Aydın'da JES'ler: İncir bitiyor kanser artıyor

İYİ Parti Aydın milletvekili Sezgin, Aydın’daki kanser vakalarındaki artış ile jeotermal enerji santralleri (JES) arasındaki bağlantıyı gündeme getirdi. Bölgedeki çiftçiler de mayıs ayında, jeotermal santrallerinin incir ağaçlarını kuruttuğu iddiasıyla konuyu Nazilli 2'nci Asliye Hukuk Mahkemesi'ne taşıdı.

Abone ol

Cemil Aksu

DUVAR - İYİ Parti Aydın Milletvekili Aydın Adnan Sezgin’ın, 26 Temmuz’da, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez''in yanıtlaması için verdiği soru önergesi, Aydın’daki kanser vakalarındaki artış ile jeotermal enerji santralleri (JES) arasındaki bağlantıyı yeniden gündeme taşıdı.

TBMM Başkanlığı’na sunduğu önergede, Aydın’da solunum yolu rahatsızlıkları ve kanser başta olmak üzere çeşitli hastalıklarda ciddi artış yaşandığını belirten Sezgin, Türkiye’de kansere bağlı ölümler 2010-2013 döneminde yüzde 18 iken, bu sayının Aydın’da yüzde 42 olduğunu ve giderek arttığını vurguladı. Aydın’da bulunan JES tesislerinde ortaya çıkan atıkların denetimsiz şekilde toprağa ve başta Menderes nehri olmak üzere su kaynaklarına karışması nedeniyle verimli tarım arazileri ve çevre üzerinde ciddi bir tahribat oluşturduğunu ifade etti.

Aydın, inciriyle meşhur bir kentimiz. Türkiye'de üretilen incirin yüzde 63'ü, kestanenin yüzde 36'sı, zeytinin yüzde 20'si, pamuğun yüzde 13'ü Aydın'da üretiliyor. 2017 yılında 185 bin 412 ton incir üreten Türkiye, dünya incir üretiminin yüzde 28.7'sini karşılıyor.

İNCİR VE ZEYTİNLİKLER SÖKÜLÜYOR

İncir üreticileri, jeotermal santrallerin incir üretimini kötü etkilediğini, ağaçların kurumasına, rekoltenin düşük olmasına neden olduğunu savunuyorlar. Çiftçiler mayıs ayında, jeotermal santrallerinin incir ağaçlarını kuruttuğu iddiasıyla konuyu Nazilli 2'nci Asliye Hukuk Mahkemesi'ne taşıdı. Kentte yaşanan kanser vakalarındaki olağanüstü artıştan da yine JES’leri sorumlu tutuyorlar. Aydın Tabip Odası, EGEÇEP, Aydın Çevre Kültür Platformu ile Aydın Ziraat Mühendisleri Odası tarafından 2016’da düzenlenen çevre çalıştayı sonrası açıklanan raporda da JES’lerin yarattığı tehlikelere dikkat çekiliyor. Aydın'daki toprakların yüzde 80'inin jeotermallerin kullanımına açıldığına dikkat çekilen raporda JES’lerin hem kurulum sürecinde zeytinlik ve incir ağaçlarının sökülmesi nedeniyle hem de üretim sürecinde atmosfere ve yüzeye salgıladığı zararlı ağır metaller ve gazlar nedeniyle doğa ve insan yaşamına zarar verdiği belirtiliyor.

Aydın’da çok sayıda ve yüksek enerji potansiyeline sahip jeotermal yatakları bulunuyor. 2007 yılında kabul edilen 5686 sayılı “Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu” doğrultusunda Aydın topraklarının yaklaşık yüzde 80’i, son yıllarda gerçekleştirilen çeşitli ihalelerle özel jeotermal işletmelerin kullanımına açıldı. Bu nedenle Aydın’daki JES sayısı da hızla artış gösterdi. 25’i Aydın’ın batı bölgesinde, yedisi ise doğu tarafında olmak üzere, Türkiye’deki toplam JES’lerin yüzde 58’i Aydın’da bulunuyor.

JEOTERMAL YER ÜSTÜNDE YER ALTINDA DURDUĞU GİBİ DURMUYOR

Enerji şirketleri jeotermal enerjiyi “yer altındaki güneş” olarak tanımlıyorlar ve “yenilenebilir bir enerji” sayıyorlar. Fakat jeotermal enerjinin yer altından yer üstüne çıkarılması için kullanılan yöntemler yer altı ve yüzey sularının, havanın ve toprağın kirlenmesine neden oluyor.

Aydın bölgesi jeotermal akışkanlarında bor normalin 190, arsenik 250 katına varan fazla değerde bulunuyor. Dokuz Eylül Üniversitesi akışkanların yüzeysel sularda arsenik, bor, lityum yönünden kimyasal kirlenmeye neden olduğunu tespit etti.

Denizli-Sarayköy Jeotermal Santrali ile işletmeye yeni açılan Aydın-Salavatlı Jeotermal Santrali’nin Büyük Menderes'e deşarj edilen jeotermal atık sularının, nehir suyunda ve bu su ile sulanan verimli tarım arazileriyle bu arazilerde üretimi yapılan narenciye bitkisinde oluşturduğu zararlı etkilerin araştırıldığı bir çalışmada Büyük Menderes üzerinde jeotermal atıksu deşarjından sonra ilk gözlem noktaları olan Çubukdağ Köprüsü ile Feslek Regülatörü’nde, nehrin bor konsantrasyonu 1,1 ppm (mg/l) olarak tespit edilmiş. Kuyucak ve Nazilli ovalarının Feslek Regülatörü’nden alınan su ile sulandığı ifade edilen çalışmada, 1,1 ppm borun, bu elemente duyarlı birçok bitkinin sulama sularında dayanabildikleri bor limitinin üzerinde olduğu vurgulanmış.

Çalışmaya göre, Büyük Menderes'e deşarj edilen jeotermal atıksular, hem sulama suyunda hem de bu su ile sulanan topraklarda olumsuz etkiler oluşturuyor, dolayısıyla bu alanlarda tarımı yapılan bitkilere özellikle de bora çok duyarlı olan narenciye ağaçlarına zarar veriyor. Menderes Ergene ve Gediz’in ardından Türkiye’nin üçüncü kirli akarsuyu.

Jeotermal santrallerin zararları sadece bununla sınırlı değil. Yerin derinliklerinde sıkışıp kalan su ya da buharın sondajla boşaltılması sismik hareketlere de neden olabiliyor. 2006-2007 yıllarında İsviçre’nin ilk jeotermal enerji santrali projesi iptal edilmişti. Çünkü sondajların Basel yakınlarında bir dizi depreme sebep olduğu saptanmıştı. 2013 yılında, İsviçre’nin St. Gallen şehri yakınlarında, jeotermal kaynaklar için yapılan sondaj çalışması depreme neden oldu. Hatta bazı sarsıntıların, 3′ten büyük olduğu ölçülmüştü. Sondaj çalışmaları ile oluşan sismik şokların etkisiyle 5 hatta 6 şiddetinde bile deprem olabileceği biliniyor.

JES’lerin bir de inşaat kısmı var elbette. Sondajların yapılmasına yönelik ulaşım yolları ve sondaj patikaları, boru hatları gerekiyor. Ayrıca üretilen enerji için iletim hatlarıyla beraber düşünülürse bu santrallerin çok daha fazla alanı işgal ettikleri görülüyor.

'BALLI KARA'

Aydın’da görülen kanser oranındaki artışın tek nedeni JES’ler değil. İncirin başkenti olan Aydın’da endüstriyel tarımda kullanılan bazı kimyasallar da kanserojen. İncirlerde halk arasında “ballı kara” olarak adlandırılan ve düşük kaliteyi gizlemek amacıyla incirlerin renginin açılması veya beyazlatılması için “hidrojen peroksit” kullanılıyor. Normalde kuru incirde hidrojen peroksit kullanımı yasak. Ama ticari kaygılar nedeni ile  üreticiler kullanmaya devam ediyor.

Aydın Tabip Odası da ilde görülen kanser vakalarındaki artışla incir üretiminde hidrojen peroksit kullanımına dikkat çekiyor. Oda tarafından yapılan açıklamada, hidrojen peroksitin başlıca kullanım alanlarının kozmetik, ilaç, tekstil, gıda ve temizlik sanayisi olduğuna dikkat çekilerek hidrojen peroksit yüksek konsantrasyonlarda (yüzde 35 ve üstü) insanlarda akut ve kronik toksik etkiye sahip olduğu vurgulanıyor.  Açıklamada, akut toksik etkiye bağlı solunum yollarında irritasyon  ve nefes darlığı, karın ağrısı ve kanama, ciltte tahriş ve yanıklar, gözde ağrı ve konjonktivit, ışığa hassasiyet ve körlük, bilinç kaybı ve ölüme sebep olduğu belirtiliyor.  Yüksek düzeydeki hidrojen peroksite maruz kalma ancak bu ürünlerin üretildiği veya kullanıldığı iş ortamlarında oluyor. Hidrojen peroksit ile yapılan deneysel çalışmalarda, bu maddenin genlerde mutasyona sebep olduğu bunun ise kansere, kısırlığa, engelli bebek doğumuna sebep olabileceği saptanmış.