Avukat Süren: Kadınlar yalnızken değil yanlarında erkek varken düşüyor

Şule Çet, Duygu Delen, Aysun Yıldırım ve daha nicesi… Düşerek ölen kadınların intihar ettiğine dair yaygın bir yaklaşım olduğunu söyleyen avukat Süren “Bu kadınların yanında hep erkekler var” diyor.

Abone ol

DUVAR - Çalıştığı iş yerinin camından atlayarak intihar ettiği iddia edildiğinde Aysun Yıldırım 26 yaşındaydı. Dokuz aydır Sefaköy’deki bir gümrük müşavirliği bürosunda çalışıyordu. 28 Şubat 2018’de akşam mesaiye kalacağını söylemek için annesini aradı. En son Aysun ablasını saat 19.30’da arayarak eve gelmesinin 22.00’yi bulabileceğini söyledi. Annesinin ifadesine göre, Aysun ve ablası telefonda şakalaşarak gülüyordu. Ancak saat 22.00 civarında Aysun’un işten eve gelmesini bekleyen aile, aldığı telefonla kızlarının hastaneye kaldırıldığını öğrendi. Aysun’un ölümü, polisin olay yeri inceleme tutanağına şüpheli ölüm olarak geçse de savcı takipsizlik kararı verdi.

Aysun’un ölümünün intihar değil, cinayet olduğunu kanıtlamak için soruşturma ailenin ve Kadın Cinayetleri Platformu’nun ısrarı ile yeniden açıldı. Aradan dört yıl geçmesine rağmen soruşturma dava aşamasına henüz ulaşmadı.

‘YÜKSEKTEN DÜŞEN KADINLARIN YANINDA HEP ERKEKLER VAR’

Aysun Yıldırım, bir yerden düşerek hayatını kaybeden tek kadın değil. Her yıl onlarca kadın Türkiye’nin farklı şehirlerinde, farklı mekanlarında camdan ya da balkondan düşerek hayatını kaybediyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun raporlarına göre, 2021 yılında 280 kadın öldürüldü. 217 kadın ölümü de şüpheli bulundu. Ölümü şüpheli bulunan kadınların 14’ü yüksekten düşme sonucu yaşamını yitirdi. 2021 yılında sadece mayıs, temmuz ve ağustos aylarında düşerek ölen kadın vakası yaşanmadı. 2022 yılının ocak ayının ilk iki haftasında ise medyaya, dört kadının yüksekten düşerek hayatını kaybettiği haberleri yansıdı. “Neden bu kadınlar düşüyor” sorusunu yönelttiğimiz Kadın Cinayetleri Platformu avukatlarından Rukiye Leyla Süren bunu, “Çok istisnai durumlar dışında neredeyse yüksekten düşme vakalarının hemen hepsinde kadınların yanında erkekler oluyor” diye cevaplıyor.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu avukatlarından Rukiye Leyla Süren

‘HER ŞÜPHELİ ÖLÜM DOSYASI YENİ ŞÜPHELİ ÖLÜMLERİ CESARETLENDİRİR’

Kadınların yüksekten düşme vakalarının genelde şüpheli ölüm olarak sayıldığını belirten Süren, her şüpheli ölüm dosyasının yeni şüpheli ölümleri cesaretlendirdiğini ve önünü açtığını vurguluyor. Yüksekten düşme vakalarında kadınların intihar ettiği varsayımının güçlü olduğunu ve bu nedenle suçlunun tutuklanmasının, davaların açılmasının zorlaştığını, dosyanın daha savcılık aşamasında kapatılma riski doğurduğunu anlatıyor. Süren “Bu da son yıllarda kadın cinayetlerinin daha da artmasına neden oluyor. Şüpheli ölümler de buna bağlı olarak artıyor. Bu nedenle biz hem ölen hem de yaşayan kadınlara, bu dosyaların şüpheli kalmamasını borçluyuz. Bir an önce çözerek yeni şüpheli ölümlerin oluşmasını engellemek zorundayız” diyor. Buna örnek olarak Aysun Yıldırım dosyasını gösteren Süren, Aysun’un çalıştığı iş yerinin üçüncü katından düşerek ölmesinin nasıl hemen intihar olarak kabul edildiğini ve dosyanın bu kapsamda kapatılmak istendiğini şöyle özetliyor: “Aysun 2018 yılının şubatında öldü. Üzerinden dört yıl geçti ve hala savcılık aşamasında. Önce dosyası intihar diye kapatıldı, aile itiraz etti, itiraz reddedildi. Aile daha sonra Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na ulaştı ve doysa bana geldi. Dosyayı incelediğimizde ne bir HTS kaydı, baz istasyon kaydı, gerçek sorgulama, adli tıptan tırnak içi ya da ten üstü DNA karşılaştırması gibi delillere rastladık. Düştüğü iddia edilen pencerede parmak izi yoktu, tıpkı Şule Çet davasında olduğu gibi… Kısacası dosya, asgari inceleme bile yapılmadan ‘intihar’ denilerek kapatıldı.”

İNTİHAR EDEN ERKEK SAYISI KADINLARIN YAKLAŞIK 3 KATI

Süren, kadınların yüksekten düşerek ölmelerinde araştırma yapılmadan intihar denmesinin sebebini, toplumsal cinsiyet bakışına bağlıyor. Toplumun kadınlarla ilgili ön kabullerinin kökeninde, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yattığının altını çizen Süren “Biz kadınların güçsüz, zayıf, iradesiz ve intihara meyilli olduğu ön kabulüyle yaklaşılıyor. Aslında kadınların yüksekten atlayarak intihar etme eğilimi de erkeklere göre düşük” diye konuşuyor.

Süren’in de bahsettiği intihar rakamlarına göre Türkiye’de intihar eden erkek sayısı, kadınların yaklaşık üç katı. TÜİK’in güncel verilerine göre, 2014-2019 yılları arasında Türkiye’de toplam intihar eden kişi sayısı, 19 bin 164 oldu. Bunun 14 bin 736’sı erkeklerden oluştu. İntihar edenlerden 2 bin 269 kişi yüksekten atlayarak intihar etti. Bunun 1291’ini erkekler oluşturdu. Söz konusu beş yıl içinde yüksekten atlayarak intihar eden kadın sayısı ise 978 oldu.  

Süren bu verilere rağmen, yüksekten düşerek ölme vakalarında hala ilk öne sürülenin intihar olmasını eleştiriyor: “Aysun Yıldırım’ın ölümünde polisin olay yeri inceleme tutanağında şüpheli ölüm olduğu yazıyordu. Şüpheli ölümde bile asgari incelemeler yerine getirilmiyor bu ön kabuller yüzünden. O zaman şu soruları sormak gerekiyor: Neden kadınlar, hep erkeklerle aynı dairede ya da yerdeyken düşüyor? Neden yalnızken değil?” Süren, çok istisnai durumlar dışında neredeyse yüksekten düşme vakalarının hemen hepsinde kadınların yanında erkekler olduğunu belirtiyor. “Sonuçta savcılıkta ya da mahkemelerde çalışanlar da bu toplumdan çıkıyorlar” diyen Süren, adalet mekanizması içinde yer alanların da toplumun ön yargılarıyla büyüdüklerini ifade ediyor.

Hüsniye Yıldırım kızı Aysun Yıldırım'ın iş yerinden atlayarak intihar etmediğini kanıtlamaya çalışıyor. 
FAİLLERİN EN SIK KULLANDIĞI ARGÜMAN: UYKUDAYDIM, DUYMADIM

Yüksekten düşerek ölen kadın dosyalarının dava aşamasına taşınmasının zor olduğunu dile getiriyor Süren. Bu tür dosyaların zamana yayılmasının, şüphelilerin çoğunlukla tutuklanmamasına, gerekli şekilde soruşturmanın yürütülmemesine ve en önemlisi delillerin kaybedilmesine yol açtığını söyleyen Süren, şüpheli kadın ölümlerinin erkek faillerin işine geldiğini anlatıyor. Yüksekten düşerek ölen kadın dosyalarının hem soruşturma hem de dava aşamasında çok fazla ortaklık içerdiğine dikkat çeken Süren, erkek faillerin ifadelerinde sıklıkla kullandığı argümanları sıralıyor: “İçki almıştık, uyuşturucu kullanmıştık, o sırada ben uyuyordum, müzik açıktı duymadım, onun psikolojisi son günlerde iyi değildi, içki içmiştik o nedenle kendinde değildi, intihara meyilliydi, psikolojik tedavi görüyordu…” Süren, bu kalıp cümleler içinden özellikle ‘uykudaydım duymadım ya da içkiliydim duymadım’ argümanın çok kullanıldığını vurguluyor.

‘SUÇ YERİNE KADINI KONUŞTURUYORLAR’

Soruşturmanın bir şekilde davaya dönüşmesi halinde ise yine benzerlikler yaşandığını ve bunlar içinde en sık başvurulanın kadının hayatının deşifre edilmesi olduğundan bahsediyor: “Yargılamalarda hemen öldürülen kadınların cinsel hayatlarına, tercihlerine, yaşam şekillerine müdahale ve onu ortalığa dökme hali oluyor. Neredeyse ölmesine mazeret yaratma gibi bir eylem var. Olayın ve failin konuşulması gerekirken, ölen kadın ve ailesi konuşuluyor. Kadının yaşam tarzını, üstündeki kıyafetini, dışarı çıkış saatini tartışmaya açıp mahkemenin, kamuoyunun dikkatini failin kendisinden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Suç yerine kadını konuşturuyorlar, ortak tavır bu. Yaşam şeklini tartışmak bir cinayet davasında olacak şey değil.”

‘DAHA KEŞİF AŞAMASINDA KADININ ÖZEL HAYATI ORTAYA ATILIYOR’

Çok az mahkemenin kadının özel hayatının ortaya saçılmasının önüne geçtiğini zaten çoğunlukla bu durumu avukatların sağladığını söyleyen Süren bununla ilgili Şule Çet davasını örnek gösteriyor. Aysun Yıldırım dosyasından da örnekle daha soruşturma aşamasında kadının özel hayatının nasıl sorgulanmaya çalışıldığını anlatıyor: “Bizim baskımızla yaklaşık üç yıl sonra yapılan keşfin daha ilk saatinde Aysun’un öldüğü iş yerinin avukatı, orada kadının özelini ortaya attı. Daha keşifte bu yapılıyor. Düşünün mahkemede neler olacak?” Bu süreçte ailelerin ciddi bir mücadele içine girdiklerini belirten Süren, “Aileleri bunlara hazırlamaya çalışıyoruz. Aileler hem evlatlarını kaybediyor hem de onlara yönelik olmadık sözlerle, iftiralarla mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Önce bir şüpheli ölüm olmadığını, evlatlarının intihar etmediğini kanıtlamaya çalışıyorlar. Uzun yıllar sonra bunu kanıtlamayı başarırlarsa, mahkeme sürecinde kadınlar bir daha öldürülüyor. Suç ve suçlu değil de onlar yargılanıyormuş, ölüme mazeret bulunuyormuş gibi sürüyor mahkemeler. Bu ölümden öte ölümdür” diye konuşuyor.

‘ERKEKLER MAHKEMELERİN DAHA ÖNCE VERDİĞİ KARARLARA GÜVENİYOR’

Süren’in de örnek olarak verdiği davalardan olan Şulet Çet davasında sanıkların ifadeleri dikkat çekmişti. 23 yaşındaki Şule Çet, 9 Mayıs 2018’de Ankara’daki bir plazanın 20’nci katından düşerek hayatını kaybetti. Olay sırasında Şule’nin yanında Çağatay Aksu ve Berk Akand vardı. Şule, Çağatay Aksu’nun yanında çalışıyordu. Aksu duruşma sırasındaki ifadesinde, Şule ve Berk Akand ile beraber bir restoranda içki içtiklerini, daha sonra geceye devam etme teklifinde bulunduğunu, Şule’nin de kabul ettiğini söyledi. Aksu ile Şule Çet, güvenlik kamera kayıtlarına göre ellerinde poşetlerle plazaya giriş yaptı. Daha sonra yanlarına Berk Akand geldi. Aksu, biraz içki içip müzik dinlediklerini ancak Şule’nin ‘ben gidiyorum’ diyerek farklı bir odaya yöneldiğini, arkasından gittiğinde ise Şule’nin camdan sarkık vaziyette olduğunu iddia etti. Hatta onu tutmaya çalıştığını söyledi. Berk Akand ise bu sırada uyuduğunu öne sürdü. Akand ile Aksu’nun ifadelerinde bazı çelişkiler vardı. Davanın ilerleyen aşamalarında sanıkların avukatı Levent Ekmen ise olayın cinayet değil, intihar olduğunu kanıtlamak amacıyla Çet’in transkripti ve ilaç reçetesini mahkemeye delil olarak sundu. Ekmen hakkında Çet’in özel hayatına yönelik bilgileri hukuka aykırı şekilde temin ettiği ve adil yargılamayı etkilemek istediği iddiasıyla suç duyurusunda bulunuldu ve Ekmen’e 2,5 yıl hapis cezası verildi.

Şule Çet'in Ankara'daki bir plazanın 20. katından atladığı iddia edildi.

Süren’in de dikkat çektiği noktalar, Çet ve benzeri kadın davalarında sıkça görülüyor. HTS kayıtları, güvenlik kamerası görüntüleri, tırnak için DNA örnekleri gibi delillerin ortaya çıkmasıyla bu tarz davalarda intihar yerine cinayet şüphesi ağır basıyor. Buna rağmen fail erkeklerin ifadelerinde, benzer argümanları nasıl bu kadar rahat ve sık şekilde tekrar ettikleri soru işareti yaratıyor. Buna Süren’in cevabı, “Sayılar ortada, şüpheli olarak kalıyor bu dosyalar” oluyor. Erkeklerin hem buna hem de toplumsal cinsiyet bakış açısına güvendiklerini söyleyen Süren, “Ayrıca mahkemelerin daha önce verdiği kararlara güveniyorlar. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini taşıyan en büyük argümanlardan biri, mahkemelerin verdiği kararlardır” diyor.

‘TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ KONUSUNU SEFERBERLİK HALİNDE KONUŞMAMIZ GEREKİYOR’

Aysun Yıldırım’ın öldüğü yer ile Küçükçekmece Adliyesi arasında yaklaşık 500 metre olduğunu, öldüğü yerin karşısında ise benzin istasyonu bulunduğunu belirten Süren, “Bir tane kamera kaydı yok, mümkün mü bu?” diye soruyor. Faillerin bu tarz kadın ölümlerinde delillerin yeterince toplanmadığını, kamera kayıtlarına bakılmadığını bildiklerini kaydeden Süren, Ayşe Paşalı davasından bir örnekle devam ediyor: “Ceza dosyasına giren bir şey bu, kocası ‘ne kadar ceza alırım’ diye internette arama yapmıştı. Geçen yılki bir başka dosyada daha karşımıza çıktı. Fail arama yapıp kadını öldürmüştü. Bu kadar ölüme rağmen delil toplamadaki eksiklikler devam ediyor ve erkekler de buna güveniyor.”

Kadınları ölmeden önce korumak gerektiğine işaret eden Süren, bunun yolunun da adaletin tesisinden ve toplumsal cinsiyet eşitliğinden geçtiğini düşünüyor: “İlk olarak bütün şüpheli kadın dosyalarını çok seri halde çözmemiz lazım. Erkek bilmeli ki, bir kadını öldürdüğünde bu dosya çok hızlı sonuçlanacak ve ceza alacak. İkincisi, toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunu seferberlik halinde konuşmamız ve yok etmemiz gerekiyor.” Bu noktada İstanbul Sözleşmesi’nin öneminden bahseden Süren “İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden yürürlüğe girmesi gerekiyor. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden tek imza ile bir günde çekilmesi, kadınların devlet tarafından korunmadığı düşüncesini besledi. Bu nedenle, kadınların bu ülkenin eşit yurttaşları olduğu, başta yaşam hakkı olmak üzere barınma, adalet gibi pek çok hakka sahip olduğu ülkedeki tüm kurumlar tarafından benimsenmeli ve uygulamaya geçirilmeli” diyor.