareket ederek, mevcudiyetini
normalleştirdi.
Mesele burada.
Bu normalleşme merkez sağa ne kazandırdı? Belki birkaç gündelik
sorunda, kendi söyleyemediği sert sözleri SD’ye söyleterek günü
kurtarma imkânı…
Neticede ne oldu?
SD, ittifak yaptığı sağ partilerden (ve az da olsa merkez
soldan) oy alarak ülkenin ikinci partisi, İsveç sağının da birinci
partisi haline geldi. Merkezi eriterek…
Aşırı sağın zaferi.
İsveç, aşırı sağa karşı bir nevi son kaleydi. Şimdi o kale de
düştü.
*
Bu bir siyasi trend.
Avusturya’da Özgürlük Partisi…
Danimarka’da Halk Partisi…
Hollanda’da Geert Wilders’in Özgürlük Partisi, ayrıca son
zamanlarda Thierry Baudet’nin Demokrasi Forumu…
Fransa’da neredeyse başkanlık seçimini kazanacak olan Marine Le
Pen’in Ulusal Cephe’si; ilaveten Marine Le Pen’in de sağında kalan,
son seçimin sürpriz adayı Eric Zemmour…
Norveç’te İlerleme Partisi, Finlandiya’da Gerçek Finler…
İspanya’da Vox, Portekiz’de Chega (her ikisi de kendi
parlamentosunun üçüncü partisi konumunda)…
İtalya’da bir dönem epey popüler olan Matteo Salvini’nin Lig
Partisi…
Almanya’da son seçimlerde varlık gösterememesine rağmen ciddi
potansiyelli Almanya için Alternatif Partisi…
Aşırı sağdan geldiler ve bazen tökezleseler de Avrupa’nın
2010’lu yıllarına damga vurdular.
2020’lerde de etkili olacaklar.
Şimdi onlara İsveç Demokratları da eklendi.
*
Sırada bir başka parti var.
Aşırı sağın bir zaferi daha…
Bu pazar yapılacak seçimlerde İtalya’da, yükselen lider Giorgia
Meloni’nin iktidara gelmesi bekleniyor.
Giorgia Meloni
İtalya’nın Kardeşleri Partisi’nin lideri Meloni, aşırı sağın
Avrupa’daki son büyük lideri. Eski başbakan Silvio Berlusconi ve
İtalyan aşırı sağının bir önceki gözdesi Matteo Salvini tarafından
desteklenen Meloni’nin, ülkede İkinci Dünya Savaşı sonrasının, yani
Mussolini sonrasının en sağ iktidarını kuracağı tahmin
ediliyor.
Zaten Meloni’nin partisinin kökleri de Mussolini’ye kadar
gidiyor.
Ama şu an seçmen kimin kökeninin nereye kadar gittiğine
bakmıyor.
Enerji krizi, hayat pahalılığı, göçmenler, Ukrayna’daki savaş,
suçtaki tırmanma Avrupa’nın tümünde demagoglar için kendini
gösterme zamanı.
Tüm bu demagoji, otoriter eğilimlerin güçlenmesine hizmet
edecek. Kadın hakları, özellikle kürtaj üzerinden budanacak, LGBT-İ
karşıtlığı had safhaya çıkacak ve nihayet Avrupa’nın bir ara
gördüğü ama uzun süredir unuttuğu çokkültürlülük rüyası artık
iyiden iyiye sislere gömülecek.
*
İtalya’da baskın bir hava vardır. Birçok İtalyan seçmen öteden
beri, ülkelerinin Avrupa’nın zengin ülkeleri tarafından itilip
kakıldığını, yeterince saygı görmediğini düşünür. Bu hava bu aralar
daha yoğun.
Giorgia Meloni
Meloni bu havayı işliyor. Bir yandan da ülkedeki her kötü şeyin
soldan kaynaklandığını, onların ülkeyi Kuzey Avrupa’nın zengin
ülkelerinin eline bıraktığını söylüyor.
Roma’nın kaderini Berlin’deki, Amsterdam’daki enerji
şirketlerine teslim etmeyeceğini söylüyor mesela. Meloni, aşırı
sağdaki partisine bu noktadan da oy devşiriyor.
Ama şu da var: Berlin’de ve Amsterdam’da da yükseliyor aşırı
sağ.
Doğu Bloku’ndan gelen Budapeşte’de ve Varşova’da da
yükseliyor.
Temel felsefesi açıklık ve tolerans olan Stockholm’de de
yükseliyor.
Kıtanın kuzeyinde de güneyinde de yükseliyor.
Zengininde de fakirinde de yükseliyor.
Galiba Avrupa’nın canı zaten aşırıya kaçmak istiyor.