İngiltere’de çöp konteynırına atılan bir poşetin Adana’ya
geldiği haberi geçen hafta heyecan sıkıntısı çekmeyen ülkemizde
yeni bir heyecan daha yarattı. Bloomberg’ten Kit
Chellel kendi çöpüne sahip çıktı, dert etti ve GPS yerleştirerek
çöpünün akıbetini öğrendi. Gazetecinin bu çabası ile Türkiye’nin
atık politikası yanlış da olsa konuşuldu, çöpler önünde görüntüler
verildi.
Geçen haftaki resimde koca bir eksiklik vardı. Onu da bir
gazetecinin çabası ile ölçülemeyecek bir popülizm ile geçiştirdik.
İngiliz’in çöpü tartışmasına, ithalata girdik ama asla işin özüne
girmedik; Türkiye’de çöpün politikası ve tarihi dönüşümü hiç
konuşulmadı.
ÇÖP POLİTİKASININ KONUŞULMAYAN
TARİHİ
Bilinenin aksine Türkiye çöplere kucağını 2016 yılında açtı. 6
Haziran 2016 tarihinde geçen kanunla araba lastiğini, belediye
çöplerini biyokütle saydı. Bu kanun teklifine sadece 25 vekil karşı
çıktı. İktidar 189 vekil ile elini kolunu sallayarak kanunu
geçirdi. Muhalefet 233 üyesi ile bunu durdurabilirdi.
O günden sonra lastik yakarak elektrik elde eden tesisler lisans
başvurusu yapmaya başladı ve 2020 itibariyle Kocaeli, Düzce ve
Erzincan’da lastikten elektrik santrallerimiz oldu.
O zamanlar bu resmin vuracağı yer belli idi. Sonra devamı geldi.
Türkiye geri dönüşümde depozitoya dair bir yönetmeliği
uygulayacakken, bunun yerine poşeti 25 kuruş yapan düzenleme
getirdi. O zaman Sayılar Politiktir, Tıpkı Poşet
başlıklı yazımızda “Geçen hafta iktidar 'poşet 25
kuruş olacak' diye bir torba kanunu lanse etti. İki günde geldi,
bir günde komisyonda tartışıldı ve ertesinde meclise havale edildi.
Kimse o kanunun neden torba olduğunu, neden 7-8 kanunu
değiştirdiğini, neden bir kanuna bir kelime çekip başka bir kelime
sokularak kanun yapılamayacağını konuşamadı.” diyerek ilk
haberi vermiştik.
O kanun 29 Kasım 2018’de 210 kabul, 36 RED ve 8 vekilin çekimser
oyu ile geçti. O gün vekiller meclise tam katılsa, partiler
seçmenlerine içeriğini anlatsa bu kanun durdurulabilirdi.
O günlerde 'poşet paralı olmuyor, doğa ve topluma
ödetiliyor' derken, 'işin buraya
varacağını' söylerken toplum öğrendiği bu tartışmayı, çok
iyi oldu. Bu kanun teklifi AKP vekillerine göre seçimlerde faturası
ağır olan sonuçlar doğurdu, seçim başarısızlığının nedeni
gösterildi.
Sonra Elektrik Piyasası Kanunu (EPK), Türkiye Çevre Ajansı (TÇA)
kurulması ile ilgili kanun ile beraber TBMM gündemine geldi. EPK
araba lastiği ve kent çöpünü yakmayı ve bunu da biyokütle saymayı
tekrar gündeme getirdi. TÇA da para getiren çöpleri Emine Erdoğan’a bağlı bir yapıya
aktarmanın alt yapısını sağladı. O kadar can alıcı, o kadar yıkım
projeleri idiydi ki. Bu iki kanun kârlı olan çöpleri TÇA’nın yetki
alanına, kârsız olanları ise yakma kazanlarına gönderiyordu.
TBMM’de EPK’ya 60, TÇA’ya ise 74 RED oyu verildi. EPK 231, TÇA ise
sadece 229 kabul oyu ile geçti. Kabul oyu sayısı 247 muhalefet
vekilinden de azdı.
Bunları neden anlattık? İktidar çok iyi bir iş yaptı ve çöpleri
nakite çevirecek modeli kurdu. Bunu gözümüzün önünde yaptı. 2016’da
ucuz çöpleri yakılabilir yaptı, 2018’de poşeti paralı yaparak
depozito sistemini baltaladı. 2020’de ise çöp-lastik yakma ve
pahalı çöpleri kendi şirketlerine aktarma alt yapısını kurarak
noktayı koydu.
Bu resimde tek bir şey eksik. O da denetlemenin eksiltilmesi.
Onun geçmişi daha uzun. Denetleme olmayınca, kârlılar bir yere
kârsız olanlar yakma kazanlarına diyen kanunlar çıktı ve resim
tamam oldu.
Türkiye'nin 2020’de 659 bin ton plastik atık ithal ettiği
söyleniyor. Bu o kadar iyimser bir rakam ki… Bunların pahalı
olanları geri dönüşüyor, ucuz olanları ise bertaraf ediliyor.
Neden?
Çünkü bu ülke, kendi çöpünün ucuz olanlarını gömdüğü, son
zamanlarda yaktığı bir ülke oldu. Çünkü bu ülke pahalı çöpleri
Hanımın Ajansı ile tekelleştiren bir yapı kurdu. Siz kendi çöpünüzü
böyle yakar ve geri dönüşüm sektörünü tekelleştirirseniz
başkalarının çöpü neden gelmesin? Siz zaten bakanlık olarak, devlet
olarak denetlemeyi askıya alırsanız bu neden olmasın?
Geçenlerde bakanlık ithalata dair bir düzenleme yaptı ve pek çok
insan bu ülkedeki siyaseti bilmiyormuş gibi bunu olumlu karşıladı.
Denetleme olmayan, yasal altyapının desteklemediği bir sistemi
ikincil mevzuat ile kurtaramazsınız.
ÇÖZÜM!
Atık politikanız yoksa günün sonunda iktidarın koyduğu
politikalara uymak durumundasınız. Nitekim Ekrem İmamoğlu bu yüzden
Avrupa’nın en büyük çöp yakma tesisini, günde 3 bin ton, yılda bir
milyon ton çöp yakma tesisini hayata geçirdi ve geçenlerde açılışını
yaptı.
Çözüm için öncelikle iktidarın politikalarını sorgulamak
gerekiyor. Çöpün yakılmasına sadece 25 vekil, poşetin paralı
olmasına 36 vekil, EPK’ya 60 ve Hanımın Ajansı’na 74 vekil'in karşı
çıkması bunun ne kadar sorgulandığını gösteriyor. Kamuoyunun hiç
bunları bilmemesi de bu durumu onaylıyor.
Ama bu yeterli değil, çözümü üretmeniz gerekiyor. Çözüm küresel
kapitalistlere göre değil, doğa, toplum ve bilime göre olmak
zorunda. Bu işin en kolay ama en imkânsız hali. Çünkü ucuz,
eşitlikçi. Bunu yapmak için size oy verenlere kulak vermeniz
gerekiyor. Yoksa kim insan sağlığı açısından ölümcül etkileri olan
bu politikaya kulak versin?
Burada çözüm atık üretimini kaynağında azaltacak (reduce) bir
kamucu politikaya ek olarak oluşanların tekrar kullanılmasını
(reuse) ve geriye kalanların sadece geriye dönüşebilenlerden
(recycle) oluşmasını sağlayacak bir politika olmalı. Burada fiil
kamucu politika.
Avrupa'nın çöplerine kapıyı yasal düzenlemeler açtı.
Zayıflatılan denetleme, atık politikasında delik açmalar bunu
besledi. Kit Chellel çok iyi bir iş yaptı, çöpünün derdine düştü.
Türkiye’de ise 2020’de ithal ettiğimiz çöpten fazlasını İstanbul'da
yakmaya başladık. Ne kadar çöp yaktığımızı, evimize ne kadar uzakta
olduğunu biliyor musunuz?
Türkiye 2020’de 659 bin ton plastik atık ithal etti. Peki
Türkiye 2020’de çöp yaktı mı, yaktı ise nerede yaktı ve ne kadar
yaktı? Bir araştırsanız hepiniz bir Kit Chellel olursunuz, garanti
:)
Çarşamba günü bunu konuşamaya devam edeceğiz...
Not: Çöp yakma konusunda bir İngiltere’nin hikâyesini
şuradan izleyebilirisiniz.