Ayak İşleri: Bir sekansta hallederiz!

Ayak İşleri, genç mizahı ve seyirciyi ikilinin elektriği üzerinden oyununa ortak edip sürüklemesi ile hayli komik bir iş… Saçma sapan görevler, her bölümde dozunda diyaloglara vesile oluyor, sıkmıyor.

Abone ol

Haydar Ali Albayrak

Çağlar Çorumlu ile Güven Murat Akpınar‘ın başrollerini paylaştığı, Caner Özyurtlu’nun yönettiği "Ayak İşleri" ilk üç bölümüyle Gain platformunda yayınlandı. Bir suç komedisi olan "Ayak İşleri", iyice kısalan bölüm süresi, esas kadrosunun başrollerle sınırlı oluşu ve sekanslardan ibaret bir anlatıyı tercih etmesiyle dikkat çekiyor. Ortalama on beş dakika içinde bölümün absürt sorunu çözülüyor ve yeni bir maceraya yelken açıyoruz.

KOSKOCA SERVET BEY'İN AYAK İŞLERİ

Senaryosu Volkan Öge ile Caner Özyurtlu‘ya ait dizide Vedat (Çağlar Çorumlu) ve Evren (Güven Murat Akpınar) belli ki nüfuzlu bir abinin, Servet beyimizin ayak işlerini gören elemanlardır. Verilen saçma sapan görevleri bile sigortalı bir işte çalışıyormuşcasına titizlikle yerine getiren ikili, kültür farkından dolayı zaman zaman tatlı bir sürtüşme de yaşamaktadır. Vedat, kendi ifade ettiği üzere ekmeğini yıllardır bu işten kazanmaktadır. Evren ise bedelli askerlik yapabilmek için alttan ders bırakan bir felsefe öğrencisidir ve genç kuşağın duyarlılıklarını yansıtmaktadır. Evren için işin cezbedici yönü esnek çalışma saatleridir. Sırf bu veriden hareketle, ikili arasındaki kültür ve kuşak çatışmasını fark ederiz. Evren, yaptığı her işi en ince ayrıntısına dek sorgularken Vedat, mesai bitse de evimize gitsek, evimize iş götürmesek kafasındadır. Ayak işlerine yaklaşımı ikilinin yaş ve kültürden kaynaklanan bariz ayrışmasını da ortaya koyar. Vedat ile Evren, ilk iki bölümde patronları hesabına bir hırdavatçıdan borç tahsil edip, Pomeranyan cinsi bir süs köpeği kaçırıyor. Üçüncü bölümdeyse bu kez Vedat’ın bir akrabasının yardımına koşuyorlar. (Gerçi koşmasalar daha iyiymiş ama!) Her bölümde farklı bir görev, farklı bir serüven bekliyor uyumsuz ikiliyi ve bu durum zaten pek kısa olan bölümlerin giderek bir sekansı aşmayan eğlenceliklere, 'açbitir’lere dönüşmesine yol açıyor. Hani büyük bir atıştırmalık paketini açtığınızda karşınıza “tek tek satılmaz” ibareli ürünler çıkar ya, o hesap! "Ayak İşleri" de tek tek eğlendiriyor, iyi de eğlendiriyor fakat bölümler bir araya geldiğinde (veya bölümlerin bir araya gelmesi) pek bir anlam arz etmiyor, fazladan bir etki yaratmıyor. Karşımızda güncel malzemeden beslenen bir çerezlik, bir köpük olarak duruyor Özyurtlu’nun güldürüsü…

BİR SEKANSTA HALLEDERİZ!

“Montajda hallederiz” diye artık kalıplaşmış bir mesleki deyim var, illa ki duymuşsunuzdur. Daha ziyade reklam filmi, klip film gibi kısa süreli oyunlarda ham çekimin masa başında salt teknik açıdan düzeltilmesini değil zihinsel bağlamda da yeniden işlenmesini ifade ediyor. Sırıtan bir sahne mi var mesela? Montajda hallederiz! Bu üslup, esasen tüm bir film sektörünün kullanımına açıldı, dahası örneğin platform dizileri klip formatına yaklaştıkça ve internet dili görüntü dünyasında yaygınlaştıkça montaj bilinç de egemenlik kurdu. Ancak ben başka bir deyiş öne süreceğim: “Bir sekansta hallederiz”. Yani bir “seans” gibi de düşünebilirsiniz bunu ama bilmeyenler varsa sekansın neyi karşıladığını kabaca ifade edeyim. Sekans özellikle anlam bakımından bir oyun bütünlüğünü karşılıyor ve birbiriyle anlamdaş, duygudaş, bilgidaş sahnelerin art arda dizilerek pekişmiş bir anlam, duygu yoğunluğu sağlayıp geçmiş ile gelecek arasında bağ kurması sonucunda meydana geliyor. "Ayak İşleri" de bir bölümü bir sekansta hallediyor. İlk bölüm tamamen borç tahsiline ayrılıyor, ikinci bölüm ise köpek kaçırma çabasına. Her iki bölüm de arabada açılıp yine arabada bağlanıyor. Arabanın bağlayıcı ve hazırlayıcı bir rol üstlendiği dizide, bu mekânsal teklik hali, üçüncü bölümde de kahramanlarımızın gülünç bir mağduriyet yaşadığı boş ve geniş depoyla sürüyor. "Ayak İşleri"nin kısacık süresini dikkat dağıtacak mekansal ve zamansal sıçramalar yerine yekpare değerlendirmesi son derece mantıklı. Ancak az önce söz ettiğim gibi bu akıcılığın dezavantajı da, esprilerin akılda kalmasını engelleyip bölümleri gülgeç bir atmosfere sürüklemesi… Eh, bir güldürü için gülüp geçilecek bir kıvamda olması, güldürürken kaşındırmaması yahut kaşındırırken terletmemesi falan tercihtir en nihayetinde.

GENÇ MİZAH DİLİ VE '80'LERİN SONUNDA, 90'LARIN BAŞINDA ÇOCUK OLANLAR'

"Ayak İşleri", teknik bakımdan kısa süresi ve olayı kestirmeden anlatıp geçen pratik üslubuyla günümüz platform güldürülerinde bir adım öne çıkıyor ancak dizinin genç mizah dilini de ele alabiliriz. Bir yere bağlanmayacakmış gibi durmasına rağmen son anda bağlanan uzun diyaloglar, ters köşeler… Kelime oyunları yerine sohbette uyuşmazlık hali ve elbette Evren karakterinde çizilen bir genç nesil kompozisyonu "Ayak İşleri"nin alametifarikası… Evren’in çelişik tavırları, politik doğruculuğu ve o duyarsız duyarlı halleri çağımızın karmaşasına da ayna tutuyor. Dahası bu söylemin hayli keskin ifade edilişi, eleştirel ele alınış platform komedilerinde de bir ilke işaret ediyor. Fakat bu noktada kafamızı karıştıran bir şey var. Dizinin yaratıcıları olan Caner Özyurtlu ve Batesmotelpro‘dan tanıdığımız Volkan Öge, 80’lerin sonunda, 90’ların başında çocuk olan tayfadan. Özyurtlu 86, Öge 82 doğumlu. Zaten bu kültür, Vedat ile Evren arasındaki kültürel uyuşmazlığı da anlamlandırıyor. Özyurtlu ve Öge tam anlamıyla bir ara yüzü temsil ediyorlar ne Vedat kadar boomer’lar, ne Evren kadar Z… İkilinin mizahı da güçlü. Öge kolay tüketilir bir absürt mizah yapıyor, buna Özyurtlu’nun hikâyeciliği de eklenince ortaya dizidekinin tersine hoş bir uyum çıkıyor. Hoş demişken… Hoş! Özyurtlu’nun mesela "Hayalet Dayı" filmi tam bir felaketti, keşke adını Felaket Dayı koysalardı! En az film kadar kötü esprimin ardından devam edelim. "Ayak İşleri", "Hayalet Dayı"nın yanında mücevher kalır! Pürüzsüz ilerliyor, seyirciyi yormuyor. Fonda Gazapizm’in Sağı Solu Kes parçası… Havadan takip eden çekimler… Çağdaş, dinamik…

SİYASİ GÖNDERMELER VE GÜNDELİK HAYATIN DERDİ TASASI

"Ayak İşleri", siyasal eleştirisi ağır basan bir yapım değil fakat yer yer göndermelere şahit oluyoruz. Üçüncü bölümde Evren’in nepotizm (mevki makama yakını getirme, kollama geleneği) karşıtı ifadeleri, yine kadının kocasının malı olmadığına dair katı tutumu ilk göze çarpanlardan. Yanı sıra artık biraz klişeleşse de müşteri hizmetlerinin tiye alınması diziyi gündelik hayatın içine yerleştiriyor. İkilimiz ne kadar absürt işler yapsalar da hayatın onlara dayattığı saçmalıklar yanında bunların lafı bile olmaz!

Yazıyı oyunculuklarla bitireceğim. Çorumlu ve Akpınar iyi bir uyum yakalamış. Çorumlu, kendine has abartılı bir oyunculuk sergiliyor, beden dilini ve ani parlamalarını öne çıkarıyor. Akpınar’ın her şeyi sorgulayan, alakasız konuları gündeme getiren dinginliği ise ikili arasındaki enerjiyi dengeliyor. Bir anlamda Akpınar, Çorumlu’yu önce şarj ediyor, ardından topraklıyor! Her bölüm yeni isimlerin ekleneceği/görüneceği dizide konuk oyuncuların ilk üç bölümde falsosuz oynadıklarını belirtmek lazım. Sarp Akkaya, Sarp Apak ve Esra Ruşan büründükleri karakterleri hakkıyla canlandırmışlar.

"Ayak İşleri", dinamik yapısı, genç mizahı ve seyirciyi ikilinin elektriği üzerinden oyununa ortak edip sürüklemesi ile hayli komik bir iş… Kahkaha attırıyor, tebessüm ettiriyor. Saçma sapan görevler her bölümde dozunda diyaloglara vesile oluyor, sıkmıyor, darlamıyor. Sabun köpüğü bir anlayışı benimsese dahi güldürme amacına ulaştığını söyleyebiliriz. Bir komedi için de daha ne beklenir!