Aydın Sezer: Türkiye’nin nükleerde Rusya dışında seçeneği yoktu

İnşaatı Mersin'de devam eden Akkuyu Nükleer Santrali'nin yapımına nasıl karar verildiğini, Rusya'yla yapılan sözleşmeyi ve santralin ömrünü tamamladıktan sonraki akıbetini dış ticaret uzmanı Aydın Sezer'le konuştuk. Sezer, yapım sürecinde Rusya'nın Kanal İstanbul'la tehdit edildiğini fakat Türkiye'nin nükleerde Rusya'dan başka alternatifi olmadığını ifade etti.

Abone ol

ANKARA - Türkiye’nin ilk nükleer santrali Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin inşası sürerken konuya dönük tartışma devam ediyor. Akkuyu Nükleer Santrali’nin anlaşması ve süreç içerisinde karşılaşılan sorunlar, santral konusunu en başından incelemeye neden oluyor. Türkiye neden nükleer enerjiye yöneldi? Türkiye’nin Rosatom tercihinin gerekçesi ne? Santralin anlaşması sıra dışı mı? Bu soruları dış ticaret uzmanı Aydın Sezer’e sorduk.

Türkiye neden nükleer enerjiyi tercih etti?

Nükleer 1980’lerin ilk yarısından beri gündemdeydi. Ancak Ankara, yatırım ve ekonomik perspektif uyarınca buna gücünün yetebileceğini düşünmüyordu. Türkiye bu noktada yabancı yatırım, teknoloji transferi peşinde oldu.

1990’larda ABD, Kanada, Fransa gibi ülkeler Türkiye ile yakından ilgileniyordu, ancak Türkiye’deki 1990’lar siyasî çalkantısı buna imkân vermedi. AKP döneminde özellikle 2005’ten sonra süreç hızlandı. Türkiye’nin büyümesine ve elektrik talebindeki artışa paralel olarak 2007’de Türkiye’nin elektrik kapasitesinin yüzde 10’una denk gelecek şekilde bir nükleer santral planı gündeme geldi ve Türkiye ihaleye girdi. Ne yazık ki ihaleye katılan firmaların çoğu son dakikada ihaleden çekildi. Geriye sadece Park Teknik ile Rusya kaldı.

Diğer firmalar ihaleden neden çekildi?

Aydın Sezer

Türkiye’nin kredi talebi, teknoloji transferi ve hızlı adım atılması gibi şartları Batılılarda “altyapınız yok, hukuki düzenlemeniz, kuruluşunuz yok, bu böyle basma kalıp şekilde olmaz” yorumlarına neden oldu. Firmalar ürktüler. Diğer firmaların çekilmesiyle ihale Ciner ve Rusya’ya kaldı. 4.8 gigawattlık, bugünkü Akkuyu’nun aynısı, 11-12 milyar dolara mâl olacak şekilde ihale sona erdi. CHP ve TMMOB bunu yargıya taşıdı ve yargı ihaleyi iptal etti. AKP de fırsatı kullanıp ihaleyi iptal etti. Rusya’nın ilgisi bilindiği için Rusya ile müzakerelere başlandı. O dönem Ruslar’ın Çalık’ın inşa edeceği Samsun Ceyhan boru hatları projesinden vaz geçmesi sonucu, Çalık Grubu ve o dönemki CEO’su Berat Albayrak ile Ruslar zaten flört halindeydi. Bu dönemde ilginç olan bir başka konu, boru hattının olmayacağı anlaşılınca, dönemin dışişleri müsteşar yardımcısı Rusya’yı tehdit etti ve “Kanal İstanbul yapacağız, petrol gemilerinizi geçirmeyeceğiz” dedi.

'KANAL İSTANBUL ÜSTÜNDEN RUSYA TEHDİT EDİLDİ'

Yani Kanal İstanbul o zaman gündemdeydi?

Evet evet, bu Ruslara tehdit olarak söylendi. “Sizin hiçbir petrol tankerinizi geçirmeyeceğiz” dediler. Bu dönemde nükleer santral için Taner Yıldız’ın yaptığı müzakerelerde çok garip bir finans modeli gündeme geldi. Zaten AKP de nükleere sahip olmanın ötesinde onunla ilgiliydi. Yani bu işten nasıl nemalanılacağı da çalışıldı, yüzde 49’luk pay da öyle geldi. Yani şöyle düşünün: Bir devlet başka bir devletle anlaşma yapıyor ve şunu diyor: Bu projenin yüzde yüzünü ben karşılayacağım demiyor, süreç içinde yüzde 51’i bende kalmak koşuluyla yüzde 49’unu Türkiye’nin bilgisi dahilinde devredilirim. Böyle bir şey olmamalı. Sen Türkiye’de bir şirketsen, devlet payını da korumak istiyorsan, yarın borsaya da açılırsın. Sen artık bir Türk şirketi oluyorsun, nitekim Akkuyu da bir Türk şirketi. Türkiye, doğalgaz çevirim santralinin yerini alacak ucuz enerjiye yönelmeye çalışıyordu, o dönemde doğalgazla elektrik maliyetinin “yüksek olduğunu” düşünüyordu. Yenilebilir kaynaklarda da bugünkü düzeye ulaşılmadığı için kısa vadede potansiyel arz etmiyordu. AKP Türkiye’nin enerji ihtiyacı ve kendisine finansal kaynak için bu yola girdi.

Ancak söylediğiniz dönem ile şimdiki dönemin enerji kompozisyonunda ciddi bir değişim var. Yenilenebilir enerji hem yaygınlaşıyor hem fiyatları daha uygun. Örneğin rüzgar santralinde kilowat/saat maliyet 3-5 sent arasındayken nükleer anlaşmayla santralden gelecek elektriği kilowatt/saati 12,3 sent ile 15.3 arasında sabitlendi. Bu durumda santral nasıl cazip kalacak?

Burada şöyle bir karışıklık var. Nükleer enerjinin satış fiyatının 2-5 sent olması başka bir şey, ucuz olması başka bir şey. Türkiye’de yatırımın maliyetinin çıkarılması amacıyla garanti verdiği fiyat ve periyot başka bir şey. Birinci ve ikinci reaktöre 15 yıl boyunca yüzde 70 alım garantisi, üç ve dörtte de yüzde 30’luk 15 yıllık alım garantisi verilmiş. Yani santral üretime geçtiği anda bunun yüzde 30luk bölümü piyasada rekabetçi rakamlarla satılacak. Akkuyu yüzde 30’luk kısmı böyle satacak yoksa kimseye satamaz.

Ancak bir de 70’lik kısım var garanti edilmiş?

Evet, o yüzde 70’lik kısım 15.3 sentten satılacak.

'ALIM GARANTİSİ KAPSAMINDA RUSYA’YA 31,5 İLÂ 38 MİLYAR DOLAR ARASI ÜCRET ÖDEYECEĞİZ'

Anladım, ama anlaşmada 12,35 de var. Bu rakam nereden geliyor?

Bu rakam, şöyle hesaplanıyor, 15,3’ten başlayacak ve aşamalı olarak 6,8 sentlere kadar inecek. İşte bu 12,35 onun ortalaması.

Türkiye dedi ki: İlk reaktörü açalım, bunun ürettiği elektriğin yüzde 70’ni senden 12,35 sent ortalamayla alacağım. Sen buradan gelen parayla ikinci reaktörü süratlendir. İkinci devreye girdiğinde ikisinden gelen parayla üç ile dördü süratlendir. Burada devletin tüccar mantığı ya da Çalık’ın iş modeli devreye giriyor. Toplamda bu rakamın o dönemde 22 milyar dolara çıkacağı öngörülüyordu.

Şunu belirtelim; bu, bizim Rusya’ya ödeyeceğimiz para değil, bir yılı 365 gün yani 8760 saat alırsak Rusya’ya ödeyeceğimiz para 38 milyar dolar. Eğer santral yılda bir ay bakıma girer diyorsanız, o zaman 7500 saatten ödeyeceğimiz meblağ 31,5 milyar dolar. Yani özetle Türkiye’nin alım garantisi kapsamında ödeyeceği ücret minimum 31,5 milyar dolar maksimum 38 milyar. Santralin 22 milyar dolara mal olması bekleniyor, aradaki fark da Rusya’nın kâr payı.

Burada benim itiraz ettiğim 12,35’ten alım değil, Rusya santral için 3 milyar dolar getirdi, eğer Türkiye de 2,9 milyar dolar koysaydı, alım garantisi birinci reaktörden sonra yarıya inerdi. Ancak Türkiye hiç yatırım yapmadı. Yani o rakamlar içinde yapım, yatırım maliyeti de var.

Peki bu uygun mu?

Bence değil. Söylediğiniz için kompozisyon tamamen değişti. Ama şöyle düşünün birinci ve ikinci reaktör için 15’er, üçüncü ve dördüncü için 15’er yıl garanti kapsamında olduğunu hesaba katarsak bu santralin 60 yıl gündemde kalacağını görüyoruz.

'TÜRKİYE’NİN RUSYA DIŞINDA ALTERNATİFİ YOKTU'

Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin (NGS) (Fotoğraf: AA)

Nükleer enerjide kaza olduğunda maliyeti ekonomi sınırlarının ötesine çıkıyor. Akkuyu’yu yapan Rosatom’un daha önce yaptığı Çernobil 1986’da patladı. Türkiye neden sicilinde patlama olan bir şirketi tercih etti?

Birincisi, çaresizlik. Başlangıçta Türkiye’nin nükleer ile ilgili arayışında “Rus teknolojisi kullanalım, Rusya ile anlaşalım” diye bir strateji yoktu. Batılı firmalar ilgi göstermeyince elde kalan tek seçenek Rusya oldu. Yani Türkiye’nin şirketin kabiliyeti, teknolojisi ve güvenliğini detaylı inceleyebilecek bir pozisyonu yoktu. Daha da önemlisi hiçbir başka yabancı şirketle de bu işin ticari boyutu bu kadar kolay konuşulamazdı, ki Japonya bunu Sinop’ta kabul etmedi. Örneğin Ruslar Türkiye’ye hiçbir zaman “sizin mevzuatınız var mı?” diye sormadı.

'ERDOĞAN SANTRAL İÇİN PUTİN’E MÜTEAHHİT LİSTESİ VERDİ'

Anlaşmadan santrale dönmek isterim. İnşa sırasında çatlak oluştuğu, ardından yeniden yapıldığı ancak ikinci defa çatlak olduğu iddiası var, ki bunu ilgili kurumlar yalanlamadı. Hatta TMMOB’un santrale girip bakmasına izin verilmedi. Bir sorun mu var inşada, neden bir şey öğrenemiyoruz?

2016’da uçak krizinin ertesinde Türkiye Rusya’yı cezbetmek için santrale stratejik yatırım statüsü verdi. Bunu verildiğinde Erdoğan bu projenin altyapısında çalışacak müteahhitlerin listesini Putin’e verdi. Nitekim inşaata ilk Cengiz İnşaat başladı. Öte yandan Ruslar bu şirketlerle çalışırken, bu şirketlerin yetersiz olduğunu harç karıp tavan döşemeyi bilmediğini raporladı. “Ben bu şirketleri değiştireceğim” dedi. Erdoğan devreye girse de Rusya kabul etmedi. Ardından Rusya projenin ana müteahhidini değiştirdi ve Titan 2 devreye girdi. Titan 2 gelince Cengiz projeden çıkarıldı, yerine IC Holding geldi.

Çatlaksa mevsim arazi koşullarındandı, zeminle ilgili değildi, teknik bir hataydı. Sahadaki arazi yapısı ve güvenlik testleri Rusya mevzuatına göre yapılamaz. Türkiye sıkı bir biçimde denetliyor, Türkiye’nin yanında Fransız bir firma da güvenliği denetliyor.

'NÜKLEER ATIĞIN NE OLACAĞI BİLİNMİYOR'

Nükleer santral konusunda diğer bir belirsizlik nükleer atık konusunda. Akkuyu’nun nükleer atığı ne olacak?

Bunun kimin başına kalacağı, ne olacağı muamma. Anlaşmada Rusya’nın atığı geri alacağına dönük bir hüküm yok. Bir de bir nükleer santralin 60 yıl sonra söküm maliyeti, yapım maliyetinden daha fazla. Bunun da nasıl ve kim tarafından yapılacağı bilinmiyor. Santralin yalnızca bugününü konuşuyoruz. Bunun bir de sonu var. Yani sorunun büyüğünü henüz görmedik. Bizi bekliyor.

Aydın Sezer kimdir?

ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi mezunudur. 1983-2001 arasında Başbakanlık ve Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın çeşitli birimlerinde çalıştı. Sezer, Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü Dış ilişkiler Dairesi Başkanlığı, Anlaşmalar Genel Müdürlüğündeki görevi uyarınca Rusya dahil yurtdışı görevlerde bulunmuştur.