Naylon torbanın içi koka yaprağı doluydu, bana uzattı. Yeşil yeşildi zaten dişlerimiz. İçeriden, derinlerden doğru bir patlama duyuldu. Biraz sarsıldı gibi geldi bana oturduğumuz yer. "Hemen altımızda mı?" dedim. Eliyle biraz daha uzak bir yer gösterdi. Bir şey belli olmuyordu. Derindi gümüş madeni. "Dinamit kullanıyor musun?" diye sordum. Yüzüme baktı sadece. Anlamadı diye düşündüm. Belki yanağım yüzünden, iyi anlaşılmıyordu. Şişti yanağım, çiğnedikten sonra, yanağının bir tarafında topluyordun koka yapraklarını. Tekrar etmeye kalktım soruyu. Yarıda kesti. "Tabii ki" dedi "Madenciyim ben. Kadın olduğum için mi dinamit kullanamayacağımı düşündün?" Utandım biraz kendi sorumdan. "Uğursuzluk getiriyor" diye madenlerin içine kadınları almıyorlar demişlerdi bana. -Yine bir patlama oldu iyi ki. Biraz daha yakındı bu sefer ve kesin sallandık. Kabuğuyla yenmiş kabak çekirdeği tadı vardı, koka yaprağının…
Bir işgal madeniydi. Uzun yıllardır işçi kooperatifi olarak çalışıyordu maden. Daha önemlisi, diğer, bazı maden kooperatifleri gibi değildi, gerçekten işçilerindi. Sadece 12 üyesi, yüzlerce işçisi olan kooperatif biliyordum mesela. "Bizim kooperatifte, herkesin üstü topraktır" diyordu Killari. Onun da üstü öyleydi. Gümüş doluydu ama galiba toprak. Parlıyordu hareket edince güneşte, mesela kolunu biraz hızlı salladığında. Aşağıda bir şey belli olmuyordu ama. Yoksa madencilerin kazmalarının toprağa saplanışları ışıl ışıl yapardı mutlaka madeni.
-Dünyayı aydınlatıyor ama madenciler, her yeri ve karanlıktan çıkıyordu hep, parlayan şeyler. Hayat böyle-
Kilari yönetim kurulu üyesiydi kooperatifin. Adı ‘Keçua’ dilindendi. ‘Ay ışığı’ demekmiş. -Ayın şavkı diye mi çevirseydim?- Yaşını sormadım. Yüz yaşında olabilirdi. O kadar güzeldi yani. "Babam öğretti bana dinamit atmayı" dedi. Bunu söylerken elindeki koka torbasını dinamit atar gibi yaptı. Birkaç tanesi yere düştü yaprağın. Alıp ağzına attı. Biraz toprak bulaşmıştı halbuki yapraklara ya da gümüş. Adını söyledi babasının. Bilmem gerektiği gibi yüzüme baktı. Biliyormuşum gibi başımı salladım. 1952'deki madencilerin yaptığı devrimin liderlerindendi babası. Önemli bir insandı. Zaten dedim ya maden işçisiydi. "Biliyorum" dedim bu sefer ve torbadan bir iki koka yaprağı alıp, yalanımı yeşile buladım.
-Merak ettiniz değil mi? Uyuşturduğu yok yaprağın, enerji veriyor ama ve tok tutuyor.-
O da katılmıştı devrime. Yine başımı salladım. Bunu biliyordum sahiden ama. Bir madenci arkadaşım, buraya beni gönderirken söylemişti. O da dinamit atıyordu gösterilerde, El Alto’da.
Sonra devrim günlerini anlattı Killari. Gözleri parlıyordu. Dedim ya ay ışığıydı adı…
Devrimci olmanın farkı bu, insanın gözleri parlıyor her zaman…