Aynalı Pasaj... 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi ve çocuk işçiler

Çocuk işçi kan dolaşımına sermayenin serbest dolaşımının zehri karışan, daha sigortası yapılmadan emekliliğinden yıllar çalınan, hayatı değil ama erken ölümü güvence altına alınan, emeklilik primlerini hazineye miras bırakan bir hayırseverdir devlet için. Kapitalizmin en hayırlı kölesi.

Ahmet Tulgar ahtulgar@gmail.com

Çıkarılan birçok yasaya, alınan çok sayıda önleme rağmen dünyada çocuk emeği sömürüsü rezaletinin önüne geçilemiyor. Bununla kalmıyor, çocuk işçiler, işçi sınıfı hiyerarşisinde en alt kategoride yer alırken, çalıştıkları ortamlar en sağlıksız, en güvenliksiz yerler oluyor. Özellikle yoksul ülkelerde çocuklar aleni olarak ağır işlerde çalıştırılıyor, çalışmak zorunda kalıyor ve hem ucuz işgücü oldukları hem de kendi mücadelelerini kendileri veremedikleri için sermaye sahipleri tarafından birçok sektörde tercih ediliyor, vergi mükellefi konumunda olmadıkları için de hayatlarından kolayca vazgeçiliyor. Yerel hükümetler çoğu zaman bu ahlâkdışı sömürüyü görmezden gelirken, dünyada sığınmacı hareketliliği yoğunlaştıkça çocuk işçilerin sayısı artıyor, iş cinayetlerindeki çocuk işçi oranı büyüyor. 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’nde bu yıl da birçok sendika ve sivil toplum örgütü çocuk emeği sömürüsünün dünya üzerindeki yaygınlığına dikkat çekti. Ama dediğim gibi, kapitalistler, sömürüde dur durak bilmiyor.

15-16 Haziran ise, Türkiye’de 1970’deki Büyük İşçi Direnişi’nin 52’nci yıldönümüydü. O yıl çalışma yaşamını ve temel sendikalar mevzuatını düzenleyen 274 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası'nda değişiklik yapan bir tasarı, taslaklarını ayrı ayrı hazırlayan Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin işbirliğiyle önce Millet Meclisi ardından Senato'dan geçirilmişti. Yapılan değişiklik, işçilerin sendika seçme özgürlüğünü önemli ölçüde kısıtlamakta, sendika değiştirmeyi güçleştirmekteydi. Yasa taslağı 11 Haziran 1970'te Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın onaylamasıyla yürürlüğe girdi. Haziran ayına gelirken Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) dönemin hükümeti tarafından kapatılmak istendiği bakan düzeyinde seslendirilmeye başlandı. Bunu üzerine 15 Haziran’da binin üzerinde işçi direnişe geçti, İstanbul’da gösteriler düzenlenirken, Gebze, Ankara, İzmir ve İzmit’te mitingler yapıldı. Direnişin ilk gününde hükümet sıkıyönetim ilan etti, çok sayıda sendika yöneticisi tutuklandı. Kadıköy’de meydana gelen çatışmada 2 işçi, 1 polis ve 1 esnaf hayatını kaybetti. Nihayet TİP ve CHP’nin ayrı ayrı başvurdukları Anayasa Mahkemesi, yasa değişikliğini iptal etti.

Bu hafta, çocuk işçilere bakan aforizmalarımla hem 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’nü hem de 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’ni anmak istedim.

Çocuk işçi: Güne, işe, her şeye erken başlayıp, bir hayata, bir dünyaya daha o yaşta geç kalan…

Çocuk işçiler sadece ekonominin zalim kapsayıcılığını değil belki de zaten yine öncelikle bir ekonomik birim olan ailenin de en çıplak gerçeğini ortaya koyuyor: En ucuz, dirençsiz ve itaatkâr işgücüdür çocuk.

Hayat boyu karşılaşılacak bütün adaletsizliklerin öncelenmiş, öne çekilmiş, öne alınmış halidir çocuk işçiler.

Kapitalizmin acelesi, sömürünün iştahıdır.

Oysa dünyayı çocuklara alıştıra alıştıra vermek gerekir. Hafif ellerle zerk etmek.

Dünyadan ciğerlerine dolan o ilk soluğun çığlığını duyduktan sonra, önce bir durup beklemek lazımdır.

.

Kapitalizmin bu dünyada insana görece ucuza vereceği, insanın dünyadan görece ucuza alıp alabileceği pek de bir şey yoktur o soluktan başka.

Dünya, çocuğun hayalindeki gibi bir yer olmayacaktır, olmaz bir gün. Ancak tam da çocuğun tahayyül ettiği gibi bir yer olmadığı, olmayacağı için dünya, dünyada çocuksu imgelere ihtiyaç vardır, çocuksu vizyonlara.

O imgelerin içinde dünyanın kayıp masumiyeti saklanır çünkü. O vizyonlarda heba edilmiş imkânları dünyanın.

O çocuk, o imgeler sayesinde önce dünyaya bağlanmayı öğrenecekti. Ekonomiye değil. Dünyaya bağlanınca da bir kere, katlanacaktı ekonomiye de. Katlanabilecekti.

Çocuk işçi daha dünyaya bağlanamadan, dünyanın o kayıp ya da saklı masumiyetini bir an bir yerde hissedip de güçlenemeden ekonomiye bağlanmış insandır.

Çocuk işçi ekonomi için dünyası elinden alınmış insandır.

Çocuk işçinin masumiyeti katledilmiştir, dolayısıyla dünyanın da.

.

Bir sonraki adımında ne yapacağını çok iyi bildiği, iradesiyle biçimlendirdiği, kuralını koyduğu ya da zarar görmeden çiğnediği; kahramanı, öznesi, aktörü, eylemcisi olduğu oyununun yerine paranın onu araçsallaştıran, denetleyemediği, yasalarından bihaber olduğu, çiğnediğinde zarar gördüğü, ceza aldığı akışı geçmiştir artık. Paranın delici aksiyomu. Kapitalizmin beliti.

Çocuk işçi oyunun özgüveninden işin, patronun, ustanın tahakkümüne savrulmuş insandır.

Oysa çocuk parayı karşılıksız verilen bir şey sanmalıdır. Dünyayı, ihtiyaçların karşılıksız sağlandığı bir yer. Bir süre.

Çocuk işçi masumiyeti karşılıklılıkla, bedel ile, ücret ve yevmiye ile kırılmış kırgın insandır.

Çocuk, dünyayı kendi büyütüp kendi küçültebilmelidir. Kendisini de ona göre. Ters orantılı.

Ama işlikler, fabrikalar, makineler hep büyüktür. Yetişkinlerin cüssesine göredir.

Çocuk işçi için dünya hep büyük, kendisi ise küçüktür.

.

Çocuk işçi, daha baştan kaybettiği, yenildiği, daha işin başında, o ilk gün makinenin başında öğretilmiş insandır.

Çocuk işçi ailenin sevgi, evin yuva olmadığını hemen öğrenmiştir. Kendisi rehine, evi ise bir yatakhanedir. Bir ailesi olmasının bile bir bedeli olduğunu bilir artık.

Çocuk işçi kan dolaşımına sermayenin serbest dolaşımının zehri karışan, daha sigortası yapılmadan emekliliğinden yıllar çalınan, hayatı değil ama erken ölümü güvence altına alınan, emeklilik primlerini hazineye miras bırakan bir hayırseverdir devlet için. Kapitalizmin en hayırlı kölesi.

Çocuk işçi patronun en sevdiği işçi tipidir. Kol gücü sömürülen, ama o sömürülenden fazla da kol gücü olmayan işçi. Kol gücü olmayan bir kol gücü yani. Makineyi çalıştırmaya yeter de kolunun gücü makineye el koyamaz, koyamayacak, gerekirse tahrip de edemeyecektir grevin, direnişin, isyanın saati çaldığında.

Çocuk işçi kapitalizmin içinde iki türlü temsildir. Hem kapitalizmin öncesindeki ve erken kapitalizmdeki kölelik biçimlerini hem kapitalizmin bugünündeki yabancılaşmayı temsil eder. Boğaz tokluğuna ve statüsüz çalışmanın her paydosunda yasal ve töresel mülksüzlüktür ona kalan. İş hukuku da, velayet yasası da onu sömürmeye yarar. Ürettiği artı-değer patronun kasasına, onun payına düşen artık ise ebeveynin cebine girer. 

Çocuk işçi asla bir çırak değildir. Çırak bile değildir çocuk işçi. Ona meslek öğretilmez, oyunda öğrendikleri unutturulur. Çocuk işçi çocuk olduğu unutturulan insandır.

Yetişkin işçilerin cüssesine göre tanzim edilmiş, düzenlenmiş işliklerin, işyerlerinin ona büyük geldiği, ama yetişkinlerin tıkayamadığı, giremediği gedikleri doldurmaya yarayan uçtur o, fabrikada, atölyede.

Makinenin ve ekonominin en küçük, en keskin, en sivri uzantısıdır o.

Ekonomik örüntüde insani bir gedik, makinelerin sisteminde kaçacak bir aralık bırakmaz çocuk işçilik.

Herkese olur da, bir kendine faydası olmaz çocuk işçinin.

Bir gün bir yerini keser, bir başka gün bir yerine batar. Kendisinin.

Çocuk işçi kapitalizmin gözüne batmış mutluluktur.

Çocuk işçi: Güne, işe, her şeye erken başlayıp, bir hayata, bir dünyaya daha o yaşta geç kalan.

(Bu aforizmalarım ilk olarak Fotoğrafevi tarafından yayımlanan, Ara Güler'in sahibi olduğu İz dergisinin 2016 Nisan-Mayıs sayısında yer almıştır.)

Bir dergi, bir kitap

Birikim Dergisi, Haziran-Temmuz 2022 sayısı 

Birikim Dergisi’nin yeni sayısı (398-399) Milliyetçilik. Yeni ve hep başlığı ile yayımlandı. Dergi boyunda ama kitap hacminde çıkan dergideki milliyetçilik dosyası hem okumalık hem arşivlik. Haziran-Temmuz 2022 tarihli bu sayı da zaten iki ayda ancak sindire sindire okunur. Ben de bu sayıya Habermas’ın iki kitabı ve iletişimsel davranış teorisi üzerinden milliyetçilik ve ırkçılığa baktığım bir yazı yazdım. Hem de böylelikle dün 93 yaşına giren, çağımızın en önemli filozof ve sosyologlarından Jürgen Habermas’a kendimce bir selam gönderdim. Birikim, 70’li yıllardan bu yana, 12 Eylül darbesi dönemindeki kesinti dışında, yayınını sürdürerek Türkiye’nin sol entelektüel düşünce dünyasına önemli katkılar sağlıyor. Okunmalı, arşivlenmelidir bence.

Evdeki Meleği Öldürmek - Feminist Edebiyat Eleştirisi ve Feminist Eleştiri Yazıları, Onur Bütün, Hayalci Hücre Yayınları, 2022

Onur Bütün’ün Evdeki Meleği Öldürmek adlı kitabı yayımlandı. Yazar Onur Bütün öykücülüğünün yanı sıra uzun bir süredir feminist edebiyat eleştirisi çalışıyor, feminist okumalar atölyeleri düzenliyor. Bir önceki kitabı, Feminist Okumalar: Cumhuriyet’ten Günümüze Edebiyatta Cinsellik ve Erotizm adını taşıyordu. Evdeki Meleği Öldürmek ise Feminist Edebiyat Eleştirisi ve Feminist Eleştiri Yazıları alt başlığını taşıyor. İncelikli, derinlikli ve edebiyatseverlerin kitaplıklarında olması gereken bir kitap Evdeki Meleği Öldürmek.

Haftanın şarkısı

Rock ’n’ Roll Suicide, David Bowie’nin, 50 yıl önce (1972) çıkardığı The Rise and Fall of Ziggy Stardust and the Spieders from Mars adlı albümündeki son şarkıdır ve Türkiye’de 45’lik olarak yayınlanmıştır. Benim de 1974 yılında İstiklal Caddesi’nde, Fitaş Pasajı’ndaki Mini Lady ya da cadde üzerindeki Karakedi plakçısından almış olduğum ilk 45’lik plaktır bu. Plağın arka yüzünde de Quicksand adlı parçası vardı Bowie’nin. O da 1971’de yayınlanan Hunky Dory adlı albümdendir. Rock ‘n’ Roll Suicide hâlâ en sevdiğim şarkılardan biridir.  

Tüm yazılarını göster