Aynalı Pasaj... Dünyanın yeni bir hippi hareketine ihtiyacı var
Bugün dünyanın acil sorunlarının, daha doğrusu kapitalizmin sebep olduğu ve olgunlaştırdığı bütün sorunların çözüm yolu, yeni bir yaşam tarzı inşa etmekten geçiyor... Daha 1960’larda, bütün bu sorunların her birine karşı bir lafları vardı hippilerin. Alternatif fikirlerle ortaya çıktılar, alternatif toplumun nüvelerini oluşturmaya başladılar, daha işin başında.
Dünyanın hippilere, namı diğer çiçek çocuklarına ihtiyacı hasıl oldu (yine). Dahası, bu, şimdi artık acil bir ihtiyaçtır. Yeni bir hippi dalgasının baş göstermesi, hippi yaşam tarzının yeniden yaygınlaşması gerekiyor bugünkü dünya ortamında.
Geçen hafta punk müziğinden ve dolayısıyla punk altkültüründen(subculture) bahsederken düşündüm bunu. Punk’ların kökleri de hippi hareketine uzanır, tahmin edeceğiniz gibi. Batı’daki birçok gençlik hareketinin olduğu gibi.
Bugün başta iklim ısınması (değişikliği) olmak üzere tüm doğa tahribatı ve katliamına, kapitalizmin had safhaya (nereye kadar?) ulaşmış acımasızlığına ve paradan başka değer tanımama pervasızlığına, militarist saldırganlığına karşı çözüm olacak, çözüm alternatifi olacak bir güçtür çünkü hippiler, hippi yaşam tarzı.
Daha 1960’larda, bütün bu sorunların her birine karşı bir lafları vardı hippilerin. Alternatif fikirlerle ortaya çıktılar, alternatif toplumun nüvelerini oluşturmaya başladılar, daha işin başında.
Doğa dostuydular, savaş karşıtıydılar, kapitalizmin suni ihtiyaçlarına prim vermiyor, tüketim kültürüne karşı seçenekler geliştiriyorlardı.
Toplumsal mücadelenin büyük kazanımları oldu hippiler sayesinde, demokrasiye de kalıcı katkıları oldu bu çiçek çocuklarının. Bireycilikle suçlayıp burun kıvırmayın hippilere, böyle bireycilik dostlar başınadır.
Vietnam’da ABD’nin sürdürdüğü savaşı bitiren toplumsal hareketin bel kemiğini onlar oluşturdular. Sömürgelerdeki ulusal kurtuluş hareketleriyle dayanışma içinde oldular. Barış hareketi ve mücadelesinin taşıyıcısı oldular tüm dünyada. Irkçılıkla mücadele ettiler, eşitlik taleplerini, sivil haklar hareketini desteklediler. Ekoloji hareketinin ve kadın hareketinin büyük ivme kazanmasını sağladılar yaşam tarzları ve eylemleriyle. Cinsel devrimi tasarladılar, teorize ettiler, öncüsü oldular, yaşadılar ve çoğulcu bir cinselliği kamuoyunun gündemine getirdiler.
Bugün dünyanın acil sorunlarının, daha doğrusu kapitalizmin sebep olduğu ve olgunlaştırdığı bütün sorunların çözüm yolu, yeni bir yaşam tarzı inşa etmekten geçiyor. Yeni bir üretim tarzı, yeni bir tüketim tarzı da haliyle. Sol politik eyleyiciler de artık, yaşam tarzlarıyla, acilen kurulması gereken yeni bir toplumsal hayatın nüvelerini oluşturmalı ve hippilerin esnek programındaki önerileri yol haritası bellemelidir.
Hippileri bozan 1970'lerin ortalarında artık fazlaca kapıldıkları spiritüalizm oldu. Ticarileşmiş müzik gruplarının, etable müzisyenlerin, popüler kültür figürlerinin bir kısmının rol model olduğu Doğu (Asya, özellikle de Hindistan) seferlerinde, spiritüel arayışlarda dejenere oldu hippi hareketi. Materyalizmden uzaklaştıkça yeni bir uygarlık için mücadeleden de uzaklaştılar yani. Zaten başından beri sınıf mücadelesiniadıyla sanıyla tanıma cihetine gitmedikleri için de beklenen bir şeydi bu dejenerasyon, bu, bozulma. Oysa Marksizm’e ihtiyacı vardı hippilerin, spiritüalizme değil.
Belki şimdi yeniden ve rengârenk, çiçeklerle ve şarkılarla…
Kurumlar, insanlar ve kaldırımlardaki tehlike
Köpeğim Yoldaş’la yaşamaya başladığımdan beri çocuklu yurttaşların sokaklarda neler çektiğini daha iyi anlıyorum. Şu sıralar sokaklardaki görece, genç ve orta yaştaki insan yetişkinlere göre daha küçük ve dirençsiz canlıların karşı karşıya kaldıkları bir riskin, tehlikenin farkına varmış durumdayım ki, bu tehlike aynı zamanda sosyolojik bir olgunun göstergesi. Türkiye’de kurumlar, ne denli küçük ve resmiyetten uzak olursa olsun, yurttaşın, tekil yurttaşın ve genel olarak halkın karşısında avantajlıdır, kayırılır, her zaman haklı kabul edilir bir çelişme söz konusu olduğunda. Yurttaş sanki amaçsız gezinen, hatta amaçsız var olan bir serseridir de, kurumsal (ama özel) yapı, mesela bir market ya da ticarethane, bırakın kâr gütmeyi, adeta amme hizmeti görüyor gibidir. Öyle kabul edilir. Bu ticarethanelerin çalışanları da, hele hele yöneticileri ise sanki sosyal yardım görevlileri, yeri geldiğinde de değnekçidir. Öyle davranırlar.
Neyse, uzatmayayım; muradım, birçok ülkede suç addedilen, yasaklanmış bir iş yapma biçimini Türkiye’de marketlerin, mağazaların hiç kimseden izin almadan, sanki şifahi bir anlaşma yapmışlar gibi her gün tekrarlıyor, kaldırımlara koca koca araçları, kamyonları çekip mal indiriyor, handiyse bina yüksekliğindeki kasa, koli istiflerini kaldırımlarda kızaklarla kaydırıyor olmalarına dikkat çekmektir.
İnsan yavrularının, sokak ve ev hayvanlarının ve yaşlıların nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu, o mal yığınlarının devrilmesi durumunda, bunun nelere yol açabileceğini tasavvur edin.
Niçin bu ticarethaneler, arka kapılarını kullanmazlar yük indirme bindirme için ya da böyle bir kapısı olmayan yerlere de mi market açma ruhsatı veriliyor? Dükkâna müşteri alınmaya başlandıktan sonra hâlâ koca koca istifler niye reyonlar arasında dolaştırılır, taşınır oluyor?
Tehlikenin farkında değil misiniz acaba?
Ya da umursamıyor musunuz? Öyle mi?
Öyle herhalde, ne de olsa siz (de) bir kurumsunuz. Biz ise yurttaş… Vergi mükellefi, kasa fişi ödeyicisi bir kalabalık, yığın… Size göre tabii…
Bir kitap, bir sır, bir ödül
1934 yılında İngiliz Pazar gazetesi Observer’ın çapraz bulmaca yazarı Edward Powys Mathers, Torquemada mahlasıyla Kain’in Çene Kemikleri (Cain’s Jawbone) adında 100 sayfalık bir polisiye roman yayımladı. Romanda, 6 cinayet işleniyor. Ancak okur maktüllerin kim olduğunu ve onları kimin öldürdüğünü bulmak için kitabın sayfalarını yeniden dizmek, sıralamak zorunda. Yüz sayfadan milyonlarca yeni sıralama imkânı doğuyor ama sadece bir çözüm var. Bugüne kadar sadece iki kişi doğru cevabı bilmiş, bu okurların isimleri açıklanmış ama cevap, yani bulmacanın çözümü açıklanmamış.
2017 yılında Laurence Sterne Vakfı (Tristram Shandy romanının yazarı adına kurulan vakıf) aylar süren bir çalışmanın sonunda, biraz da şansın yardımıyla kitaptaki sırrı çözdü ama yine kendisine sakladı. Vakıf, 2019 yılında kitabı Unbound adında, toplumun bağışlarıyla yaşayan, bir tür yurttaş yayıneviyle ortak olarak yeniden bastı. Ve sırrı çözüp kendilerine elektronik posta yoluyla gönderen kişiye 1000 pound’luk bir ödül vereceğini açıkladı. İngiliz komedi yazarı John Finnemore’un çözümü bulmasına rağmen kitaba olan ilgi azalmadı ve yeni baskılar yapıldı. Kitapla ilgili TikTok’ta yapılan bir post 4,2 milyon kez izlenmiş, 5300 yorum yazılmış ve WhatsApp’ta 36 bin 100 kez paylaşılmış.
Kain’in Çene Kemikleri, bu ay Almanya’da Suhrkamp yayınevi tarafından Kains Knochen adıyla Almanca olarak yayımlandı ve yayınevi okurlar arasından doğru çözümü 30 Eylül 2023 tarihine kadar gönderecek ilk kişiye 1000 Euro ödül vermeyi taahhüt etti.
Sırlar, bulmacalar ve kurgu... Benim için roman biraz da budur. Kurgu budur. Olay örgüsü budur. Roman mimarisi budur işte. Okurla bir oyun, okuru bir oyuna davet etmek… Bunu da belirteyim yeri gelmişken…