Aynalı Pasaj... 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi ve çocuk işçiler
Çocuk işçi kan dolaşımına sermayenin serbest dolaşımının zehri karışan, daha sigortası yapılmadan emekliliğinden yıllar çalınan, hayatı değil ama erken ölümü güvence altına alınan, emeklilik primlerini hazineye miras bırakan bir hayırseverdir devlet için. Kapitalizmin en hayırlı kölesi.
Çıkarılan birçok yasaya, alınan çok sayıda önleme rağmen dünyada
çocuk emeği sömürüsü rezaletinin önüne geçilemiyor. Bununla
kalmıyor, çocuk işçiler, işçi sınıfı hiyerarşisinde en alt
kategoride yer alırken, çalıştıkları ortamlar en sağlıksız, en
güvenliksiz yerler oluyor. Özellikle yoksul ülkelerde çocuklar
aleni olarak ağır işlerde çalıştırılıyor, çalışmak zorunda kalıyor
ve hem ucuz işgücü oldukları hem de kendi mücadelelerini kendileri
veremedikleri için sermaye sahipleri tarafından birçok sektörde
tercih ediliyor, vergi mükellefi konumunda olmadıkları için de
hayatlarından kolayca vazgeçiliyor. Yerel hükümetler çoğu zaman bu
ahlâkdışı sömürüyü görmezden gelirken, dünyada sığınmacı
hareketliliği yoğunlaştıkça çocuk işçilerin sayısı artıyor, iş
cinayetlerindeki çocuk işçi oranı büyüyor. 12 Haziran Dünya Çocuk
İşçiliğiyle Mücadele Günü’nde bu yıl da birçok sendika ve sivil
toplum örgütü çocuk emeği sömürüsünün dünya üzerindeki yaygınlığına
dikkat çekti. Ama dediğim gibi, kapitalistler, sömürüde dur durak
bilmiyor.
15-16 Haziran ise, Türkiye’de
1970’deki Büyük İşçi Direnişi’nin 52’nci yıldönümüydü. O yıl
çalışma yaşamını ve temel sendikalar mevzuatını düzenleyen 274
sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası ile 275
sayılı Sendikalar Yasası'nda değişiklik yapan bir tasarı,
taslaklarını ayrı ayrı hazırlayan Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk
Partisi'nin işbirliğiyle önce Millet Meclisi ardından Senato'dan
geçirilmişti. Yapılan değişiklik, işçilerin sendika seçme
özgürlüğünü önemli ölçüde kısıtlamakta, sendika değiştirmeyi
güçleştirmekteydi. Yasa taslağı 11 Haziran 1970'te Cumhurbaşkanı
Cevdet Sunay'ın onaylamasıyla yürürlüğe girdi. Haziran ayına
gelirken Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK)
dönemin hükümeti tarafından kapatılmak istendiği bakan düzeyinde
seslendirilmeye başlandı. Bunu üzerine 15 Haziran’da binin üzerinde
işçi direnişe geçti, İstanbul’da gösteriler düzenlenirken, Gebze,
Ankara, İzmir ve İzmit’te mitingler yapıldı. Direnişin ilk gününde
hükümet sıkıyönetim ilan etti, çok sayıda sendika yöneticisi
tutuklandı. Kadıköy’de meydana gelen çatışmada 2 işçi, 1 polis ve 1
esnaf hayatını kaybetti. Nihayet TİP ve CHP’nin ayrı ayrı
başvurdukları Anayasa Mahkemesi, yasa değişikliğini iptal etti.
Bu hafta, çocuk işçilere bakan aforizmalarımla
hem 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’nü
hem de 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’ni anmak istedim.
Çocuk işçi: Güne,
işe, her şeye erken başlayıp, bir hayata, bir dünyaya daha o yaşta
geç kalan…
Çocuk işçiler sadece ekonominin zalim kapsayıcılığını değil
belki de zaten yine öncelikle bir ekonomik birim olan ailenin de en
çıplak gerçeğini ortaya koyuyor: En ucuz, dirençsiz ve itaatkâr
işgücüdür çocuk.
Hayat boyu karşılaşılacak bütün adaletsizliklerin öncelenmiş,
öne çekilmiş, öne alınmış halidir çocuk işçiler.
Kapitalizmin acelesi, sömürünün iştahıdır.
Oysa dünyayı çocuklara alıştıra alıştıra vermek gerekir. Hafif
ellerle zerk etmek.
Dünyadan ciğerlerine dolan o ilk soluğun çığlığını duyduktan
sonra, önce bir durup beklemek lazımdır.
.
Kapitalizmin bu dünyada insana görece ucuza vereceği, insanın
dünyadan görece ucuza alıp alabileceği pek de bir şey yoktur o
soluktan başka.
Dünya, çocuğun hayalindeki gibi bir yer olmayacaktır, olmaz bir
gün. Ancak tam da çocuğun tahayyül ettiği gibi bir yer olmadığı,
olmayacağı için dünya, dünyada çocuksu imgelere ihtiyaç vardır,
çocuksu vizyonlara.
O imgelerin içinde dünyanın kayıp masumiyeti saklanır çünkü. O
vizyonlarda heba edilmiş imkânları dünyanın.
O çocuk, o imgeler sayesinde önce dünyaya bağlanmayı
öğrenecekti. Ekonomiye değil. Dünyaya bağlanınca da bir kere,
katlanacaktı ekonomiye de. Katlanabilecekti.
Çocuk işçi daha dünyaya bağlanamadan, dünyanın o kayıp ya da
saklı masumiyetini bir an bir yerde hissedip de güçlenemeden
ekonomiye bağlanmış insandır.
Çocuk işçi ekonomi için dünyası elinden alınmış insandır.
Çocuk işçinin masumiyeti katledilmiştir, dolayısıyla dünyanın
da.
.
Bir sonraki adımında ne yapacağını çok iyi bildiği, iradesiyle
biçimlendirdiği, kuralını koyduğu ya da zarar görmeden çiğnediği;
kahramanı, öznesi, aktörü, eylemcisi olduğu oyununun yerine paranın
onu araçsallaştıran, denetleyemediği, yasalarından bihaber olduğu,
çiğnediğinde zarar gördüğü, ceza aldığı akışı geçmiştir artık.
Paranın delici aksiyomu. Kapitalizmin beliti.
Çocuk işçi oyunun özgüveninden işin, patronun, ustanın
tahakkümüne savrulmuş insandır.
Oysa çocuk parayı karşılıksız verilen bir şey sanmalıdır.
Dünyayı, ihtiyaçların karşılıksız sağlandığı bir yer. Bir süre.
Çocuk işçi masumiyeti karşılıklılıkla, bedel ile, ücret ve
yevmiye ile kırılmış kırgın insandır.
Çocuk, dünyayı kendi büyütüp kendi küçültebilmelidir. Kendisini
de ona göre. Ters orantılı.
Ama işlikler, fabrikalar, makineler hep büyüktür. Yetişkinlerin
cüssesine göredir.
Çocuk işçi için dünya hep büyük, kendisi ise küçüktür.
.
Çocuk işçi, daha baştan kaybettiği,
yenildiği, daha işin başında, o ilk gün makinenin başında
öğretilmiş insandır.
Çocuk işçi ailenin sevgi, evin yuva
olmadığını hemen öğrenmiştir. Kendisi rehine, evi ise bir
yatakhanedir. Bir ailesi olmasının bile bir bedeli olduğunu bilir
artık.
Çocuk işçi kan dolaşımına sermayenin
serbest dolaşımının zehri karışan, daha sigortası yapılmadan
emekliliğinden yıllar çalınan, hayatı değil ama erken ölümü güvence
altına alınan, emeklilik primlerini hazineye miras bırakan bir
hayırseverdir devlet için. Kapitalizmin en hayırlı kölesi.
Çocuk işçi patronun en sevdiği işçi tipidir. Kol gücü sömürülen,
ama o sömürülenden fazla da kol gücü olmayan işçi. Kol gücü olmayan
bir kol gücü yani. Makineyi çalıştırmaya yeter de kolunun gücü
makineye el koyamaz, koyamayacak, gerekirse tahrip de edemeyecektir
grevin, direnişin, isyanın saati çaldığında.
Çocuk işçi kapitalizmin içinde iki türlü temsildir. Hem
kapitalizmin öncesindeki ve erken kapitalizmdeki kölelik
biçimlerini hem kapitalizmin bugünündeki yabancılaşmayı temsil
eder. Boğaz tokluğuna ve statüsüz çalışmanın her paydosunda yasal
ve töresel mülksüzlüktür ona kalan. İş hukuku da, velayet yasası da
onu sömürmeye yarar. Ürettiği artı-değer patronun kasasına, onun
payına düşen artık ise ebeveynin cebine girer.
Çocuk işçi asla bir çırak değildir. Çırak bile değildir çocuk
işçi. Ona meslek öğretilmez, oyunda öğrendikleri unutturulur. Çocuk
işçi çocuk olduğu unutturulan insandır.
Yetişkin işçilerin cüssesine göre tanzim edilmiş, düzenlenmiş
işliklerin, işyerlerinin ona büyük geldiği, ama yetişkinlerin
tıkayamadığı, giremediği gedikleri doldurmaya yarayan uçtur o,
fabrikada, atölyede.
Makinenin ve ekonominin en küçük, en keskin, en sivri
uzantısıdır o.
Ekonomik örüntüde insani bir gedik, makinelerin sisteminde
kaçacak bir aralık bırakmaz çocuk işçilik.
Herkese olur da, bir kendine faydası olmaz çocuk işçinin.
Bir gün bir yerini keser, bir başka gün bir yerine batar.
Kendisinin.
Çocuk işçi kapitalizmin gözüne batmış mutluluktur.
Çocuk işçi: Güne, işe, her şeye erken başlayıp, bir hayata, bir
dünyaya daha o yaşta geç kalan.
(Bu aforizmalarım ilk olarak Fotoğrafevi tarafından
yayımlanan, Ara Güler'in sahibi olduğu İz dergisinin 2016
Nisan-Mayıs sayısında yer almıştır.)
Bir dergi, bir
kitap
Birikim Dergisi, Haziran-Temmuz 2022
sayısı
Birikim Dergisi’nin yeni sayısı (398-399)
Milliyetçilik. Yeni ve hep başlığı ile yayımlandı. Dergi
boyunda ama kitap hacminde çıkan dergideki milliyetçilik dosyası
hem okumalık hem arşivlik. Haziran-Temmuz 2022 tarihli bu sayı da
zaten iki ayda ancak sindire sindire okunur. Ben de bu sayıya
Habermas’ın iki kitabı ve iletişimsel davranış teorisi
üzerinden milliyetçilik ve ırkçılığa baktığım bir yazı yazdım. Hem
de böylelikle dün 93 yaşına giren, çağımızın en önemli filozof ve
sosyologlarından Jürgen Habermas’a kendimce bir selam gönderdim.
Birikim, 70’li yıllardan bu yana, 12 Eylül darbesi
dönemindeki kesinti dışında, yayınını sürdürerek Türkiye’nin sol
entelektüel düşünce dünyasına önemli katkılar sağlıyor. Okunmalı,
arşivlenmelidir bence.
Evdeki Meleği Öldürmek - Feminist Edebiyat
Eleştirisi ve Feminist Eleştiri Yazıları, Onur Bütün, Hayalci
Hücre Yayınları, 2022
Onur Bütün’ün Evdeki Meleği Öldürmek adlı kitabı
yayımlandı. Yazar Onur Bütün öykücülüğünün yanı sıra uzun bir
süredir feminist edebiyat eleştirisi çalışıyor,
feminist okumalar atölyeleri düzenliyor. Bir önceki
kitabı, Feminist Okumalar: Cumhuriyet’ten Günümüze Edebiyatta
Cinsellik ve Erotizm adını taşıyordu. Evdeki Meleği
Öldürmek ise Feminist Edebiyat Eleştirisi ve Feminist
Eleştiri Yazıları alt başlığını taşıyor. İncelikli, derinlikli
ve edebiyatseverlerin kitaplıklarında olması gereken bir kitap
Evdeki Meleği Öldürmek.
Haftanın
şarkısı
Rock ’n’ Roll Suicide, David Bowie’nin, 50 yıl önce
(1972) çıkardığı The Rise and Fall of Ziggy Stardust and the
Spieders from Mars adlı albümündeki son şarkıdır ve Türkiye’de
45’lik olarak yayınlanmıştır. Benim de 1974 yılında İstiklal
Caddesi’nde, Fitaş Pasajı’ndaki Mini Lady ya da cadde üzerindeki
Karakedi plakçısından almış olduğum ilk 45’lik plaktır bu. Plağın
arka yüzünde de Quicksand adlı parçası vardı Bowie’nin. O
da 1971’de yayınlanan Hunky Dory adlı albümdendir. Rock
‘n’ Roll Suicide hâlâ en sevdiğim şarkılardan biridir.