Aybüke öğretmen arkadaşımızdı...
Batman Kozluk'ta düzenlenen saldırıda hayatını kaybeden Aybüke öğretmen lise müsamerelerinde kulağımızın pasını silen, gülüşü ve neşesiyle içimizi ısıtan bir arkadaştı. Şimdi büyük bir acı bıraktı.
Serkan Alan
Yıl 2012. Üniversite sınav sonuçlarının merakla beklendiği o güzel heyecanlı yaz aylarından bir gün. Edremit Lisesi'nden yeni mezun olmuş "pırıl pırıl gençler" miydik, bilmiyorum ama o kadar heyecanlıydık, o kadar çok umutluyduk ki yarın adına.
Aybüke ile bir çay bahçesinde kalabalık bir masa etrafında oturduk arkadaşlarımızla. Aslen Ankaralı olan Aybüke tercih sırasında en sonlara sıkıştırdığım Ankara'yı bana öyle güzel anlatıyordu ki. Özlediğini, farklı olduğunu, sevdiklerinin olduğu şehirlerin zamanla ne olursa olsun güzel geldiğini... O gün çok inanmamıştım ona. Abarttığını düşünmüştüm biraz da. Sonrasında onun anlattığından daha çok anlatır oldum, daha çok sever oldum Ankara'yı.
"Müzik öğretmeni" diye her yerde haberini görüyorum şimdi. Haberleri ve sosyal medyada paylaşımlarını gördüğümde kulağıma sesinden bir parça takılıyor. Yıl sonu gösterilerinde, önemli günlerde mikrofondan yanık bir ses duyulurdu. O sesin Aybüke olduğu eski Edremit Lisesi koridorlarında anlaşılırdı. O güzel sesli kadını susturdunuz.
Nasıl olduğu, ne koşullarda katledildiğinin ayrıntılarına vakıf olmak istemedim. İlk haberde gördüğümde resmini Aybüke'nin içimde bir ürperti oldu. Sonra bencil bir duygu peşinden geldi. Ölüm gittikçe yanı başımıza kadar yaklaşmıştı. Her ne koşulda olursa olsun, hangi ideoloji çerçevesinde vuku bulursa bulsun ölümün hep karşısında amasız fakatsız durmadık mı? Bizlerin dilinden barış eksik olmuyorken, sizlerin ellerinden neden kan eksik olmuyor? Bizlerin güzel bir gelecekte yaşama arzumuza ket vurmak vicdanınızın bir noktasında sizi sıkıştırmıyor mu? Ya da hiç ürpermiyor musunuz masum bir insanın son gülen fotoğrafını gördüğünüzde?
Ankara'daki bir katliamın ardından konuşmuştuk sanırım en son. Hangi katliam olduğunu hatırlamıyorum. Bu unutkanlık da sizin suçunuz bilin. Alıştırmadınız elbette ama ölümleri kıyasladınız, sıradanlaştırdınız. Hayatın olağan akışına sığdırdınız. 'Nasılsın' demişti. 'Nasıl olayım' dedim. Nasıl olunur insanın parçalanmış bedeninin kokusunu duyduğunda? Birkaç dakikayla ölümden kurtulduğunda nasıl olunur? Nasıl olunur birilerinin dinmeyen gözyaşları içerisinde yaşadığına şükrettiğinde.
'HER TEMAS İZ BIRAKIR DEĞİL Mİ?'
Her temas iz bırakır değil mi? Her anı belli zorlukların ardından zihinlerde canlanır ve kocaman olur. İki gün önce o nasıl geçtiğini anlamadığımız zamanlarda aklımıza gelmedi değil mi? Yarın? Yarın nasıl gelecek aklımıza. Gençliğinin baharında yiten bir beden nasıl aklımıza gelecek? Sevdikleri en çok hatırlayacak. Sonra bir okul ya da kütüphaneye adı verilecek, orada yaşaması istenilecek. Lütfen birileri birilerinin menfaatleri uğruna ölmesin artık. Aybüke ve diğerleri öğrencilerinin dilinde olsun, sevdiklerinin ulaşabileceği bir mesafede olsun. Ailesi ya da arkadaşları onun ismini bir okulun tabelasında görmesin. Yazılarla ismini gördüğü bir tabelada onun gülen yüzünü hayal meyal gözlerinin önüne getirmeye çalışmasın.
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ndeki görevinden hukuksuzca ihraç edilen ve dilinden barış eksik olmayan hocam Sevilay Çelenk ihracının ardından 'Bostan değiliz biz, kolay yetişmiyoruz' demişti. Yılların emeğini, birikimini bir çırpıda yok eden zihniyet ile ne şartlarda yetiştiğine vakıf olamadığımız insanları katledenlerin birbirinden farkı var mı? Kötülüğün farkı yok.
Sen öğretmen oldun, ama onlar insan olamadı Aybüke. Umudum kuruyor.